Helyum’un Hesi, Tayyib’in Tesi, ve Çelakıl’ın Çesi
Edip Yüksel
Ömer Çelakıl adındaki bir gencin akılları çelen iddialarını tartışmak için 24 Kasım 2002’de Süleyman Ateş ve Profesör Haluk Oral ile birlikte Cevizkabuğu programına çıkarıldım….
Ömer Çelakıl, 2002 yılının başlarında çalışmalarından bazı örnekleri kamuya açıklamadan önce benimle paylaşmıştı. Bu makaleyi yazarken, bilgisayarımdaki kayıtları araştırdım ve Ömer’in 7 Şubat 2002 tarihinde benimle yaklaşık bir saat kadar süren bir MSN sohbeti yaptığını farkettim. Çelakıl benimle email ve telefon yoluyla irtibat kurduğunda bulgularını inceleyip eleştireceğimi bildirmiştim.
Amerika’da basın toplantısı yapacağımı söylemediğim halde maalesef hakkımda öylesi bir senaryo üretmiş ve Hürriyet gazetesine verdiği söyleşi de ismimi kullanmış. (2006’da göktaşı çarpınca dengeler altüst olacak, Sefa Kaplan, Hürriyet, 17 Eylül 2002. Genç bir tıbbiyeli, Kuran’ın şifresini çözdüğünü iddia ediyor, Sefa KAPLAN, Hürriyet, 7 Eylül 2002)
Başkent Üniversitesinden Doğan Kökdemir bu konuda beklenilen tepkiyi gösterenlerden biri. Nitekim, http://www.elyadal.org/dedektif/sifre.htm adresinde yayımlanan “Şifre Yalanları” başlıklı yazısında tartışmadaki önemli problemlere dikkatleri çekiyordu. Başkent Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Doğan Kökdemir şunları yazıyordu:
“Matematik ve Bilim: Bütün program değerlendirildiğinde sevgili Taylan’ın sinirlenmekte ne kadar da haklı olduğu ortaya çıktı. Ömer Çelakıl’ın iddialarını eleştirmek ve halkı bu konuda bilgilendirmek amacıyla yapılan programda, tek tutarlı, anlaşılır ve rasyonel eleştirileri yönelten bir başka şifreci olan Edip Yüksel oldu. Hakikaten, bizim yaklaşık 10-15 gün önce derslerde yöntem ve olasılık açısından yönelttiğimiz ve tartıştığımız hemen hemen bütün açıkları tek tek sıraladı. Boğaziçi Üniversitesi, Matematik bölümü öğretim üyesi olan matematikçi konuk ise (ismini unuttum) hemen hemen hiç bir şey söylemedi. Hazırlıklı gelmediği o kadar açıktı ki, özellikle Edip Yüksel Kur’an’da asıl şifrenin 19 olduğunu, pek çok şeye baktığımızda 19 ve katlarını gördüğümüzü…vs anlatırken ben ve sanırım benim gibi pek çok insan meraklı gözlerle matematik profesörüne baktı, belki bir şeyler der diye. Ancak, bütün program boyunca söylediği tek şey, Kur’an-ı Kerim’in Şifresi kitabının amacının yeni bir din/tarikat yaymak olduğu anlamına gelen bir komplo teorisi oldu. Bir matematikçi komplo teorileri üretmek dışında eleştirecek bir şey bulamadı mı diye düşünüyorum, düşünüyorum da bu düşünceme bir cevap bulabilmiş değilim.”
“İlahiyat ve Bilim: Diyanet İşleri eski başkanı olan ilahiyat profesörümüz aslında çok önemli şeyler söylemeye çalıştı. Aslında bunları kuvvetli bir şekilde söylemeyi becerebilseydi, ya da kanıtlama yoluna gitseydi programın da düğümü çözülürdü. Çünkü, şifrecilerin kullandığı ayetlerin aslında onların söylediği gibi olmadığını iletti. Örneğin, Edip Yüksel Besmele’nin 19 harften oluştuğunu söyledi ve tahtaya yazdı ancak ilahiyat profesörümüz bunun yanlış olduğunu söyledi. Söyledi ama göstermedi. Gerçekten 19 harf mi, yoksa Edip Yüksel yanlış bilgi mi veriyor bunu şu anda ben bilmiyorum. Çünkü, iddiaları eleştirmek yerine ilahiyatçımızın tercihi, ara sıra programa küsüp oradan ayrılmak oldu. Açıklama yapmak yerine kavga etmeyi, küsmeyi tercih etmek benim anlayabileceğim bir şey değil. Üstelik tehlikeli de, çünkü şifre şarlantanlarına inananlar ya da bu konuda arada kalanlar “bak işte adam cevap veremeyince kaçmaya çalışıyor” deme şansını buldular.”
