Nihat Hatipoğlu’na Cevap

Share

Nihat Hatipoğlu’na Cevap

Yasin Çolak
31 Mayıs 2013
www.19.org

Nihat Hatiopoğlu

Nihat Hatipoğlu, 31.05.2013 tarihli Sabah gazetesinde “Hadislere Düşman Bazı İlahiyatçılar” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yazıyı okurken, İslam adına üzüntü duymakla beraber, Hatipoğlu için sevindik. Zira kendisi, bu kez uyduruk ve mitolojik dini hikayeler anlatmak yerine en azından tartışılabilirliği olan ilmi bir konuyu seçmişti. Takipçilerinin bildiği gibi Hatipoğlu, televizyon ekranlarında anlattığı hikayelerde malzeme olarak hadis kitaplarını ve onların türevi olan menkibeleri sık sık kullanan birisi. Hatipoğlu’nun, sermayesi olan hadis kitaplarını savunma arzusuyla yazdığı yazının her satırında “hadisler giderse hikayelerim de gider” korkusu kendini gösteriyor.

Hatipoğlu, hadisleri kurtarmak adına giriştiği bu beyhude çabaya bir başka hadisçi Talat Koçyiğit’ten alıntıyla başlıyor. Dinden para kazanan tüm hocaların başvurduğu “atalardan delil getir” diye özetlenebilecek bu manevra, bilinen bir din adamı taktiğidir. Talat Koçyiğit’i kendisine kalkan yaparak başladığı yazı, Hatipoğlu’nun Kuran mesajından rahatsızlığını ortaya koyması açısından ibretlik hezeyanlar içeriyor. Bu hezeyanları kısaca değerlendirip “hadisler giderse din elden gider” korkusu üzerinden yapılmayan çalışılan aşının zehrini Kuran ışığında deşifre edeceğiz inşallah.

Hadisleri reddeden muvahhidlerin bu konudaki güçlü tartışmalarını ve argümanlarını ilmi delillerle çürütemeyeceğini bilen sayın yazar, muvahhidleri hiçbir dayanağı olmayan şu satırlarla mahküm etmeye çalışıyor:

“Çünkü onlar yıllarca eğitimini aldıkları “oryantalistlerin” temsilcileri haline gelmişlerdir. Çünkü onlar bir gayrimüslimin kitabına baktığı gibi Kuran’a baktıkça, Hz. Peygamber’den (s.a.v.) uzaklaştıkça kalplerine mühür vurulmuştur. Bunlar reformistlerin piyonu haline gelmişlerdir”

Allah’ın mesajını insanlara ulaştırmaya çalışan tüm elçiler, müşrikler tarafından sürekli olarak birilerinin adamı olmakla suçlanmışlardır. Bu suçlama o kadar yaygındır ki, delil üzerine tartışma basiretini gösteremeyenler, muhataplarını hep bu suçlamayla kitlenin hedefi haline getirmeye çalışmışlardır. Benzer suçlamalar Muhammed peygambere de yapılmıştı:

25:4 İnkar edenler, “Bu, başkalarının yardımıyla onun uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir,” diyerek haksız ve asılsız bir tez ortaya koydular.

16:103 “Ona bir insan öğretiyor” biçimindeki sözlerini elbette biliyoruz. Amaçladıkları kişinin dili yabancıdır, bu ise apaçık Arapça bir dildir.

Eğer mesele oryantalislistlerin söylemleriyle hareket etmekse, Hatipoğlu’nun hatırlaması gereken şey, bahsettiği oryantalistlerin Allah’a, Kuran’a ve Peygamber’e saldırmak için en çok kullandıkları kaynağın hadis kitapları olduğudur. Nihat Hatipoğlu, peygambere en büyük hakaretleri yapan hadisleri savunmak adına peygamberin biricik mesajı olan Kuran’a en büyük iftirayı yapmakta ve oryantalistlerin ekmeğine yağ sürmektedir. Bu oryantalist değirmene gönüllü olarak hadis taşıyan sözde müslümanlar, muvahhidlerin imanlarına boca etmeye çalıştıkları hadislerden de doğru dürüst haberdar değillerdir. Nihat Hatipoğlu eğer tezlerinde tutarlı ise aşağıda binlercesinden sadece bir kaçını seçtiğimiz hadisleri çıkacağı ilk televizyon programında izleyicilerine aktarsın ve böylece biz de kendisinin ne kadar samimi olduğunu görelim.

