Kötülük Problemi

Share

Kötülük Problemi

Yasin Çolak
28 Kasım 2012
www.19.org

“Tanrı ya kötülükleri defetmek istiyor da gücü yetmiyor; ya gücü yetiyor, fakat O, bunu istemiyor; ya da O bunu ne istiyor ne de buna gücü yetiyor; veya hem istiyor hem de gücü yetiyor. Eğer istiyor da gücü yetmiyorsa, O güçsüzdür ki, bu Tanrı’nın karakterine uygun değil; eğer gücü yetiyor da istemiyorsa, O kötü niyetlidir ki bu da aynı derecede Tanrı’yla uyuşmaz; eğer ne istiyor ne de gücü yetiyorsa, O hem kötü niyetli hem de güçsüzdür, bu durumda zaten Tanrı değildir; eğer hem istiyor hem de gücü yetiyorsa ki, Tanrı’ya yakışan da sadece budur, o zaman kötülük hangi kaynaktan geliyor ya da Tanrı neden onları savmıyor?” (Lactantius; M.S. 260-340)”

Okumaya başladığın bu yazı “Kötülük Problemi” olarak bilinen felsefik tartışma konusuna mütevazi bir katkı sağlamak amacıyla yazılmıştır. Felsefe ve dinler tarihinin en kadim tartışma konularından biri olan bu mesele özellikle teistler ile ateistler/deistler arasında yapılan “Tanrı’nın Varlığı/Yokluğu” tartışmalarında hala gündeme gelmekte ve özellikle Tanrı’nın varlığına dair sorgulamanın karşıt argümanlarından biri olarak kullanılmaktadır.

Bu satırların yazarı kendisini teist (monoteist) olarak tanımlamakla beraber felsefik konulardaki eksikliğinin farkındadır. (Belki de fazla mütevazidir. Ya da gelebilecek muhtemel eleştirilerin dozunu hafifletmek için böyle söylemektedir) O yüzden, “Kötülük Problemi” olarak bilinen bu zor konuda kendini çok bilgili adlediyorsan yazının devamını okumamakta özgürsün.

Kötülük Problemi Nedir

Bilinen şekliyle “Kötülük Problemi” ilk kez Epikür (M.Ö. 341-270) tarafından şu şekilde formüle edilmiştir;

“Eğer Tanrı mutlak anlamda iyilik ise kötülükleri yok etmelidir. Ve eğer, Her Şeye Gücü Yeten ise bunu yapmaya muktedir olmalıdır. Bu durumda KÖTÜLÜK nereden gelmektedir?”

Bu kısa tanım; mantıksal olarak kendisini şu önermelerle ortaya koyar ve Tanrı’nın yokluğu sonucuna varır:

  1. Tanrı İyidir
  2. İyi bir Tanrı kötülüğe engel olmak ister
  3. Her Şeye Gücü Yeten Tanrı kötülüğe engel olabilir
  4. Kötülük vardır
  5. Öyle ise İyi ve Her Şeye Gücü Yeten bir Tanrı yoktur.

Spinoza’dan Tutarsız(!?) Bir Savunma

Spinoza, kötülük problemini İZAFİLİK açısından ele almakta ve kötülüğü, iyiliğin azlığı olarak görüp ona reel bir değer atfetmemektedir. Tanrı herşeyi yaratan olduğu için O’nun katında herşey iyidir. Fakat insanlar meseleyi kendi kısıtlı bakış açılarından ele aldıkları için aslında Tanrı için kötü olmayan bir durumu/olayı kötü olarak nitelendirmektedirler. Başka bir değişle Spinoza, kötülüğü Mantıksal Zorunluluk temelinde değerlendirmektedir. Bu bağlamda kötülüğe bir tür “yanılsama” değeri atfederek, kötülüğün reel değeri olmadığını söylemektedir. Şöyle demekte;

“Meydana gelen her şeyin kendileri için yapılmış olduğu kanısında olduktan sonra, insanlar kendileri için en faydalı olduğuna hükmettikleri şeylere var olanların içinde en iyisi gözüyle bakmak zorunda kaldılar ve kendilerine en çok hoş görünen şeylere onlar en yetkin gözüyle baktılar; bu da onları her şeyin tabiatını açıklamak iddiasında bulundukları iyilik-kötülük, düzen-karışıklık, sıcak-soğuk, güzel-çirkin fikirlerine şekil vermeye götürdü. Başka yönden kendilerini hür görmeleri suretiyle övme ve yerme, erdem ve düşüklük (rezillik) fikirlerine ulaştılar… İnsanlar o halde sağlığa yarayan ve Tanrı’ya tapınmaya yardım eden her şeye iyilik derler ve bunların aksine de kötüler derler…”

