İllet-Millet

Share

Asgari-Askeri, İllet-Millet,
TSK-PKK ve Truva Atları

Edip Yüksel
22 Ağustos 2012
www.19.org

 

Askeri Ücret! :))) Bir gazete haberini okurken, “asgari ücret” ifadesinin “askeri ücret” diye yanlış yazılığını farkettim. Asgari, Arapça Saghir (küçük) kelimesinden türeyen bir kelime olup “en küçük” anlamına gelir. Yani “en düşük ücret”. Bu yanlışın Arapça’dan “ithal” sözcüğü gibi biraz mutasyona uğratılarak ithal edilen Asker ile küçük anlamına gelen yine Arapça Asgar sözcüğünün birbirine karıştırılmasından kaynaklandığından kuşkulanıp Google ile arattım. Meğerse bu karıştırma çok yaygınmış. Yaklaşık 25 000 sayfada “askeri ücret” ifadesi çıktı. Buna benzer çok hatalar görüyorum internet gazetelerinde… Kemiyet ile keyfiyet bazen ters orantılı.

Yukarıdaki zararsız veya pratik hayatta etkisi olmayan bir tahrifat örneği…  En azından şimdiye kadar öyle… Ama yarın bir dernek veya parti, “Kadınlara askeri ücret ödenmesi şartı yoktur. Onun da altında ücret verilebilir. Zira bizim kültürümüzde kadınlar askere alınmaz, asker sayılmaz. Askeri ücret çalışan erkeklerin hakkıdır; kadınların değildir” dese o zaman ses ve harflerde yapılan bu tahrifat zihinlerde ve hatta tavırlarda da etkisini gösterecektir.

Yukarıdaki senaryonun gerçekleşme ihtimalinin olmadığını sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bazı kelime ve kavramların anlamında yapılan tahrifatlar bundan çok daha dramatik ve hatta inanılmaz toplumsal değişimlere yol açmıştır. Aşağıda bir örnek vereceğim. Hem de çok haince yapılmış bir tahrifata… Türkiye’de Kürtler ile Türkler arasında gittikçe büyüyen ayrılığın ilk tohumunu eken şeytani bir tahrifat…

Bireylerin ve hatta toplumların kültürünü, sosyal, politik ve ekonomik yapısını, zihniyetini ve paradigmasını değiştiren bazı kasıtlı tahrifatlar var… Özellikle din adamları, politikacılar ve toplum mühendisleri tarafından kavramlar üzerinde sinsice yapılan bu ameliyatların etkisi bazen çok büyüktür. Örneğin bir zamanlar toplumsal bilinçte olumsuz olan ve alerji duyulan bazı fikirler olumlu kavramlara gizlice takla attırılarak olumlu hale getirilebilir. Bunun dini ve politik alanda birçok örnekleri var.

Örneğin, Hadis, Sünnet, Halife, Efendi, Mevla gibi kelimelerde yapılan anlam kaydırmaları ve tahrifatlar dinde şeytani tahrifatlar yapmak için kullanılmıştır. Anahtar kelime ve kavramların anlamında yapılan bu tahrifatlar, kütüphaneler dolusu uydurma rivayetleri, peygamber hakkında uydurulan binlerce iftirayı, akla zarar çelişkili hikayeleri, “alim” diye övülen cahillerin uydurduğu mezhep ve şeriatleri islam diye sunmak için Truva Atları olarak kullanılmıştır. Bu makalede sadece bir tanesine, politik Truva Atına örnek vermek isterim. Daha önceki bir mektuplaşmamdan alıntı yapıyorum:

Yirminci yüzyılda Avrupa’da modalaşan nasyonalizm ideolojisini Osmanlı halkına satmak için, bazı yazarlar ve entelektüeller gerek Kuran’da ve gerekse halk dilinde olumlu bir anlama ve imaja sahip olan Millet kelimesinin anlamını kaydırıp nasyonalizm ideolojisi için bir paketleme olarak kullandılar. Bu anlam kaydırmasının kasıtlı ve sistemli olarak gerçekleştirildiği dönemde yaşayanlar buna tepki gösterseler de TC devleti yoluyla kaydırma büyük çapta başarılı olmuştur. Örneğin, Mehmet Akif bu propagandaya karşı Safahat adlı manzum kitabında şöyle tepki göstermişti:

Hani, milliyetin İslâm idi… Kavmiyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine.

“Arnavut” ne demek? Var mı şeraitte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri,

Arap’ın Türk’e; Laz’ın, Çerkez’e yahut Kürd’e;
Acem’in Çinli’ye rüçhanı mı varmış? Nerde!

Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer!
Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır Ruh-u Nebi tefrikanın;
Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!

Şu senin akıbetin bin bu kadar yıl evvel,
Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?

Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamberin ilâhî sözünü.

Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

Çeşitli kavramların anlamına yönelik tahribat ve propaganda çalışmaları öylesine başarılı oldu ki, nice entelektüel ya bu kaydırmayı savunmak veya bu kaydırmanın ideolojik emellerini eleştirmek için “akademik” tartışmalara girdiler…

Millet, DİN kelimesi gibi, düşünce ve davranış sistemi için kullanılır… Öğreti, belletilen kurallar, dikte ettirilen prensipler, paradigma, kavramlarıyla semantik akrabadır… Kelimenin kökü fiil olarak 2:282 ayetinde geçer… Millet kelimesi bir insan grubu için kullanılmaz. Tabi olmamız defalarca tavsiye edilen “İbrahim’in milleti” bir gruba değil, bir düşünce sistemine, bir öğretiye, bir paradigmaya işaret eder. Nitekim, Muhammed’e söylettirilen, “Ben İbrahim’in milletini izliyorum” ifadesi bir grup yerine bir düşünceyi temsil ederse tarihsel bağlam içinde daha anlam kazanır. Muhammed döneminde İbrahim’in Grubu diye bir grup mu vardı? Ama İbrahim’in savunduğu ilkeler, öğretiler soyut olarak herkesin zihninde vardı; taklitçi zihinlerde gömülmüş olsa bile… 6:161 ayetindeki “millete ibrahime hanifen” ifadesi “siraten mustaqiman” ve “dinen kayyiman” ifadeleriyle paralel olup onlarla aynı gruba dahildir.

İslam milliyetçisi olmak Tevhid’i vurgulardı. Osmanlı devleti kardeşi katili, haramlik sultanları, emperyalist ve yarı teokratik zalim bir düzene sahip olmasına rağmen, Türk Milliyetçiliği denilen uyduruk kavramla kavmiyetçilik yapmadığı için Osmanlı sınırları içinde yaşayan farklı kavimler ve kabileler arasında kayda değer üstünlük kavgaları yaşanmadı. Halklar “bana dokunmayan yılan-sultan bin yaşasın” diyerek sultanlara vergi verdiler ve normal bir hayat sürmeye çalıştılar.

İslam Milliyetçiliği, Boşnaklardan Arnavutlara kadar, Araplardan Farslara, Türklerden Kürtlere, Çingenelerden Hindulara kadar her kavmi birleştiren ve eşitleyen prensipleri ifade ederdi. Yani hükmün ve otoritenin kaynağı olarak SADECE ALLAH’ı kabul ederek teolojide TEVHİD (BİRLEME) öngören milliyetçilik bu tahrifat sonucu belli bir kavmin diğer kavimlere karşı goriller gibi göğüslerini yumruklaması, hindi gibi kabarması, kendi dilini ve kültürünü diğer kavimlere Firavunca dayatması ve diğer kavimlere karşı üstünlük iddia etmesi biçiminde değiştirildi. İşte bu tahrifat bugünkü Türkiye Cumhuriyetinin resmi zihniyeti olmuş ve maalesef Kürtlere karşı yürütülen paranoyak, faşist, aşağılayıcı, tek-tipçi politikanın sonucu bugünkü iç savaşa zemin hazırlanmıştır.

Milliyet kelimesinin anlamını Kavmiyet ile değiştiren Nihal Atsız, Ziya Gökalp gibi şeytanlar İslam kelimesi yerine Türk kelimesini yerleştirdiler ve Türk Milleti veya Türk Milliyetçiliği gibi bir hilkat garibesini halkın zihnine olumlu bir kavram olarak sokmayı becerdiler. Türk halkının büyük çoğunluğu “Vatan Şairi” dedikleri Mehmet Akif Ersoy’un bu konudaki uyarısını dinlemek yerine Akif’in “Kaltabanlar” olarak lanetlediği bölücülerin ırkçı tahrifatlarına uydular ve Türkiye’yi şu anda içinde bulunduğu felakete mahkum ettiler.

AYRILIK HİSSİ NASIL GİRDİ SİZİN BEYNİNİZE?

Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam,
Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlayamam,

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
Fikr-i kavmiyeti şeytan mı sokan zihninize?

Birbirinden müteferrik [ farklı ] bu kadar akvamı [ kavimleri ],
Aynı milletin [ dinin ] altında tutan İslam’ı,

Temelinden yıkacak zelzele, kavmiyettir.
Bunu bir lahza unutmak ebedi haybettir [ hayal kırıklığıdır ] …

Arnavutlukla, Araplıkla bu millet [ İslam Dini ] yürümez…
Son siyaset ise Türklük, o siyaset yürümez!

Sizi bir aile efradı [ fertleri, bireyleri ] yaratmış Yaradan;
Kaldırın ayrılık esbabını [ sebeplerini ] artık aradan.

Siz bu davada iken yoksa, iyazen-billah [ Allah korusun ],
Ecnebiler [ farklı inançtakiler ] olacak sahibi mülkün nagah [aniden].

Diye dursun atalar: ’Kal’a içinden alınır.’
Yok ki hiçbir işiten… Millet-i merhume sağır!

Bir değil mahvedilen devlet-i İslamiyye [ İslam Devleti ]…
Girdiler aynı siyasetle bütün makbereye [ yıkılmış devletler mezarlığına ]

Girmeden tefrika [ ayrılık, farklı davalar peşinde olmak ] bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.

Bırakın eski hükümetleri meydandakiler
Yetişir, şöyle bakıp ibret alan varsa eğer,

İşte Fas, işte Tunus, işte Cezayir, gitti!
İşte İran’ı da taksim ediyorlar şimdi.

“Rabbim beni dosdoğru yola, dimdik sisteme, İbrahim’in öğretisine bir tektanrıcı olarak yöneltti.” 4:161

Share