“Ya Zekeriya Beyaz’a ne demeli, sürekli bağırdığı için çok bir şey anlamadım ama Hulki Cevizoğlu çok anlamlı bir soru sordu ona: ‘Okudunuz ve ondan sonra yanlış olduğunu mu söylediniz?’. Beyaz ne dese beğenirsiniz, ‘hayır okumadım, okumama gerek yok, bunlar yalan, dolan ….’. Muhteşem bir bilimsel yaklaşım değil mi?”
Eğer Doğan konuya hala ilgi duyuyorsa bir dahaki Türkiye seyahatimde kendisiyle konuyu yüzyüze tartışmak isterim. Eğer konuya açık fikirlilikle ve sağlıklı bir şüphecilikle yaklaşırsa 19 sisteminin hiç te hafife alınamıyacak bir sistem ve mucize olduğunu kendisine isbat edebilirim. Bu konuyu tartışmaktan hiç kaçmadım. Ancak, konuya cehaletle ve doğmatik yaklaşanlar dahil bu konuda Doğan gibi haklı olarak şüpheci davrananlarla da tartıştım. Örneğin 19 kodunun Kuran’daki örneklerini ve gaybi tecellilerini Hikmet Zeyveli, Ali Bulaç, Süleyman Ateş, Michael Shermer, David Silverman, Abdulaziz Bayındır gibi mezhepsiz, sünni, ve ateist yazarlar ve araştırmacılarla yüzyüze tartıştım ve ilk ikisi hariçi o tartışmalarım videoya kaydedildi. Süleyman’ın ateş gibi kızgın olduğu bir tartışma (!) ortamında maalesef onun Besmele’nin harfleriyle ilgili iddiasını temellendirmesini isteyemedim. Yoksa, 19 sistemine karşı çıkan dinadamlarının Besmele’deki harflerin sayısı gibi basit bir sayma işlemini bile beceremediklerini Doğan hariç tüm Türkiye halkına rahatlıkla isbat ederdim. Sadece iki dakika yeterdi. Maalesef, Süleyman’ı stüdyodan üçüncü kez kaçırtmamak için Besmele’nin 19 harfine hayal-i şeriflerinden iki harf eklemesine bile ses çıkaramadım.
Ömer Çelakıl’a gelince… The Bible Code adı kitapta kullanılan keyfi yönteme benzer bir yöntem izleyerek Kuran ayetlerindeki harfleri gelişi güzel tarıyor. Böylece yüzbinlerce harf arasında oluşabilen milyonlarca kombinesyondan bazılarını seçiyor ve işte burada şu kelime veya şu olay haber veriliyor diye ortaya çıkıyor. Benzeri keyfi bir yöntem kullanarak istediğin metinden, hem de Kuran’ın onda biri hatta yüzde biri uzunlukta olan bir metinden de birşeyler çıkarabilirsiniz. Kuran metninin neredeyse beşyüzde biri bir metni kullandım az önce. Örneğin benzeri yöntemi kullanarak bir dakika içinde İstiklal Marşında soyadımı buldum. Harflere biraz takla attırarak ismimi de görebilirsiniz:
O zaman vEcD İle Bin secde eder varsa taşım;
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır rûh-i mücerret gibi yerden nâşım;
O zaman YÜKSELerek arşa değer belki başım!
Yukarıdaki mısralarda soyismim arşa yükseliyor, ama ilk ismim biraz bölünmüş. Ancak, ilk ismimin P ile Türkçeleşmiş halini de bulabilirsiniz orada 🙂 Hatta biraz dikkatlice bakarsanız doğum yerim olan Norşin’i de bulabilirsiniz! Hani Orhan Pamuk’un Adım Kırmızı kitabını kullansam Ömer’in ismini de bulabilirim. Muhtemelen çok daha ilginç şeyler bulabilirim. Herhangi bir Türk veya Osmanlı klasiğini kullanmaya hazırım. Tabi bu işe vaktimi ayırmadan önce Ömer’den bir söz almam gerekecek. Eğer kırk yıl önce yayınlanmış 400-500 sayfalı bir kitapta internet’i, amazon’u veya ebay’i bulursam saçmalamaktan vazgeçeceğine söz vermeli. (Bu yazının devamında Ömer Çelakıl’ın bazı iddialarını değerlendireceğim.)