Bu noktada Spinoza’nın konuyla ilgili birkaç tutarsızlığı hemen dikkat çekmektedir. Geliştirilmeye çalışılan savunmada “Kötülük” her ne kadar izafi/reel olmayan bir durum olarak gösterilmeye çalışılsa da bu kötülüğün olmadığı anlamına gelmez. Çünkü tüm bu kötülükler reel yaşamımızda GERÇEK yansımalar göstermektedir. Yani; zulümler, savaşlar ve hastalıklar izafi olarak değerlendirilse de yaşamımıza etki etmektedir. Yine Spinoza’nın kötülüklere izafilik atfetmesi sorunu çözmekten ziyade, sorunla yüzleşmemektir. Zira, kötülük dediğimiz olaylar insan yaşamını zorlaştırmakta, acı ve sıkıntıya sebep olmaktadır. Spinoza, kötülüğü izafi olarak kabul etmekle, kötülüklerin sebeb olduğu reel acılara çare ve çözümleme sunamamıştır.

Augustuneci Savunma

Augustuneci Savunmanın temelini “İyiliğin Yokluğu” anlayışı oluşturmaktadır. Augustune’ye göre Tanrı’da kötülüğün olması veya Tanrı’nın kötü olması mümkün değildir. Mutlak iyi olan Tanrı’dan iyilikten başka birşeyin zuhur etmesi mümkün değildir. Ona göre kötülük; iyiliğin azlığı’dır. Tanrı’nın yaratışı, varlıklar kategorisi bağlamında değerlendirildiğinde Augustune göre yaratılmış tüm varlık kategorileri kendi varlık amaçlarına göre belli seviyelerde iyiliğe sahiptirler. Böylece Augustune’nin anlayışında kötülük, iyiliğin yeterli seviyede olmaması veya diğer bir varlık kategorisine göre daha az iyiliğe sahip olunmasıdır. Bu noktada “daha az seviyede iyiliğe sahip olmak” durumu negatif bir anlamda değildir; bir başka kategoriyle yapılan kıyaslamada söz konusu özellik itibariyle daha alt kategoride yer almasıdır ve o kategorinin sınırları itibariyle iyi olmasıdır. Augustene bu görüşünü şöyle örneklendiriyor;

“Ay’ın berraklığının Güneş’ten az olmasına bakarak, onun da Güneş olmasını istemek hatadır. Zira bu durum, Ay’ın artık Ay olmaktan çıkması ve dolayısıyla iki Güneş’in olmasını istemek anlamına gelir ki, bu evrenin mükemmelliğine artı değil eksi etki yapar.”

Augustune’nin bu anlayışına getirilen eleştiriler şu şekilde özetlenebilir;

  1. Varolmak bir kategori meselesi değil, ontolojik bir meseledir. Bu bağlamda bir şey ya vardır ya da yoktur.
  2. Varlıkların kategorilerinin farklılığı bir kategorinin diğerine göre daha fazla varolduğu anlamına gelmez; belki form, ölçü ve estetik olarak daha üstte olduğu anlamına gelir.
  3. Kötülüğü, iyiliğin azlığı olarak tanımlamak kötülüğü ortadan kaldıramayız, sadece ona başka bir isim vermiş (iyiliğin azlığı) oluruz.
  4. Kötülüğü, az iyilik olarak tanımlamak, içinde belli miktarda su olan bardağı “yarısı dolu” veya “yarısı boş” diye tanımlamaktan farksızdır. Bu anlamda, kötülüğü yok saymak reel durumu değiştirmemektedir. Augustune’nin yaptığı bu reel duruma (kötülüğün varlığı) başka bir isim vermekten ibarettir.

Hick ve Ruh Yapma Savunması

Hick, kötülük problemini insanın olgunlaşma mücadelesi ekseninde değerlendirmektedir. Bu değerlendirmede insanın bu dünyadaki varlık amacı, kendisini geliştirmesi ve mükemmele en yakın düzeye ulaştırmasıdır. Bu amacın gerçekleşmesi için Tanrı; sıkıntılar, acılar ve kötülükler içeren bir dünya yaratmıştır.

Hick, insanların Tanrı’ya yönelmeleri için özgür iradeyle yaratılmış oldukarını söyler. Özgür iradeyle yaratılmış olan insan, Tanrı’ya doğru olan “manevi yürüyüşünde” acılara ve sıkıntılara katlanmalıdır ki, O’nun istediği kıvama gelip kendini geliştirebilsin. Bu bağlamda Hick, Dünya’nın insanın gelişimi için tüm özellikleriyle mükemmel şekilde yaratıldığını söyler. Ruh Yapma Savunma’sının temelini, insanın ahlaki ve manevi olarak gelişimi oluşturur. Hiçbir sıkıntının ve acının olmadığı bir ortamda böyle bir gelişimin gerçekleşmesi mümkün değildir.