Peygamber, savaşta kadınların va çocukların öldürülmesinin bir sakıncası olmadığını söyledi”(Buhari, Cihad/146; Ebu Davud 113)

“Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, Zeynep’le yatardı” (Buhari, Hibe/8).

Allah ahirette peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” (Müslim, İman 302; Hanbel, 3/1)

“Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar va çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı. Ellerini ve ayaklarını kesti. Gözlerini oydu. Çölde susuz ölüme terketti. Biz onlara su vermek isteyince Peygamber bizi engelledi” (Buhari 56/152, Tıb 5/1; Hanbel 3/107,163)

Sayın yazar, Kuran’ın anlaşılması için hadis kitaplarını zorunlu sayarak Allah’ı, mesajını vermekten aciz bir ilah durumuna düşürdüğünün farkında değildir. Kuran’ı hadislere; Allah’ı kulu ve elçisine muhtaç hale getirmeye çalışan bu kafa yapısından aşağıdaki şirk ifadelerinin çıkması alışılmış bir durum:

“O insanları Kuran’a davet ediyorum, derken insanları Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve hadisleri terk etmeye davet ediyordur. Hedefi budur. Yüreksiz olduğu için bunu söylemez. Şimdilik Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve hadisleri tasfiye edecek, sonra da Kuran-ı Kerim’i işlevsiz hale getirmek için her türlü yolu deneyecek. Eski din mensupları kitapları değiştirdiler. Bunlar ise -Kuran’ı- değiştiremeyeceklerine göre, Kuran-ı Kerim’in ayetlerini anlamlarının dışına taşırmak için Kuran’ın en önemli tefsiri olan hadisleri kaldırmaya, işlevsiz kılmaya çabalıyorlar.”

Öncelikle ifade edelim ki, Kuran’ı işlevsiz hale getirenler hadislere köle olmuş müşriklerdir. Ayetlerin anlamlarını çarpıtmak, Kuran’ın mesajını boğmak ve Allah’ın nurunu söndürmek için binlerce yalanı ve iftirayı peygambere isnad edenlerin “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” mantığıyla muvahhidleri dini tahrif etmekle suçlamaları tam bir saptırmadır. İslam dünyasını yüzyıllardır ilkel ve rezil bir duruma düşüren bu hadis kitaplarının reklamını yapan Hatipoğlu bilmelidir ki, Kuran’ın metni tahrif edilmemiş olsa da mesajı tahrif edilmiştir. Hadisçilerin peygamber adına pazarlamaya çalıştıkları yalanlarla Kuran ayetleri arasında yapılacak basit bir karşılaştırma bu gerçeği tüm çıplaklığıyla görmek için yeterlidir.

  • Hadisler, dinden dönenlerin öldürülmesi gerektiğini (Nesei 78/14, Buhari 12/1883) söylerken, Kuran insanlara tam anlamıyla bir inanç özgürlüğü sunar. (2:256)
  • Hadisler, peygamberin dokuz yaşındaki bir çocukla evlendiğini (Müslim, Nikah/69) söylerken, Kuran, peygamberi örnek bir insan olarak gösterir (33:21)
  • Hadislere göre Allah, peygamberlere kimliğini kanıtlamak için baldırını açıp gösterirken (Müslim, iman/302), Kuran, “Allah’ın benzeri gibi hiçbir şey yoktur” (42:11) der.
  • Hadislere göre kadınlar uğursuz (Buhari : 11.c.5187.s) iken, Kuran; “Ben sizden erkek olsun, kadın olsun hiçbir çalışanın ürettiğini boşa çıkarmayacağım. Hepiniz birbirinizdensiniz” (3:195) der.
  • Hadislere göre dünya balığın üzerindedir ve balık başını sallayınca deprem olur (İbn-i Kesir, 2/29) ama Kuran dünyanın yuvarlak olduğunu söyler (79:30)

