Tanrısal Mantık

Share

Tanrısal Mantık

Edip Yuksel, J.D.
27 Eylül 2016
www.19.org

114 Bismillah with 19 ondokuz nineteen Letters

 

Princeton Üniversitesi, Yakın Doğu Araştırmaları’ndaki sevgili akademisyen arkadaşlar.

Kitap olarak yayınlanacak bir disiplinler arası araştırma projesi için entelektüel açıdan bu projeyi zorlayacak ve ileri taşıyacak bir ortama ihtiyaç duyuyorum, yakın meslektaşlar ve belki de coşkulu bir kaç öğrenci. Aşağıda okuyacağınız gerekçeler Princeton Üniversitesi’nde neden bir misafir akademisyen olarak çalışmak istediğimi gösteriyor:

  • 2013 yılında üniversitenizde düzenlenen bir konferansa -Anayasalar ve İslam- panelist olarak katıldım ve bazılarınızla tanıştım.
  • Princeton Üniversitesi’nin entelektüel ambiyansının bana meydan okuyacağını ve ilham vereceğini biliyorum.
  • Küçük oğlum Metin bir öğrenci olarak eğitimine orada devam ediyor.
  • Kız kardeşim ve ailesi üniversiteye otuz dakikalık bir mesafede ikamet ediyorlar.
  • Bunu söylememi beklemediğinizi biliyorum; fakat mimari yapılarınız ve ağaçlarınızdan gerçekten de hoşlandığım gerçeğini saklamayacağım.

Kitaplar yazmak ve çeşitli firmalar için zaman zaman yasal danışmanlık yapmanın yanı sıra, on altı yıldır felsefe ve mantık dersleri vermekteyim.

Kur’an ayetlerini mantık kurallarına göre -özellikle sembolik mantık aracılığı ile- analiz etmek istiyorum. Bu proje aşağıdaki hedefleri içeriyor:

  1. Kur’anî argümanların geçerliliğini teste tabi tutmak
  2. Kur’an’da alıntısı yapılan muhalif tarafın argümanlarının hatasını teste tabi tutmak
  3. Kur’an yorumcularının işlediği mantık hatalarını ifşa etmek
  4. Bir ayetin anlaşılabilir olmasını (görece) kolaylaştırmak
  5. Kur’an’a yöneltilen eleştirileri çürütmek
  6. Kur’anî argümanların doğasını ve kalıplarını açığa çıkarmak
  7. Kur’an ayetleri arasına serpiştirilmiş benzer şartlara sahip olan öncüllerden hareketle argümanlar inşa etmek ve açıkça belirtilmeyen sonuçları çıkarsamak.

Bildiğim kadarıyla, bu çalışma türünün ilk örneği olacak. Her iki konu da uzmanlık alanıma giriyor. Kur’an’ı iki dile çevirdim. Kur’an: Reformist bir Çeviri (Brainbow, 2007-2016) isimli çalışma Kur’an’ı dogmatik bir bakış açısı ile değil eleştirel bir düşünür olarak okumanın başlıca örneklerinden birini teşkil etmektedir. Çevirimi dilbilimsel bir analizle, Kuran’ın kendi metni ile, mantık kuralları ve felsefi argümanlarla dipnotlarda destekliyorum, ki bu da çevirimin Ortodoksluk anlayışından ayrıldığı yerdir.

Bu projede, Kur’an metnini değerlendirmek için Kategorik (ya da basit) Önerme,  Çoklu Değilleme ve Irving M.Copi, Carl Cohen ve Kenneth McMahon tarafından yazılan Mantık’a Giriş kitabında detaylandırılmış on dokuz mantık kuralını kullanacağım (Pearson, 1994-2016).

Bununla ilgili bir kaç örnek vereyim:

Kur’an ayetleri arasına yayılmış benzer şartlara sahip olan öncüllerden hareketle argüman inşa etmek ve açıkça belirtilmeyen sonuçları çıkarsamak.

1990’ların başlarında kürtaj hakkında yazdığım ve sonra Kur’an: Reformist bir Çeviri isimli çalışmada (2007 Brainbowpress, USA) 46’ıncı surenin15’inci ayeti için özetleyerek dipnota koyduğum makalemi, yukarıda maddeler halinde yazdığım hedeflerden yedi numaralı hedefi gerçekleştirmek için bir örnek olarak kullanalım:

“Bu ayet, insanın gebelik döneminde ana karnında geçirdiği süre ile emzirme süresinin toplam 30 ay olduğunu bildiriyor. Bu ayet, emzirme süresini 24 ay olarak bildiren 31:14 ayetiyle birlikte değerlendirilirse, bebeğin ana karnında sadece 6 ay insan/kişi/nefs kabul edildiği anlaşılır. Gebelik süresinin döllenmeden itibaren tam 266 gün olduğunu biliyoruz (bk. 77:23). Bu, Tanrı’nın doğadaki bir ayetidir. Altı ay, 180 gün olduğuna göre bunu 266’dan çıkarırsak, gebeliğin ilk 86 gününde ceninin insan veya “nefs” sayılmadığı anlaşılır. Nitekim insanın ana karnındaki gelişimini dört evrede açıklayan 22:5 ve 23:14 ayetleri gebeliğin ilk günlerini “nefs” yahut “insan” olarak değil de başka kelimelerle ifade eder. Bunlar sırasıyla: (1) sperm; (2) embriyo; (3) on santim büyüklüğündeki cenin evresinde kemiklerin ve etin oluşması, ve nihayet (4) yeni bir yaratık. Yeni bir yaratığın döllenmeden 86 gün sonra yaratıldığı anlaşılıyor. Bir başka deyişle “nefs”in (bilinç/kişilik) ilk belirtileri, döllenmeden yaklaşık üç ay sonra ceninin beyninde zuhur etmektedir. Kuran’daki ayetlerle doğadaki ayetlerin birlikte değerlendirilmesinden elde edilen bu bilginin kürtaj konusuna aydınlık getirdiğini ifade etmeye gerek var mı? Ayrıca bk. 16:58-59; 17:31”

Argümanın önermeleri maddeler halinde aşağıdadır:

  1. Kuran, doğumdan sonra çocukları öldürme eylemini lanetler (6:151, 17:31).
  2. İnsan öldürmek büyük bir günahtır (5:32).
  3. Yaşam sahibi olmak, kişilik/bilinç sahibi olmaktan farklıdır. (39:42).
  4. Embriyo, evrimleşen biyolojik bir organizma olarak kişi statüsünde kabul edilemez. Cenin aşamasının belli bir noktasından sonra kişilik (nefs) oluşur ve yeni bir kişi yaratılmış olur. (22:5, 23:14).
  5. Dölyatağında geçirdiği 12 haftadan önce embriyo kişi olarak kabul edilemez (46:15 ve 2:233)
  6. Hamilelik ve emzirme için verilen toplam süre 30 aydır (46:15)
  7. Sadece emzirme için verilen süre 24 aydır (31:14)
  8. İnsan embriyolojisi Allah’ın yasalarına göre işler; doğa pek çok ilahi işaretlerle (ayetler) doludur (30:21; 41:53; ve dahası)
  9. Modern embriyolojinin bize sağladığı bilgiler aracılığı ile normal hamilelik süresinin tam olarak 266 gün olduğunu biliyoruz (bk. 77:23).

Öyleyse kürtaj, 86 günlük hamilelik sürecine kadar cinayet kabul edilmez.

Yukardaki öncülleri ve çıkan sonucu standart sembolik mantık formunda açıklamak, argümanın geçerliliğini değerlendirebilme açısından bizlere netlik kazandıracaktır. Yukarıdaki özetten hareketle bu argüman, bir adım daha ileri gidilerek Modus Tollens ve Hipotetik Kıyaslama ile birleştirilerek daha da özet hale getirilebilir:

  1. Eğer erken dönemdeki fetüs bir bilince sahip değilse, o zaman o bir kişi değildir
  2. Eğer o şey bir kişi değilse, kürtaj cinayet olmaz

Öyleyse, erken dönemde oluşan fetüs bir bilince sahip değilse, kürtaj cinayet değildir.

Sembolik olarak yazılımı:

  1. p → q
  2. q → r
    .:p → r

Moduls Tollens’in birinci öncülü olarak, yukarıdaki Hipotetik Kıyaslama sonucunu yazıp argümana devam edelim:

  1. Eğer erken dönemdeki fetüs bir bilince sahip değilse, o zaman erken dönemde fetüsü aldırmak cinayet değildir.
  2. Erken dönemdeki fetüsün bir bilinci yoktur.

Öyleyse, erken dönemde fetüsü aldırmak cinayet değildir.

Bu argümanı şu şekilde özetleyebiliriz:

  1. p → r
  2. p

   .: r

Kur’an argümanlarının doğasını anlaşılır kılmak

4:82’de bulunan tamamlanmamış veya ima edilen sonuç, iyi bilinen iki farklı mantıksal önerme şeklinde gösterime alınabildiği için ilginçtir.

“Kuran’ı incelemiyorlar mı? ALLAH’tan başkasının olsaydı onda birçok çelişki bulacaklardı.” (4:82)

Yukarıdaki argüman eğer Modus Ponens ise, o zaman şu şekilde okunmalıdır:

  1. Eğer o Allah’tan başkasının olsaydı, onda birçok çelişki bulacaklardı.
  2. O Allah’tan başkasının değildir.

Öyleyse, içinde birçok çelişki bulamayacaklardır.