Aşağıda, Ömer Çelakıl’ın resmi sitesi olarak sunulan Kuranca.com sitesinde yayımlanan bazı iddiaları değerlendireceğim. İddiaların tümü Ömer’e maledilmese de referans verilmediği için hangisinin orijinal olarak Ömer tarafından gözlemlendiğini çıkarmak için konuyu çok iyi izlemek gerekiyor. Bu sayfadaki birkaç iddianın orijinal olarak ilk kez Kuran En Büyük Mucize ve Demirin Kimyasal Esrarı adlı kitaplarımda ve 1980’lerde Zafer ve Sızıntı dergisi için yazdığım bazı makalelerde yayımlandığını biliyorum.
Bu tür karıştırma işleminin okuyucu üzerindeki etkisi olumsuzdur. Zira, makul, tutarlı ve ilginç gözlemler/iddialar, zorlama, tutarsız, keyfi ve seçmeci gözlemlerle/iddialarla karıştılıp verilence trojan atı etkisi yaratıyorlar. Şekerlerin arasına sokuşturulmuş zehir hapları gibi..
“AY’A ÇIKIŞ TARİHİ KUR’AN’DA YAZIYOR MUYDU? Kur’an-ı Kerim’de yer alan Kamer(Ay) suresinde gelecekte Ay’a gidileceğine dair işaretler yer almaktadır. Kamer kelimesinin Türkçe’deki karşılığı Ay’dır.”Ay” isimli bu sureden Kur’an’ın sonuna kadar tam 1389 ayet geçer. Hicri takvimde 1389 yılı, Miladi takvime göre 1969 yılına denk gelmektedir, bu da Ay’a çıkış tarihidir. (Hicri 1389=Miladi 1969). Kısacası Ay (Kamer) suresi, insanlık tarihinin en önemli gelişmelerinden birisi olan bu olaya önceden işaret etmektedir. Bununla birlikte Ay kelimesinin yanında kullanılan “Şakka (yarıldı)” kelimesi aynı zamanda “toprağın yarılması, kazılması…” anlamlarında da kullanılmaktadır. Benzer şekilde Ay’a giden Apollo 11 uzay aracı da Ay toprağından birçok parça alarak Dünya’ya dönmüştür. Bu açıdan da ayrı bir paralellik bulunuyor. Bunların dışında bu ayetteki bazı kelimelerin Arapça’daki matematiksel değerleri de yine Ay’a çıkış tarihini vermektedir.”
EDIP: Geleneksel olarak sürekli “ikiye bölünme” olarak yorumlanan Kamer suresinin ilk ayetlerinde geçen “şaqqa” fiilini ilk kez Ay toprağının yarılıp oradan nümune getirilişi olarak yorumlayan Reşad Halife idi. Kamer adıyla bilinen 54’uncu sureden Kuran’ın sonuna kadar 1389 ayet geçtiğini ilk gözemliyen kişinin kim olduğunu şimdilik bilmiyoruz. Yıl ile ilgili iddia ilginç ama seçmeci bir yöntem. Ayetin numarası seçilmedi. Ayetin ebced değeri seçilmedi. Miladi takvim seçilmedi. Diğer hesaplamalarda kullanılan düzinelerce yöntemden hiçbirisi seçilmedi.
“19:57 NUMARALI AYET VE 1957 YILI: Tarihteki ilk uzay aracı 1957 yılında uzay yolculuğuna çıkmıştır (Sputnik). Şaşırtıcı bir biçimde Kuran’daki 19:57 numaralı ayet de gökyüzüne çıkmaktan ve yükselmekten bahsetmektedir: “Onu yüksek bir yere (gökyüzüne) yükselttik” (19.sure 57.ayet). Farkettiyseniz ayetin numarası olan 19:57 ile 1957 yılı aynı sayılardır. Dolayısıyla gelecekte bu olayın gerçekleşeceğine mucizevi bir biçimde işaret edilmektedir.Aynı yöntemi kullanarak daha önce de farklı örnekler sunmuştuk o nedenle tüm bu örnekler için tesadüf diyemeyiz. (Dna örneği, Nötron-Proton örneği gibi). Bununla birlikte 1957 yılında ilk uzay aracının gönderilmesi ile Ay’a çıkış farklı olaylardır karıştırılmamalıdır. Bu ayetten önceki ayetlerde peygamberlerden bahsedildiği için ayet farklı şekilde de yorumlanabilir. Fakat ayeti tek başına bağımsız olarak düşünürsek bizim yorumladığımız anlama da işaret etmektedir.”