Daha yüzlercesini zirkedebileceğimiz bu ve benzeri hikayelerle Allah’ın Kitabını tahrif edenlerin, Kuran mesajını tanınmaz hale getirenlerin, peygambere iftira atanların, Allah’ı Buhari ve Müslim gibilere muhtaç sananların hiç yüzleri kızarmadan Kuran’ın tahrif edilmesinden bahsetmeleri bir cehalet değilse, düpedüz hıyanettir.

Nihat Hatipoğlu, hadislerdeki saçmalıkların ve Kuran’a tamamen ters öğretilerin biraz farkında olsa gerek, şöyle söylemekten kendini alamıyor:

“Hadislere saldırırken onun gayesi doğruyu yanlıştan ayırmak değil, hadislerle müminlerin arasını açmaktır.”

Yüzyıllardır geliştirdiğiniz hadis usulleri, cerh ve tadiller, metin tenkitleri, ravi analizleri, Kuran’a arz yöntemleri işe yaramadı mı Hatipoğlu? Doğruları ve yanlışları birbirinden ayıramadınız mı? Dinin kaynağı olduğunu iddia ettiğiniz hadislerden hangilerinin gerçekten peygambere ait olduğunu, hangisinin uydurma olduğunu bir türlü tesbit edemediniz mi? Beceremediğiniz ve asla da beceremeyeceğiniz beyhude bir çabanın hezimetini omuzlarımıza bırakıp “buyrun siz ayırın doğruyu yanlıştan” demeye utanmıyor musunuz? Biz hadis çöplüğünde peygamber arayan zavallılardan olmadık ve olmayacağız çünkü biz biliyoruz ki, Allah’ın kitabı yeterlidir ve en güzel hadis Kuran’dadır.

6:38        Kanatlarıyla uçan kuşlar dahil yeryüzündeki tüm yaratıklar sizin gibi birer toplum. Biz kitaptaمّ hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra onlar (tüm yaratıklar) Rab’lerinin huzuruna toplanacak.

39:23     ALLAH en güzel hadisi, tutarlı ve ikişerli bir kitap halinde indirdi. Rab’lerini sayanların derileri ondan dolayı ürperir. Sonra derileri ve kalpleri ALLAH’ın mesajına karşı yumuşar. Bu, ALLAH’ın yol göstermesidir; dilediğini ve/veya dileyeni ona ulaştırır. ALLAH’ın saptırdığı bir kimseye rehber bulunmaz.

 Nihat Hatipoğlu, diyorsun ki, “Esas dertleri vahiyledir. Vahyin doğru anlaşılmasıyla ilgilidir.

Kuran-ı Kerim’i tahrif etmek için (yani ayetleri anlamlarından başka yerlere kaydırmak için) Hz. Peygamber’i (s.a.v.) ve hadislerini etkisiz hale getirmek için çabalar, uğraşırlar.”

Senin davetine bir an için icabet edip hadisleri dinimiz için etkin hale getiriyoruz. Ortaya çıkan manzaranın çelişkilerini gider; eğer yapabiliyorsan…

  • “Kan aldırmak yapanın da yaptıranın da orucunu bozar. (Tirmizi, Oruç/60) & Peygamberimiz oruçluyken kan aldırmıştı. (Ebu Davud, Oruç/29-30)
  • Gerek küçük, gerek büyük tuvaletinizi aparken kıbleye dönmeyin. (Hanbel, 3/12) & Peygamberimiz bir takım insanların küçük ve büyük tuvaletleri için kıbleye dönmeyi hoş karşılamadıklarından bu hurafeyi kaldırmak için kıbleye doğru yaptırdı. (Buhari, 4/11)
  • Kim size peygamberimizin ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. (Sünen-i Nesei 1-2/25) & Peygamberimi bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı. (Buhari 1/167)
  • Peygamber oruçlu iken hanımlarını öptü. (İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafası 372) & Oruçluyken hanımını öperin durumu sorulduğunda peygamber orucunun bozulduğunu söyledi (İbn-i Kuteybe, Hadis Müdafası, 372)
  • Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı (Ebu Davud, 4/No: 3717) & Peygamberi sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm. (Ebu Davud 4/No: 3718)