Sembolize edilmiş hali:

p → q
p
.: q

(Burada, “birçok” ifadesinin “herhangi” ifadesini içerip içermediğini tartışmayacağım)

Eğer yukarıdaki aynı argüman Moduse Tollens olursa, o zaman şu şekilde okunmalıdır:

  1. Eğer o Allah’tan başkasının olsaydı, onda birçok çelişki bulmuş olurlardı.
  2. Birçok çelişki bulmuş değiller.

Öyleyse, o Allah’tan başkasının değil.

Sembolize hali:

p → q
~ q
.: ~ p

Bu iki alternatif sonuç çıkarma yolundan habersiz olan birçok yorumcu, Kur’an’ın güvenilirliği hakkında zayıf bir felsefi argüman ortaya atmaktadırlar. Genellikle, sadece Modus Tollens olan ikinci argümanı değerlendirmeye alıp argümanı yetersiz, tamamlanmamış olarak bırakırlar.  Çünkü bir ayetin çelişkili olması veya olmaması hususunda olası pek çok yorum yapılabilir ve bu Kur’an’ın çelişkisiz olma özelliğini her türlü saldırıya açık hale getirecektir.

Bir başka deyişle, ilk argüman olan Modus Ponens, kesinlik içerir. Bununla birlikte şunu da belirtmek gerekir ki, ilk önermenin öncüllerinin bir başka argüman tarafından kanıtlanması da gerekmektedir (Bir kitabın Allah sözü olup olmadığının öncelikli olarak kanıtlanması). Tek başına eksik kalacak olan ikinci okuma  Modus Tollens ise, kendi başına kesin sonuç verme tasarrufunu yapısal olarak barındırmamaktadır.

Bir ayetin anlaşılabilir olmasını kolaylaştırmak.

4:43   Gerçeği onaylayanlar! Sarhoşken, ne dediğinizi bilinceye kadar, yolcu olanlar hariç cinsel ilişkiden sonra yıkanıncaya kadar namaza durmayın. Hasta veya yolcu iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da su bulamamışsanız, temiz ve kuru bir toprağa niyetlenin. ALLAH Affeder, Bağışlar.

Burada, tayammun sözcüğünün metin içinde anlaşılması (su olmadan temizlik) biraz zor gözükse de; sembolik mantık ile açıklandığında anlam çıkarmak çok daha kolay olur:

Hasta (p) veya yolcu iseniz (q), yahut biriniz tuvaletten gelmişse (r), yahut kadınlarla cinsel ilişkiye girmiş olup da (s) su bulamamışsanız (t), temiz ve kuru bir toprağa niyetlenin (u)

{(pVq) V [(rVs) · t ]} →  u

Böylece, hastalık veya seyahat esnasında, su olmuş olsa dahi, herhangi bir yıkama gerekmediği anlaşılmaktadır.

Kur’an yorumcuları tarafından işlenen mantık hatalarının ifşa edilmesi

Sünni ve Şii din adamları Kur’an’ı anlamaya çalışırken sıklıkla formel ve informel safsataları işlemektedirler. Örneğin:

“Gerçeği onaylayanlar sadece kardeştirler…” (49:10)

Aynı zamanda şöyle de çevrilmektedir:

“Sadece gerçeği onaylayanlar kardeştirler…” (49:10)

Bu ayetteki “sadece” kelimesini başa alarak “vurgu safsatası” diye bilinen informel mantık hatası ile anlamı çarpıtanlar var. Böylece Adem’in çocukları olarak herkesle olan kardeşliğimizi inkar eden düşmanca bir tavır geliştirilmektedir.

Yukarıdaki ayet pek çok kişi tarafından gerçeği onaylamayanları dışlayacak şekilde okunur;  okuma yapılırken özellikle  “kardeştirler” ifadesi yerine “gerçeği onaylayanlar” ifadesine vurgu yapılır. Bugün, Sünni ve Şii mezheplerinin pek çok takipçisi, özellikle Selefiler, “sadece” ifadesinin bir ayrıştırmaya gönderme olduğuna inanırlar. Bu da kardeşliğin ancak gerçeği onaylayanlar için mümkün olduğu anlamına gelecektir. Halbuki, Müminler dahil bütün insanlar kardeştir.

Vurgu safsatası işlenerek anlamda bu tür bir bozulma oluşturulmaktadır. Okuma yapılırken belirli bir kelime üzerine özel vurgu yapmak suretiyle bu safsata işlenmiş olur.

