“Kurbanın Kurbanı Olanlar” üzerine

Share

“Kurbanın Kurbanları Olanlar” Üzerine

Edip Yüksel
4 Ekim 2013
www.19.org

 

 

Prof. Ali Demirsoy tarafından yazılan “Kurbanın Kurbanları Olanlar” başlıklı makale, katılmadığım bazı iddialar ve spekülasyonlara rağmen çok güzel bir makale. Keşke önerileri dinlense ve uygulansa! Makale şu paragrafla başlıyor:

“Kurban bayramı geldi, her zamanki gibi çeşitli görüş ve tartışmalar da gündeme düştü. Acaba kurban kesme niye çıktı, bu hale niye geldi? Yapılanlar doğru mu yanlış mı; yanlışı ne doğrusu ne? Evrimci bir biyoloğun mantığıyla kurban öyküsünü ve bilimsel gerçekleri öğrenmek isterseniz, zaman ayırıp okumanızı öneririm. Bu vesile ile bayramınızı kutluyorum, esenlikler diliyorum.”

Kuran’a göre kurban diye bir ibadet yoktur. Sadece, Hac (uluslararası sorunları tartışma konferansı) süresince konferanstaki yasakları (avlanma, hırçınlık ve kavgacılık, kadınlarla cinsel ilişki) çiğneyenler için öngörülen bir cezadır. Yani konferansa katılanlar içinde günah işleyenlerin mali bir ceza olarak halkı doyurması olayından ibarettir. Kurban edilecek hayvanın cinsi bildirilmemiştir. Duruma göre tavuk bile yeterli olabilir.

Hatta, Muhammed peygamberden sonra uydurulan bir bid’at olan Kurban Bayramı’nın isminin Tartışma (Hacc/Hüccet) Bayramı biçiminde değiştirilmesi ve bayram boyunca okullarda, mahallelerde ve kentlerde çeşitli konularda felsefi ve bilimsel tartışmaların teşvik edilmesi, tartışma yarışmalarının gerçekleştirilmesi Kuran’daki hac ibadetine çok daha uygun bir uygulama olurdu.

Ali Demirsoy’un yazdığı makalenin asıl tezine, eleştiri ve önerilerinin çoğuna katılıyorum. Ali Kurban âdetinin yararlarını ve zararlarını beşer maddede listeliyor. Makaleyi okumaya vakit bulamayacaklar için o iki listeyi alıntılıyorum:

Kurban Kesme Adetinin Yararları:

  1. Hayvan yetiştiricilerinin ellerindeki hayvanları paraya ya da takas yolu ile başka mallara çevirmesinin en kolay yolu, belirli zamanlarda kurulacak kurban hayvanları pazarı olur.
  2. Fakirlerin en azından senenin belirli zamanlarında doyasıya et yemeleri sağlanır.
  3. Kurban ile zengin-fakir gelir dağılımı biraz da olsa dengelenir.
  4. Kurban sosyal bir etkileşime neden olarak insanların sosyalleşmesine belirli bir katkıda bulunur.
  5. Kesilen kurbanın kazayı-belayı önlediği ve öbür dünyada sevap hanesine bir şeyler yazdıracağına inanıldığı için bir anlamda ruhsal bir rahatlamaya neden olur.

Üçüncü maddeye katılamıyorum, zira abartma olarak görüyorum. Türkiye 34 üyesi olan OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en adaletsiz olduğu beş ülkeden biridir. İslam dininin temel prensipleriyle çelişen ve şeytani bir ekonomik sistemin ürünü olan bu mali uçurumun yılın bir iki gününde birkaç kilo etle “biraz da olsa” dengeleneceğini iddia etmek mümkün değildir. Kurban bayramında zenginlerin varlıklarının 365’de biri bile fakirlere aktarılmıyor!

Kurban Kesme Âdetinin Zararları:

  1. Sokak ortalarında herkesin gözü önünde bir insanın ruhsal dengesini bozacak derecede vahşi manzaralar yaşanmasına neden olmaktadır.
  2. Kurban sahibine bizzat kendi kurbanını kesme (çok yaygın uygulanmasa bile) önerisi getirilerek, insanların vahşi ve gaddar yönü kaşınmaktadır.
  3. Senenin çeşitli zamanlarında gelen Kurban Bayramı, ne yazık ki, belirli zamanlarda birçok hayvanın döllenme ve gebelik dönemine denk geldiği için üreme işlemini tamamlamadan birçok hayvanın kesilmesi büyük zararlara neden olmaktadır. Eğer bu evrensel bir uygulama olacaksa (olsaydı), kurbanlık hayvanların bu döllenme ve gebelik dönemleri dünyanın farklı yerlerinde farklı zamanlara denk gelecekti: Örneğin güney yarım kürede, güneş ışığının düzenleyici etkisinden dolayı, koyunlar ve sığırla kuzeydeki gibi çoğunlukla ilkbaharda değil son baharda doğururlar. Yani Ramazan ve buna bağlı olarak Kurban Bayramı takvimi evrensel gerçeğe uyum göstermemektedir.
  4. Beslenme yetersizliği çekilen bir dünyada, bir hayvanın her parçasının ekonomiye kazandırılması akıl meselesidir. Boynuzu, kanı, tırnakları, yünü, kemikleri, derisi, hatta gübre olarak dışkısı en küçük kırıntısına kadar değerlendirilmek zorundadır. Bütün bu yan ürünlerden başlı başına bir sanayi bile kurulabilir. Hâlbuki kurban tam bir israf ve savurganlıktır. Alelacele özensiz kesilen deriler genellikle bir yerlerinden yırtılır ya da delinir. Yapağısı yeterince kullanılmaz. Kanı boşa akıtılır, tırnak, boynuz, iç organlar ve sakatat kısmı, dışkılar kural olarak o yana bu yana atılarak israf edilir, israf edilmeyle kalmaz, hijyenik birçok soruna neden olur.
  5. Kurban Bayramı nedeniyle gerek kurban kesenler gerekse kurban eti alanlar bilinçsiz olarak et tükettikleri için birçok organını tahrip eder. Çünkü bir kişinin kendi kilosu kadar günlük gram cinsinden fazla et yemesi, karaciğer ve böbrek tahribatı demektir. Dinsel terminolojide bu kötü ve aşırı beslenmenin adı da “fakirin gözünün doyurulmasıdır”.

Yukarıda kısaca ifade ettiğim gibi bu konuda yazardan daha da radikal değişiklikler önerdiğim halde bazı iddialarına katılmıyorum. Makaledeki bu detaylar düzeltilseydi daha tutarlı ve etkili olabilirdi:

1. Beslenme ve diyetisyenlik ile ilgili birkaç kelime yazmak için doğal elementler ve protein molekülleri ile ilgili on sayfalık giriş bölümünü sevdim ama her paragrafını okurken kurban konusuyla direkt ilgisini merak ettim.

2. İbrahim’in hayvan tüccarı olduğu ve hayvanlarını sattırmak için kurban ibadeti uydurduğu delilsiz bir iddia.

3. Makalenin kısaltılmamış versiyonunda yer alan “Kur’an’daki ‘Bu kurbanlar atanız İbrahim’in sünnetidir’ ayeti, İslamiyet’in kurbanı Musevilikten aldığını gösterir.” İfadesinde alıntılanan ayetin referansı verilseydi iyi olurdu. Kuran’da böyle bir ayet yok.

4. Domuz etinin “ölüleri çok kötü biçimde deştiği için” yasaklandığı iddiası Kuran’da bildirilmiyor. Sadece bir spekülasyon.

5. Dişleriyle toprakta açtığı derin çiziklerle ağaç tohumlarının filizlenmesinde ve ağaçlandırmada önemli katkılarda bulunmasının domuz etinin yasaklanmasıyla alakası ne? Kuran domuzu öldürün demiyor ki? Domuzun etinin yenmemesi aslında domuzu daha iyi korur; yabani domuz avına çıkılmaz… Domuz eti yenen ülkelerdeki domuz çiftliklerine gelince bu çiftliklerin yer altı suları başta olmak üzere çevre için büyük bir kirlenme kaynağı olduğu bilinmektedir. Yani, makalede iddia edildiği gibi domuz etinin haram kılınmasının dolaylı zararı değil, yararı vardır.

6. Aynı şekilde, keçilerin sayısını kurban âdetine bağlamak ve kurban âdetini Ortadoğu ve Afrika’daki çölleşmenin günah keçisi yapmak makalenin sunuş bölümündeki bilimsellikle uyuşmuyor. Keçi ile ilgili iddia da delilsiz bir spekülasyon… Keçinin en tehlikeli ağaç düşmanı olduğu iddiası abartmadır. İklim değişimi, çeşitli zararlı böcekler, şehirleşme keçilerden önce gelir. Dahası, Kuzey Afrika’ya Hristiyanlık ve Müslümanlık varmadan önce de büyük çöller vardı. Çin’de ve Kuzey Amerika’daki çöller için de günah keçileri bulmak gerekmez mi?