EDIP: Yukarıdak yorum seçmeci ve uçuk. Ay’dan toprak alınmasının tarihininin Hicri karşılığı olan 1389 sayısını, belli bir bölümdeki ayetlerin sayısı ile ilişkilendirdikten sonra şimdi Uzay çağının başlamasının Miladi yılı olan 1957 ile bir ayetin sure ve ayet numarası kullanılıyor. İşin ilginci ayet bir aracı veya olayı değil, bir insanı tanımlıyor. Çelakıl’ın sıkça kullandığı yöntemi kullansak bu ayet 1957 yılında doğan Edip Yüksel adındaki bir adama işaret olarak kabul edileblir. İçinde “YÜKSELttik” fiilinin geçtiği 19:57 ayetinden birkaç kelime önce geçen İdris isminden başlayarak sırayla A, D, A, B (EDIB olarak okunabilir) harflerini görürüz. Çelakıl eğer iddialarında tutarlı olmak istiyorsa kendisine bu değerlendirmeleri ve eleştirileri yönelten adamın ismiyle ve doğum tarihiyle birlikte Kuran’ın 19’uncu suresinde övüldüğünü kabul etmeli değil mi?
“KADINLARDAKİ 23. KROMOZOM ve GENETİK: Daha önceki örneklerimizde “Arı” suresinin Kuran’da 16. sure olduğunu ve Arı’nın kromozom sayısının da 16 olduğunu belirtmiştik. Bildiğiniz gibi boy, göz rengi gibi tüm fiziksel özellikler hücre içindeki gözle göremediğimiz kromozomlarda yer alan genler tarafından belirlenir. Hücrelerimizin içindeki 23.kromozom çifti kişinin cinsiyetini belirler. Genetik olarak Erkek ve Kadındaki kromozomlar aynıdır sadece kadınlardaki 23.kromozom çifti erkeklerden farklıdır. Kadınların fiziksel özelliklerinin erkeklerden farklı olması da bu 23.kromozoma bağlıdır. Kuran-ı Kerim’deki “Nisa” suresi de “Kadınlar” anlamına gelir. İlginçtir ki “Nisa(Kadınlar)” suresinin 23.ayetinde başka hiçbir yerde geçmediği kadar çok sayıda “kız,kadın,anne” gibi dişil kelimeler tekrarlanmaktadır. Yani “kız, kadın, anne” gibi dişil kelimeler KURAN’IN TÜMÜNDE en çok Nisa suresi 23.ayette geçmektedir. Dolayısıyla ayetin numarası olan 23 sayısıyla kadınlardaki 23.kromozom çiftine işaret edildiğini düşünüyoruz.”
EDİP: Hadid kelimesiyle ilgili kitapçığı yazdığım 1980’li yıllarda Nahl (arı) ismiyle bilinen 16’ıncı surenin arıların 16 kromozonuyla muhtemel ilişkisini araştırırken bunun sadece bir rastlantı olduğu sonucuna varıp bunu ciddiye almamıştım. Zira, aynı mantıkla diğer surelerin isimlerinin sıra numalarının da benzeri sonucu vermesi beklenirdi. Örneğin, Neml (Karınca) diye bilinen sure Kuran’ın 27’nci sırasında ama karıncanın kromozom sayısını vermiyor. Aynı şekilde İnsan diye bilinen surenin de sıra numarası 76 ve insanların kromozom sayısı vermiyor. Gerçi Adem kelimesi iki elif ile yazılsa ebced değeri 46 oluyor ve insanların kromozon sayılarına denk geliyor ama burada da seçmecilik sözkonusu. Diğer kelimelerin ebced değeri benzeri bir çıkarsamayı desteklemiyor. Böylesi seçmeci ve keyfi bir yaklaşımla hemen her kitaptan bazı anlamlı bağlantılar çıkarılabilir.