Kur’an tüm insanlığı Adem’in Oğulları olarak görür, tüm insanlığı tek bir Allah etrafında toplanmaya davet eder ve Kitap Ehli ile evlenmeye de izin verdiği için, 49:10 Sünni ve Şii’lerin yaptığı gibi ayrımcı bir cümle olarak algılanmamalı, okunmamalıdır. Yanlış okuma ile oluşturulan buradaki ayrımcılık, beş çocuklu bir ebeveynin iki büyük kardeşe sadece ve sadece onların kardeşler olduklarını söylemesine benzetilebilir.  Bu sebeple, vurgulama “sadece kardeştirler” ifadesi üzerinde yapılmalıdır.

Kur’an’a getirilen eleştirinin çürütülmesi

6:151  De ki: “Gelin, Rabbinizin size neleri haram ettiğini söyleyeyim: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya iyi davranın. Yoksulluk korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz besliyoruz. Büyük günahların açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve ALLAH’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın. Bunlar, düşünesiniz diye O’nun size verdiği öğütlerdir.

Eleştirmenler, kasıtlı yapılmış olmasa da ayetin anlatım biçiminin kafa karıştırıcı bir hal aldığını iddia ediyor. Anlatım diline bakacak olursak “Ana babaya iyi” davranmak onlara göre bu ayette yasaklanmış oluyor. Diğer ayetler ışığında değerlendirmeye aldığımızda, bu anlamla birlikte Kuran’ın yazarının temel amacına aykırı bir sonuç doğmuş olacak.

İlk olarak, “haram” kelimesi için yapılan çevirinin Kur’an’daki kullanımı tam olarak yansıtmadığını itiraf etmem gerekiyor. Bu kelime, bir eylem veya davranışı kısıtlamayı gerektirdiği gibi kesin olarak onu yasaklamayı da içerebiliyor. Örneğin, Kur’an’da dört ay “haram” olarak ilan edilmektedir. Bu, o ayların kötü aylar olduğu anlamına gelmez. Bu aylarda çalışmak, seyahat etmek, okumak veya bir dizi ahlaki aktivitede bulunmak yasaktır, demek doğru olmaz. Burada keskin hatlarla bir men etme veya sınırlama olduğundan bahsedilmektedir.  Kabileler arası kavga ve savaşların bu dört ay boyunca yasaklanmasını içeren bir yasaya işaret eder. Bu vesile ile taraflar buluşarak problemli hususları karşılıklı tartışma, çözüme ulaştırma ve nihayetinde barış anlaşması imzalama şansını bulabilirler.

Şimdi, örnek teşkil eden ayetimize geri dönelim. Eğer eleştirmenlerin argümanını doğru kabul edersek, sadece “Ana babaya iyi davranın” yönergesi değil, diğer tüm yönergeler de Kur’an’ın diğer ayetleri ile çelişkiye düşecektir. Örneğin, “Kur’an Allah ile bir ilah edinmemeyi haram ediyor” sonucuna da çıkabiliriz. Bu ise, Kur’an’ın temel mesajı olan rasyonel monoteizm ile bir çelişki oluşturacaktır. Demek ki, bazı önemli kısıtlamalar ve yasaklar listelenmiştir (sosyal yapı tarafından getirilen bir yasağı haklı göstermek zorunda değil) ve fakat yasaklama işi bir fiil olarak (haram) gramer yapısı içine konulmamıştır.

  1. Hiçbir şeyi ortak koşma
  2. Anne Babaya iyi davran
  3. Yoksulluk korkusuyla çocuklarını öldürme
  4. Büyük günahlardan kaçının
  5. Haksız yere cana kıymayın

Görüldüğü gibi, yukarıda yer alan ifadelerin anlamlarının hiç birisi gramatik olarak yasaklama kelimesinden etkilenmemiştir. Yine de, ikinci yönerge hariç hepsi negatif bir anlam taşır. Olumlu bir anlam taşıyan “…iyi davran” cümlesinin yapısal harmoniyi ihlal ettiğini itiraf etmeliyim. Yine de, mükemmel bir şekilde ima edilen anlamı taşımaktadır: Ana babaya iyi davran.

Üzerinde durduğumuz bu noktayı biraz daha aydınlatmak için sizi “çift olumsuzlama” kullanmaya davet ediyorum. Bu da mantıksal çıkarımda kullanılan 19 kuraldan birisidir.

p ≡ ~ ~ p

Ana babaya iyi davranın ≡ Ana babaya iyi davranmamayı yapmayın.

Daha iyi bir Türkçe ile çift olumsuzlama: Ana Babayı inciten şeyler yapmayın.

Mantık olarak, her olumlu yönerge negatif bir kısıtlama getirir. Öyleyse, şimdi “ana babaya iyi davranın” ifadesini mantıksal denkliği olan “Ana Babayı inciten şeyler yapayın” ile değiştirdiğinizde kusursuz eşleşen listeyi göreceksiniz.

Barış üzerinize olsun,

Edip Yüksel

 

Share