Şöyle diyor;

“Yanılmadan söyleyebiliriz ki, insanlığın entelektüel gelişimi, insanın doğadaki yasalarla etkileşimi sonucu oluşmuştur; şöyle ki, oradaki yasaları öğrenerek ya onun tehlikelerinden uzak durmak ya da onun nimetlerinden faydalanmak için, o yasaların (deneysel olarak) bilinmesi gerekmektedir. Uzak durulmayı gerektiren tehlikelerden ya da kazanmayı teşvik eden mükafattan yoksun olan bir dünyada, gerçek manada ne insanın zeka ve kabiliyetlerinin ilerlemesinden bahsedilebilir, ne de gerçek bir bilimden, sanattan ve kültürden bahsedilebilir”

Hick’e göre Tanrı, insanların en üst düzeyde mutlu olacakları ve hiçbir kötülüğün olmadığı bir dünya yaratmak istememiştir. Aksine, Tanrı’nın amacı sıkıntıların ve acıların olduğu mücadeleci bir dünya yaratarak insanın Ruh Yapma (Kendini Geliştirme/Tanrı’ya layık olma) idealini gerçekleştirmesidir. Hiçbir kötülüğün bulunmadığı bir dünyada; iyiliğin, ahlaklı olmanın, fedakarlığın ve diğergamlılığın bir anlamı olmayacaktır.

Hick’in, kötülük problemine bakışı şöyle özetlenebilir;

  1. Dünyadaki fiziksel kötülükler iyi bir amaca hizmet eder.
  2. Acılar, insanın Tanrı’ya ulaşması için vesiledir.
  3. İnsanların özgür iradeleri vardır ve iyiyi seçebilirler.
  4. Kötülükler insanın kendisini geliştirmesini sağlar.

İslam ve Kötülük Problemine Kısa Bir Bakış

1-      İhvan-i Safa

İhvan-i Safa’ya göre evrende asıl olan iyiliktir. Kötülükler geçici bir özelliğe sahiptir. Kötülüğün asıl varlık sebebi iyiliği tamamlayıcı özelliğe sahip olmasıdır. Tanrı, sırf kötülük olsun diye, kötülüğü yaratmış değildir.

Kötülüğün asıl varlık sebebi evrendeki mükemllilği tamamlamaktır. Kötülük, iyiliğin anlamlı olmasına hizmet eden bir özelliğe sahiptir.

2-      Farabi

Farabi, meseleyi madde (yaratılmış olan) ekseninde değerlendirir. Ona göre Tanrı, dışındaki hiçbir şeyin mükemmel olabilme özelliği yoktur. Madde (yaratılmış olan) doğası gereği eksikliğin ve kötülüğün kaynağıdır. Farabi’nin kötülük problemine bakışı şöylece özetlenebilir;

a)      Kötülük hayrın eksikliği, gerçeği bakımından hayır ve varlığın kemali demektir. Buradaki eksiklik Tanrı’dan kaynaklanan mutlak eksiklik değil, tam nizamı kabullenemeyen maddi eksiklittir ki, bunun da nisbi ve göreceli varlığı sözkonusudur.

b)      Kötülük arizidir ve görecelidir. Ayrıca onun külli varlıkların nizamında bir yeri veya gerekliliği vardır. Buna göre de az şerden dolayı çok iyilik terk olunmaz. Örneğin esasında hayır olan yağmur yağmasından, bazen evlerin yıkılması ve sel felaketi gibi sonuçların yani kötülüklerin medyana gelmesi gibi… (Necip Taylan, İslam Düşüncesinde Din Felsefeleri)

3-      İbn-i Sina

İbn-i Sina, evrenin en mükemmel şekilde yaratıldığını kabul eder. Bu anlamda kötülükler mükemmel olan evren için bir zorunluluktur. İyiliğin anlamlı ve anlaşılır olabilmesi için kötülük olması gerekir. Yani kötülük, iyiliğin bedelidir.