Hadisçi tezlerine doğru dürüst bir delil getiremeyen Nihat Hatipoğlu’nun suçlamaları devam ediyor ve muvahhidleri peygambere saygısızlıkla suçluyor:

“Sözlerinde edep yoktur. Hz. Peygamber’den (s.a.v.) bahsederken bir arkadaşlarından bahsediyor aymazlığı içindeler. İhlastan nasipsizdirler. Kuran-ı Kerim’i tefsir ederken kendi heva ve heveslerine göre hareket ederler. Hz. Resul’den (s.a.) uzaklaştıkça yüzlerine, hareketlerine, söylemlerine nasipsizlik siner.”

Kuran, peygamberlere nasıl hitap etmemiz gerektiğini çok net bir şekilde öğretir. Şöyle diyor ayette:

3:84        De ki: “ALLAH’a, bize indirilene, İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve torunlara indirilene; Musa’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rab’leri tarafından verilene inandık. Onların hiçbiri arasında ayırım yapmayız ve biz O’na teslim olanlarız.”

Lütfen ayetin “De ki” hitabıyla başladığına dikkat edin. Eğer, Hatipoğlu bu ayetteki emri uygulamak istiyorsa, tüm peygamberlere isimleriyle hitap etmemiz gerektiğini görür. Sayın ilahiyat profesörü ayeti okurken her peygamber isminden önce araya “hazret” kelimesini ekleyip, “De ki, Allah’a, bize indirilerne, Hz. İbrahim’e, Hz. İsmail’e, Hz. İshak’a…” diye okuyor olmalı… Eğer öyle okumuyorsa peygamberlere isimleriyle hitap ediyordur, yok eğer isimlerin başına “hazret” getiriyorsa, bu sefer Kuran’a ekleme yapıyordur.

Muhtemeldir ki, Hatipoğlu peygamberin ismi geçtikten sonra salavat getirmemiz gerektiğini iddia ediyor ve bu anlayışına 33:56 ayetini delil getiriyordur. Ayette geçen “salat etmek” ifadesinin “salat söylemek” manasında değil, “desteklemek” manasında olduğunu hatırlatmakla yetiniyor ve sözkonusu ayetin doğru çevirisini veriyoruz:

33:56     ALLAH ve melekleri peygamberi desteklemektedir. Ey inananlar siz de onu destekleyin, gereken saygı ve itaati gösterin.

Nihat Hatipoğlu bildik iddiaları tekrarlıyor:

“İslam’ın ilk yıllarında Efendimiz (s.a.v.) Kuran-ı Kerim dışında herhangi bir metnin – insanlar tarafından- yazılmasını yasakladı. Bu geçici yasak, yazılacak her hangi bir metin Kuran’a karışır endişesinden kaynaklanıyordu. Ancak ‘suffa’ denilen üniversite kurulunca, taşlar yerine oturunca bu yasak kaldırıldı. ‘Veda Haccında’ da bu izni alenileştirdi ve hatta bunu ‘farz haline’ getirdi. Hz. Peygamber (s.a.v.) veda hutbesinde şöyle buyurdu: “Beni dinleyin ve belleyin.Dediklerimi duyanlar, bugün burada olmayanlara iletsin. Benim sözümü işitip ezberleyen sonra da işittiği gibi başkasına ileten kişinin Allah yüzünü ağartsın.” (Ebu Davud, ilim, 10; İbn Mace, Mukaddime 18) Hz. Peygamber (s.a.v.) sözlerinizi unutuyorum diyen birisine de elinden yardım iste -yaz- diyerek hadis yazmasına teşvik etmiştir. (Hatıb, et-Takyid, 65) Netice itibariyle Hz. Peygamber’in (s.a.v.) hadislerin yazılmasını emrettiğini görmemiz mümkün.”