“GÜNEŞ’İN HİDROJEN VE HELYUMDAN OLUŞU: Atomlar bölümünde elementlerin yani atom isimlerinin Kuran’da yer aldığını gösteren önemli kanıtlar sunmuştuk. Bunu destekleyen kanıtlardan birisine de Şems(Güneş) Suresinde rastlıyoruz. Bildiğiniz gibi Güneş ağırlıklı olarak Hidrojen(H) ve Helyum(He) atomlarından oluşmaktadır. Güneş’in yüzde 90’dan fazlası H ve He simgeli atomlardan oluşur ve yaydığı ısı ile ışık da bu elementlerin termonükleer reaksiyonları sonucunda açığa çıkar… Kısacası Güneş denildiğinde aklımıza ilk olarak H-HE atomları gelir. Ve çok ilginçtir ki Kuran’daki Şems(Güneş) suresindeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H-E harfleriyle bitmektedir. Özet olarak Güneş(Şems) suresindeki tüm ayetler hidrojen(H) ve helyum’un(HE) simgesiyle bitmektedir ve dolayısıyla Kur’an Güneş’in hidrojen ve helyum’dan oluştuğuna 14 asır öncesinden işaret etmektedir. Örneğin Helyum 19.yüzyılda keşfedilmiştir yani Kuran’dan asırlar sonra… Bunu bir rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran’da Güneş(Şems) suresinden başka hiçbir sure baştan sona H-HE harfleriyle bitmiyor. Aslında Güneş suresi’nin numarası yani 91 rakamı da dikkat çekicidir. Güneşde yer alan H (hidrojen) elementi doğada geri kalan diğer 91 elementi de oluşturur. İlginçtir ki H (hidrojene) dikkat çeken Şems(Güneş) sureside tam 91. suredir…”
EDİP: Diğer yöntemlerden apayrı bir yöntem kullanılıyor burada. Hani binlerce kelime ve harf arasında nerede rastlantı sonucu bir ilişki bulunursa hemen oraya dalıyor Çelakıl. Yöntemin tutarlılığının, daha önceden tahmin edilebilirliğinin, istatistiksel hesapların hiçbir önemi yok onun için. İşine gelince sure numarasını kullanıyor, işine gelmeyince ayet numarasını, her ikisi de işine gelmeyince her ikisini birden kullanıyor, onlar da işe yaramayınca harflerin tekrarına bakıyor, bu da işe yaramayınca daha nice ilişkileri deniyor… Dahası, yeri gelince Arapça ile Türkçe arasında ilişki kuruyor. Türkçe olmayınca İnglizce de oluyor, Latince de… Kuran ayetlerine reva gördüğü tüm bu keyfi ve tutarsız işlemler spekülasyonlar yetmiyormuş gibi bir de doğadaki ayetleri de keyfine göre çarpıtıyor. Arapça’daki “He” zamirinin tekrarını “Hidrojen” ve “Helyum”a işaret olarak yorumlayan Ömer suredeki ayet sayılarını “serbest ilişkilendirme” yöntemiyle herhangi bir şeyle ilişkilendiremiyor ama surenin numarasını dünyada doğal olarak bulunan elementlerin sayılarıyla ilişkilendirebiliyor. Hani birbirini destekleyen makul ilişkiler olsa indüksiyon yöntemiyle o sayısal ilişkilerde bir sistem, bir niyet farketsek ayrı… Keyfilik o kadar muhteşem ki, Ömer kardeşimiz bu işi sanat haline getirmiş… Yöneltilebilecek yüz itirazdan bir tanesini paylaşayım. Buruc (Galaksiler) diye bilinen surenin numarası 85’tir. Eğer Şems (Güneş) suresinin numarası çorbanın suyunun suyu misali Güneş ile ilişkilendirebiliyorsan o zaman Galaksiler ile 85 arasında da bir ilişki aramanız gerek miyor mu?
“GİZLİ KELİME, RETİNA: Retina, görmemizi sağlayan hücrelerin bulunduğu göz tabakasıdır. Görme işlevini sağlayan göz bölümünün aslında Retina olduğu Kur’an’ın indirildiği yıllarda bilinmiyordu hatta kimse retina kelimesinden haberdar bile değildi. Buna rağmen Kuran’da “Retina” kelimesinin geçtiğine dair açık kanıtlara rastlıyoruz. R-E-T-İ-N-A harfleri sadece 35:8 numaralı ayette geçmektedir. Üstelik bu ayette “görmekten” ve “göstermekten” bahsedilmektedir dolayısıyla retinaya işaret güçlenmektedir….”
EDİP: Kuran’da görmekten ve hatta gözlerden bahseden yüzlerce ayet varken bir ayetin son bölümünde gözle alakasız bir ifadedeki üç kelime parçalanarak ve eklenerek bir kelime oluşturuluyor. Ondan sonra bu kelime Latince olarak sunuluyor ve al size bir mucize. Tabi bu arada Elif harfiyle istendiği gibi oynanıyor ve RTANA, Retina oluyor. Sözkonusu ameliyatın keyfiliklerinden sadece bir tanesini Türkçe’ye aktarmak için Ömer’in sanatını ilgili ayetin çevirisi üzerinde gösteriyorum. Ömer’in Retinası büyük harfle yazıdığımız harflerin Arapçasından şöyle elde ediliyor: “Öyleyse onlar için kendini üz-ME ZİRA A-llah onların yaptıklarını iyi Bilir.” Türçe’den MEZİRA çıkan yerden Ömer kardeşimiz RTANA çıkarıyor. Kelimeleri böylesine bölerek ve ekleyerek… Dahası o harfleri RATANA, RATINNA, RATANNA olarak da okuyabilirdi.