7. Muhammed’in babasının Musevi olduğu iddiası da bir hikâyeden ibarettir. Kuran’daki ayetler Muhammed peygamberin ümmi olduğunu, yani kitap sahibi olmadığını bildirir. Nitekim tüm Mekke halkının ümmi olduğunu, yani Hristiyan ve Yahudi olmadığını vurgular Kuran.

Bu eleştirilerimle makalenin yararlı mesajını gölgelemek ve önemini küçültmek istemiyorum. Makaleyi başından sonuna kadar zevkle ve ilgiyle okudum. Ali’nin son bölümde ifade ettiği duyguları ve düşünceleri paylaşıyorum. Asıl makaleyi okumaya vakit bulamayanlar veya tembel olanlar için son bölümünü aşağıya aynen alıntılıyorum. Umarım üzerinde düşünürsünüz, düşündürürsünüz:

Yazdıklarım işi yarayacak mı?

Geçmişte Tanrılarına genç kızları kurban eden; bugün Hac Farizası diye bir günde 4 – 5 milyon hayvanı boğazlayarak etini çölün kumlarına gömen (neyse ki son zamanlarda bunların bir kısmının sadece etleri buzdolabına kaldırılarak fakir İslam ülkelerine gönderiliyormuş), yatırılarak deve kesmenin günah olduğuna inanan ve bu nedenle Arap Palası ile canlı hayvanı ayakta iken ayaklarını parça parça doğramaya başlayarak öldürmeyi (bu nedenle deve kurban edilirken görüntülemeye izin verilmiyor)kutsal sayan ve bu uygulamayı Tanrısal bir buyruk sayarak tartışmaya bile açmayan bir bir düşünceyi “bir bilim adamı, bir düşünür” olarak onaylamam beklenemez.

Bilimsel bir değerlendirme ile bütün bunları tarafsız ve analitik bir bakış açısından dile getiren böyle bir yazının, dogmasından bir türlü kurtulamamış bu kesimin takkesini önüne koyarak yeniden değerlendireceğini de beklemeyiniz.

Kurban olayını bilimsel bir tartışmaya çekerek, insanlara yol göstermenin önemli bir zorluğu daha var. Kurban etinden, derisinden nemalanan birçok kurum türemiş bulunmaktadır (eğer bir hata yapmıyorsam, dolaylı ya da dolaysız nemalanan Diyanet Vakıfları, cami yaptırma dernekleri – bunların sayısının 50-60.000 civarında olduğu söyleniyor-, insani yardımlaşma adı altında kurulmuş birçok dernek ve vakıf, Kızılay, Türk Hava Kuvvetleri, Mehmetçik Vakfı, yolunu şaşırmışlara arka çıkan Deniz Fenerleri ve başkaları). Bunların bir kısmı beklenen hizmeti götürmesine karşın, bir kısmının siyasetin batağına saplandığı son zamanlarda açık açık manşetlere yansımaktadır. Nemalananların, bu kadar büyük geliri, birkaç bilim adamının, düşünürün sözüyle bir tarafa bırakacaklarını, hedef kitlenin bu önerilerini düşünmelerine göz yumacaklarını mı bekliyorsunuz. Çok beklersiniz…

Gittikçe artan bir tutkuyla para hırsının arttığı dünyamızda, insani değerleri, dünya görüşü, geleneği ne olursa olsun, kazanmak için her şeyi mubah bilen bir dünyada, Kurban gibi getirisi olan ve istismara açık bir sorunu bir kalemde gündemden çıkaramazsınız.

Yine de bu topluma hizmet etmek istiyorsanız, er ya da geç karşılaşacakları çıkmazlardan kurtarmak istiyorsanız, ilk olarak o topluma yeni koşullar karşısında dogmalarını değiştirerek doğru yolu bulmayı öğretmelisiniz. Bilim adamlarının, düşünürlerin, aydınların en önemli görevlerinden biri bu olmalıdır diye düşünüyorum. Böyle bir aydınlamaya da en çok İslam ülkelerinin ihtiyacı olduğuna inanıyorum.

Dogmasından kurtulamayanlar, dogmasını yeni koşullara göre değiştiremeyenler er ya da geç çıkmaza gireceklerini bilmelidirler.

Bütün bunları yapabilir misiniz? Dogmaya saplanmış, katı alışkanlıkları yaşam tarzı olarak benimsemiş insanlara hangi doğruyu sunarsanız sunun onları değiştirmek zordur.

Ben bu yazılanları yapmalarını beklemiyorum; onun için daha birkaç fırın ekmek yenmesi gerekir. Yazılanları –şimdilik- sadece anlasınlar yeter diyorum…

Share