Öncelikle belirtmek gerekir ki, peygamberimiz döneminde yazılan biricik kitap Kuran’dı. Kuran, dışında hiçbir kitap yazılmamıştı. Hadis kitapları peygamberden en az 250 yıl sonra toplanıp kitap haline getirildi. O dönemden önce ne peygamberin ne de sahabenin hadislerin yazımıyla ilgili bir çaba içine girdiklerini görmüyoruz. Eğer hadisler, dinin kaynağı olsaydı, tıpkı Kuran gibi toplanır, yazılır ve koruma altına alınırdı. Okuyucuyu çok fazla teknik ayrıntıyla sıkmak istemesek de, Hatipoğlu’nun savunmaya çalıştığı çelişki abidesi hadis kitaplarının, her konuda olduğu gibi hadislerin yazılması konusunda da çelişkilerle dolu olduğunu göstermek adına birkaç hadis örneği vermeyi gerekli görüyoruz:

  • Allah’ın elçisinden sözlerin yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.[Tirmizi, Es Sunan, İlim, 11]
  • Biz hadis hazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdıklarınız nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadislerdir” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”[El, Takyid 33)
  • Zeyd b. Sabit’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Hz. Peygamber bize hadislerinden herhangi bir şeyi yazmamamızı buyurdu. [İbn Abdilberr, 108]
  • İbn Abbas’dan rivayet edildiğine göre o, Kur’an ve mektuplar dışında bir şey yazılmasını hoş karşılamazdı [Züheyr b. Harb, 90]
  • Hz. Ebu Bekir, peygamberin vefatından sonra Müslümanları toplayarak şöyle demişti: “Sizler, Peygamberden hadis rivayet ediyorsunuz ve bu hadislerde ihtilafa düşüyorsunuz. Sizden sonrakiler ise daha fazla ihtilaf edecektir. Peygamberden hiçbir şey tahdis etmeyin. Size bir soru soran olursa, “Bilgimizle sizin aranızda Allah’ın kitabı var” deyin ve onun helal kıldığını helal, haram kıldığını haram kılın” [Zehebi, “Teskiretu’l Huffaz, I, 2-3]
  • Hz. Ebu Bekir vefat ettiği gece bir hayli huzursuz olmuş ve uyuyamamış, bunun sebebini soran kızı Hz. Aişe’ye sebebinin hadisler olduğunu söylemiş, sabah olunca da evde mevcut olan bütün yazılı hadisleri getirtip yaktırmış. [Zehebi, I, 5]
  • Hadisler Ömer döneminde çoğalmıştı. Ömer halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: Kitap Ehli’nin Mişna’sı gibi Müslümanların Mişnası’dır bunlar. [İbn Sad/Tabakat 5/140]
  • Hz. Ömer şöyle der. “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlardı ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabi’nı asla başka bir şeyle değiştirmem” başka bir rivayette “Ben yemin ederim ki, Allah’ın Kitab’nı hiçbir şeyle gölgelemem.” [El Hatip, Takyıdull İlm Sayfa 50; İbn Sad, Tabakat, 3/206]
  • Hz. Osman çok hadis nakletmelerinden ötürü Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı Kırede dağlarına göndermekle tehdit etmiştir. [Tahzırul Havas 10b.]
  • Hz. Ali’den rivayet edildiğine göre o yanında yazılı sahifeler bulunan kimseleri, bunlara müracaat etmekten sakındırmış ve “Sizden önceki insanlar, Rabb’lerinin Kitabını terk ederek alimlerinin sözlerine uydukları için helak olmuşlardır” demiştir. [İbn Abdilberr, 108]
  • Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı” cevabını verdi. [Buhari, K. Fezailul Kur-an 16; Müslim K. Fezailus Sahabe 30,31; Ebu Davud K. Fiten 1, Tırmızı K. Fiten 43]
  • İbn Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek sayfaları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar etmezse Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa onu arar bulur ve yok ederim. [Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, s.27]
  • Ebu Musa el Eşari’nin bir taraftarı, teşvik üzerine hocasının hadislerini yazmış; ancak o bunu öğrenince hepsini imha ettirmiş. [İbn Sad, IV, 112]
  • Ömer, Şam’a geldiğinde Zeyd b. Sabit’in diyete dair sahifesini sorup getirtti ve onu parçaladı.[İbn Hanbel, Ilel, I, 206]