“CANLILARIN KOPYALANACAĞINI YÜZYILLAR ÖNCESİNDEN KURAN-I KERİM HABER VERİYOR MUYDU? Kopyalama yüce dinimiz İslam’a aykırıdır ve etik dışı yanlış bir uygulamadır. Fakat genetik biliminin ve embryolojinin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen Kuranı Kerim’de sanki bilim adamlarının kopyalama yapacakları haber verilirmişcesine işaretler bulunmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in bu ayetinde Şeytan’ın kötü faaliyetleri vurgulanmaktadır. Kopyalanmış bir hayvandan çok sayıda kopya hayvan üretme (ikinci nesil kopyalama) deneylerinde Kulak Dokusundan hücreler alınarak kopyalama gerçekleştirilmiştir. Yani yakın tarihte yapılan ilk deneylerde hayvanların kulağı kesilip hücre alınarak kopyası üretilmiştir. Kuran-ı Kerimin bir ayeti şöyledir: “…(Şeytan dedi ki) Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını kesecekler ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler…” (Nisa Suresi 119.ayet) Az önce tarihteki ilk 2. nesil kopyalamaların hayvanların kulakları kesilerek alınan hücrelerle gerçekleştirildiğini vurgulamıştık. Ayrıca bu hücrelerin genetik yapısıyla oynayarak yaratılış kanunlarına müdahelede bulunmaya çalışan kimseler de vardır. Dolayısıyla genetik biliminin olmadığı bir çağda yani 1400 yıl önce indirilen ayetteki ifadelerle mucizevi benzerlikler vardır. Yapılan bazı kopyalamalarda meme dokusundan da hücreler alınmıştır fakat Tarihteki ilk 2. nesil kopyalamalarda hücreler kulaktan alınmıştır.(Japonya’daki Kagoşima Enstitüsünde ve Brezilya’daki Vitoria ineği)”
EDİP: İkibin yılının ilk ayında dünya basınında haber olan bu deneyi ben de ilginç buldum. İncelemeli. İlgili haberi örneğiş şu gazete haberinden okuyabilirsiniz: http://www.independent.co.uk/news/science/cloning-of-six-calves-makes-identical-herd-a-reality-728598.html
“KUM TEPELERİ MARS GEZEGENİNE Mİ İŞARET EDİYOR? M-a-r-s kelimesine işaret eden Kuran’daki “Ahkaf” suresinin anlamı “KUM TEPELERİ”dir. Astronomide Mars denildiğinde akla ilk gelenlerden birisi Mars’taki dev “KUM TEPELERİ” yani yüksek kum yığınlarıdır. Mars bu yönüyle diğer gezegenlerden farklıdır. Örneğin daha önce gönderilen Opportunity uzay aracı bir kum tepesine saplanmıştı ve haftalarca süren güçlü kum fırtınalarından dolayı büyük tehlike atlatmıştı. İlginçtir ki Ahkaf (Kum Tepeleri) suresi 23.ayetteki harf dizilimlerine baktığımızda M-A-R-S harfleri açıkça görünüyor (Arapça’da Mim-Elif-Ra-Sin harfleri). Yani bu harfler normal bir kelimeyi oluşturur gibi yanyana duruyorlar ve Mars kelimesi net bir biçimde görünüyor. Sadece Mars değil aynı zamanda Mars’ın uydusu olan gökcismi “Deimos” kelimesi de bu şekilde geçiyor…”
EDIP: Kum Tepeleri diye anılan bir suredeki 2621 harf arasından bir yerde M, A, R, S harflerini aynı sırayla buluyor Ömer kardeşimiz. Aslında 46:23 ayetinde bulduğu sırılamada iki A harfi var. Yani MAARS olarak! Aslında bazan sesli harf olarak okunan Elif, Vav ve Ye harfleri hariç, sesli harfi olmayan Arapça kelimelerden (harakeleri hesaba katılmıyor) Türkçe veya İnglizce kelimeler üretmek daha kolay. Zira, Ömer kardeşimiz istediği gibi sesli harfleri ekleyebiliyor, çıkarabiliyor veya dilediği sesli harfi seçebiliyor. Örneğin aynı
Fazla A harfi Ömer’in devesinde sadece kulak. Bunun istatistiksel hesaplarını yapmak isteyenlere biraz bilgi vereyim: Bu surede 225 Mim, 444 Elif, 98 Re, ve 48 Sin harfi var. Bu harflerin suredeki tekrarlanma oranı sırayla 0.09, 0.17, 0.04, ve 0.02. Elimizdeki nüshalarda, mevcut sayımlar arasındaki en titiz bir sayım işlemiyle, toplam 324617 harf var ve 27061 M, 52973 A, 12621 R ve 6121 S harfi bulunduğunu öğreniyoruz.