İbn-i Sina’ya göre dünyadaki iyilik, kötülükten daha fazladır. Bu yüzden az kötülük için iyilikten vazgeçmek Allah’ın hikmetine uygun düşmemektedir. Şöyle diyor;

“Şayet alem, içerisinde iyi ve kötü şeylerin meydana geleceği ve orada bulunanlardan hem doğruluğun hem de fesadın sadır olacağı bir yapıda olmamış olsaydı, alemin nizamı asla tam olmuş olmazdı. Zira bu alemde sadece pür doğruluk olsaydı bu alem değil de başka bir alem olmuş olurdu ve mevcut yapıdan başka bir yapıda olması gerekirdi. (İbn-i Sina, “Kaderin Sırrına Dari Risale)”

4-      İbn-i Rüşd

İbn-i Rüşd’e göre herşeyi yaratan Tanrı, herşeyin bilgisine vakıftır. Kötülüğü de Tanrı yaratmıştır fakat bu bizim açımızdan kötülüktür. Tanrı açısından kötülük, kötülük olmayabilir. Hatta bizim kötülük olarak gördüğümüz birşeyin nihai anlamda yöneldiği amaç Tanrısal iradenin ve adaletin gerçekleşmesi için bir araç olabilir.

İyilik Sorunu ya da En İyi Savunma Saldırıdır

Kötülük Sorununu, Tanrı’nın yokluğu sonucuna ulaşmanın argümanlarından biri olarak kullanmak isteyen ateist çevrelerin karşı karşıya oldukları problemlerden biri de İyilik Sorunu’dur. Bir teistin kötülük problemine çözüm üretmek için savunmacı bir pozisyonda olması kadar bir ateist de “Neden İyiyiz?” sorusuna cevap bulmak durumundadır.

Doğaya baktığımızda bütün canlıların fedakarlık, işbölümü, diğergamlılık, yardımseverlik, akrabalık bağları gibi özellikler gösterdiğini görürüz. Hatta bütün bu özellikler bazı hayvanların kendilerine ait olmayan yavruları beslemeleri gibi davranışlarda bulunmalarını sağlamaktadır. Canlılardaki bu iyilik yapma davranışı, teistler tarafından Tanrı’nın şefkati ve merhameti ekseninde açıklanırken; ateist çevreler bu durumu “Akrabalık Sekleksiyonu”, “Türün Devamının Sağlanması”, “Genlerin Aktarımı” gibi açıklamalarda geçiştirmektedirler.

Bu savunmanın pek tutarlı olduğu söylenemez. Biyolojik yasalarla durumu açıklamaya çalışmak, “Nasıl oluyor da cansız madde, belli bir bileşime kavuşunca, bu kadar farklı canlıda, bu kadar çeşitli özgeci davranışa sebep olacak potansiyeli içinde barındırıyor?” sorusuna cevap vermek konusunda yetersiz kalmaktadır.  (Caner Taslaman; Kuantum Teorisi, Felsefe ve Tanrı)

Sonuç

Teist bir insan için kötülüğün felsefik ve dini bir sorun olduğu doğrudur. Kötülük problemi, bazı boyutlarıyla bir ateist için de cevaplanması gereken bazı sorular da içerir. Bu nedenle kötülük probleminden hareketle ateizmi temellendirmek tutarlı bir yaklaşım olmadığı gibi, teizmin yanlışlığını ispatlamak da mümkün değildir.

Yeryüzünde kötülük olduğu doğru olsa da insanlık iyiliği ve güzelliği yaygınlaştırmayı başarmıştır. Belli bir uygarlık seviyesine ulaşmıştır. Doğal kötülüklere (deprem, yangın, su baskını) bir nebze de olsa çare bulmuştur. Hastalıklar belli ölçülerde tedavi edilebilmektedir. Geliştirdiğimiz ahlaki yasalar işlevsel özellikler ortaya koyabilmektedir.

Buna rağmen, ateizm tarafından getirilen “yine de evrende fazlasıyla kötülük var” şeklindeki düşünce peşinen kabullenilebilecek bir düşünce değildir çünkü insanlığın bilgisi tüm evreni anlama yönünden kısıtlı bir bilgidir. Dolayısıyla sahip olduğumuz bu kısıtlı bilgiden hareketle yaşadığımız evrenle ilgili bu denli kesin hükümlere varabilmek sağlıklı bir yöntem değildir.

Kaldı ki, kötülüklerin insanlığın ilerlemesindeki payı reddedilemeyecek kadar kesin bir gerçekliktir. Çektiğimiz sıkıntılar, uğradığımız haksızlıklar, başımıza gelen felaketler, sebebini kavrayamadığımız bir çok kötülük; manevi gelişimimizde önemli bir rol oynamaktadır. Başımıza gelen ve adına “kötülük” dediğimiz olumsuzluklardan çıkardığımız dersler; aynı olumsuzlukları tekrar yaşamamak için gerekli tedbirleri alma noktasında ahlaki ve teknolojik bir gelişmeyi hızlandırıcı bir etki de yapabilmektedir.

Yasin ÇOLAK

ysncolak@gmail.com

 

Share