Nihat Hatipoğlu, “Hadisler Neden Çoktur” başlığı altında bir sürü ipe sapa gelmez matematiksel hesaplamalar yapıyor ve hadislerin çok olmasının sebeblerini açıklamaya çalışıyor. Yazarın yaptığı matematik oyunlarının tutarsızlığını ortaya koymak bizim için büyük zevk olurdu ama yazıyı gereksiz yere uzatmamak adına bunu yapmıyoruz. Birkaç noktayı hatırlatmakta yine de fayda var: Hatipoğlu’nun “çok” diye geçirdiğini hadislerle ilgili kesin rakam vermesini beklemek hakkımız değil mi? Böyle bir talepte bulunabiliriz çünkü kendisine göre hadisler dinin kaynağıdır ve terk edilmemelidir. O halde soruyoruz;

  1. Kuran’ın yanında uymamız gereken hadis kitapları kaç tanedir?
  2. Bu hadis kitaplarındaki toplam hadis adedi kaçtır?
  3. Bu hadislerin kaçtanesi mütevatir, kaç tanesi ahad, kaç tanesi mevzu, kaç tanesi sahih, kaç tanesi uydurmadır?
  4. En sahih kabul edilen hadis kitaplarında bile uydurma hadisler varsa, bunları kimler hangi kriterlerle ayaklayacaklardır, bu ayıklama işlemi neden şimdiye kadar yapılmamıştır?
  5. Hadisler dinin kaynağı ise neden bunların toplanması peygamberimizden 250 yıl sonrasına bırakılmıştır?
  6. Hadisçiler neden topladıkları tüm hadisleri kitaplarına almamışlardır, aldıkları hadislerin hepsinin doğru olduğuna dair delil nedir, kitaplarına almadıkları hadisler arasında hiç mi doğru hadis yoktur, eğer varsa dinin bazı bölümlerini atmışlar mıdır?
  7. Buhari’nin hadis külliyatını 700.000 hadis içinden seçtiği söylenir. Buhari’de 7000 (tekrarlar dahil) hadis olduğuna göre, geriye kalan hadisler hangi gerekçelerle alınmamıştır? Eğer uydurma oldukları gerekçesiyle alınmamışlarsa bu demektir ki, hadis adı altında ortalıkta dolaşan sözlerin %99’u uydurmadır. Malzemenin bu kadar bozuk olduğu bir ortamda Buhari, vahiy mi almıştır ki, kitabına aldıklarını sahih kabul edelim?
  8. Buhari, neden Ebu Hanife için “güvenilmez adam” demiş ve ondan hiçbir hadis rivayet etmemiştir?

Nihat Hatipoğlu, hadisleri savunmak adına bunca kıvranışını Miraç Kandili iftirasıyla süslemeyi de ihmal etmiyor ve okuyucularını televizyon ekranında anlatacağı en uzun Buhari hadisine davet ediyor. Peygamberimizin bir binekle ve Cebrail rehberliğinde göklere yükseldiği, orada Allah ile namaz pazarlığı yaptığı, ilk önce 50 vakit olarak emredilen namazın daha sonra Musa’nın tavsiyesiyle düşürüle düşürüle 5 vakite kadar düşürüldüğü o meşhur hezeyan hikayesine…

4:50 Bak, nasıl da yalan yere ALLAH’a iftira ediyorlar. Büyük bir hakaret olarak bu yeter.

 

Share