Bu iddianın ne kadar temelsiz olduğunu bilmek için aslında istatistiksel bir hesap yapmaya hiç gerek yok. Sadece şu iki soruyu sormak yeterli. M,A,R,S veya MAARS harflerini ardarda kaç yerde bulabiliriz Kuran’da? A harfiyle oynandığı için M,R,S harflerini de katmalı bu soruya. MRS, harflerini aynı sırada bulunduran MuRSel kelimesi tüm formlarıyla birlikte 41 kez geçer! Olumsuzluk veya zamir anlamına gelen MA eki veya SümMe ile başlayan ERSele, ERSelna, ReSul gibi kelimeleri ise Kuran’da birkaç yüz adet bulabilirsin. (2:251; 4:64; 4:70; 7:75; 7:94; 11:57; 12:109; 14:4; 16:43; 17:54;17:105; 21:7; 21:25; 21:107; 22:52; 23:44; 23:45; 25:20; 25:56; 34:28; 34:34; 40:70; 41:14; 42:48; 43:6; 43:23; 43:24; 73:15; 83:33). Yani, Kuran’daki surelerin yarısından fazlasında geçen yüzden fazla MRS veya MARS veya MAARS harflerinin hiçbiri MARS’a işaret olmuyor, ama 46:23’teki MAARS işaret oluyor!
İkinci soru da şu: Ahkaf (Kumullar) suresindeki harfleri yanyana dilediğin gibi koyarak kaç Türkçe, İnglizce, Latince veya Arapça kelime oluşturabilirsin? Cevap, yüzlerce olmalı. Örneğin, Ömer kardeşimizin yöntemini kullanarak ikinci ayette Elazığ’ı, dördüncü ayette Harun efendi ile Toni’yi bir Manken ile sohbet ederken görebilirsiniz. Şaka yapmıyorum. Aynı yöntemi uyguluyoruz. Üstelik’te Latin’ceyi daha işe karıştırmadım. Üstelik sadece iki-üç dakikamı ayırdım.
Kısacası, Ömer, kumulların arasından Mars gezegenini çıkarmak uğruna, güneş sisteminden, uydulardan, yıldızlardan, göklerden sözeden diğer surelerde bulunabilecek benzer harf dizisinin yüzlerce örneğini görmüyor ve 46’ıncı surede aynı keyfi yöntemle çıkarılabilecek yüzlerce kelimeyi de görmüyor. Peki, Ömer’in böylesine keyfi bir biçimde içinden Mars çıkardığı 46:23 ayeti neden sözediyor, hiç merak ettiniz mi? “Onun bilgisi sadece ALLAH’ın yanındadır. Ben benimle gönderilen şeyi size duyuruyorum; fakat sizin cahil bir toplum olduğunuzu görüyorum.” Bu ayetle Mars arasında ilişki kurmak için Mars’lı olmalı galiba.
“DNA VE GENETİK TARİHİNİN BAŞLANGICI: Özet olarak DNA teriminin ardarda çok sayıda geçtiği bu istisna ayetin numarası (18:65) genetik bilimin ve DNA tarihinin başlangıç yılı olan 1865 yılına işaret ediyor. Bunu rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran’da sadece 18:65 ayetinde “Dna” ardarda üç defa geçiyor ve başka yerde böyle bir durum yok.”
EDIP: Yukarıda anlattığım nedenlerden ötürü keyfi ve seçmeci. Kuranda DNA harfleri 104 kez aynı kelimede ardarda ve 9 kez de iki kelimede geçer. Bu üç harf, 5:82; 7:44; 102; 21:17 ayetlerinde ikişer kez ardarda geçer. OMeR harfleri de Kuran’da ardarda 24 kez geçer. 2:96 (iki kez); 2:196 (iki kez); 3:33; 3:35; 9:17-18; 10:16; 11:61; 15:72; 16:70; 21:44; 22:5; 26:18; 28:45; 30:9 (iki kez); 35:11 (üç kez); 35:37; 66:12. Kuran harflerini The Bible Code adlı ilkel kitaptan ilham alarak keyfi ve seçmeci bir yaklaşımla istismar eden Ömer’in isminin en çok geçtiği ayet 35:37 olduğuna göre (kendi mantığıyla) burada bir rastlantı yoktur, ama diğerlerinde bir veya iki kez geçtiği için rastlantıdır! (İşin ilginci, DNA için kullandığı yöntemi MARS ve RETİNA için kullanmadı).
Ayetin numarası ile “Genetik Bilimin ve DNA tarihinin başlangıç tarihi” ile kurulan ilişki, yukarıdaki paragrafta dikkatinizi çektiğim keyfilik kadar olmasa da biraz seçmecilik kokuyor. Genetik biliminin kronolojisini bir yerden bulursanız, bazılarının genetik bilimini 1866’da Mendelyef’in gözlemlerini yayınlamasıyla başlattığını, bazılarının da Sümerlerin bira mayalamasından başlattığı listedeki düzinelerce önemli tarih arasından1865 tarihini bile bulamıyabilirsiniz. (Örneğin, http://library.thinkquest.org/C0111983/timeline.html )
“TAYYİP ERDOĞAN KURAN’DA MÜJDELENİYOR: Kuran’nın 14:24 ayetinde, “Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir” Türkiye, Ankara ve Tayyip kelimeleri yan yana kullanılıyor ve bu ayet Tayyip Erdoğan’ın Başbakan olduğu yıla işaret ediyor.”
EDIP: Kuran’da Mars gezegeninin ismini bulan Ömer’in Tayyib’i de bulmasına şaşmadım. Bu yöntemle dilediği kitaptan nelere bulur neler… Dilerse bugünkü hükümetin tüm kabinesinin isimlerini tarihiyle birlikteç çıkarabilecek bir yeteneğe sahiptir. Doğrusu bu keyfi yöntemle herhangi bir kitaptan yeni kelimeler türetmek fazla yetenek gerektirmiyor. Bir lise öğrencsi Mikrosoft Word programının arama fonksiyonuyla elektronik metinlerde bir sürü yeni kelime türetebilir. Tabi boşlukları da hesaba katarak değişik varyasyonları deneyerek…
Aslında Ömer, Fatih Camisinin avlusunda “20 Liraya İsminizi on dakikada İstediğiniz Kitapta Bulurum” levhasıyla bir tezgah açarsa saf insanlardan iyi para kazanabilir. Kırkakıl’ın (Çel Farsça’da kırk demek) 14:24 ayetinde bulduğu iki kelime gerçekten hoş. Türkiye’de tayyib (iyi) ağaçlara ek olarak tayyib (iyi) adamlar da yetişmiş demek :). Tayyip kelimesinin geçmesi herhangi bir şeye delil olacaksa isimleri Musa, İbrahim, Nuh, Yusuf, Adem, İsa, Harun, Ishak, Süleyman, Yakub, Davud, İsmail, Salih, Zekeriya, Yahya, Yunus, Ali, Veli, Ahmed, veya Kuran’da geçen daha yüzlerce isim ve sıfatlardan seçilmiş milyonlarca müslüman Kuran’daki bazı ayetleri kendilerine işaret olarak kabul EDİP yorumlayabilir.
Aynı yöntemi kullanarak Türkiye’den daha neler çıkarabiliriz bir bilseniz. Örneğin, aynı yöntemle 105:1 ayetine göre Türkiye’de önemli bir Fil gizleniyor olabilir. O ayette hem Türkiye var hem de Fil. Bence Çelakıl ve arkadaşları hemen teleskopla bu mübarek (lanetli?) filin avına çıkmalılar. (Ayette filin yaşadığı şehrin ismini de bulabilirler!)
Beni “radyoaktif eski arkadaşlar” listesine alan Tayyip kardeşimiz kendisine hakaret etti diye birçok insanı mahkemeye veriyormuş. Acaba Tayyip, Kuran’ı istismar ederek kendisine yağcılık yapmaya çalışan Ömer Çelakıl aleyhine de dava açtı mı diye merak ediyorum. Hani Çelakıl böylesine uyuduruk yöntemlerle ismimi Kuran’dan çıkarsaydı bunu protesto ederdim. Eğer bana hakaret edenler aleyhinde mahkemelerde dava açmayı çocuksu bir tavır veya fikir özgürlüğünü sansürleme olarak görmeseydim aleme ibret olsun diye onu mahkemeye de verirdim. Kuran’ı istismar ederek bana yağcılık yapıyor diye. Hatta, Ömer Çelakıl’ın ismini bir hikaye kitabındaki kelimeleri bölerek veya ekleyerek keşfeder ve o hikaye kitabını onyedi gün boyunca boynunda asılı olarak dolaştırması konusunda mahkeme kararı taleb ederdim.
SONUÇ:
Ömer Çelakıl tutarsız, keyfi ve alakasız yöntemlerle kitaplar dolusu uyduruk mucize keşfediyor ve maalesef bu konuya duygusal olarak ilgi gösterenlerin çokluğu yüzünden televizyon programları başta olmak üzere görsel ve yazılı medyada ilgi duyuyor. Ömer ortaya çıkmadan yıllar önce, bir tarikatta hipnozlanıp köleleştirilen bir grup Kuran ayetleri ile çeşitli bilimler arasında ilişki kuran tezleri sağdan soldan derledikten sonra onları uydurma mehdi hadisleriyle ve evrim teorisini reddeden klise doğmalarıyla harmanlayıp afilli ambalajlar ve tekniklerle sunuyordu ve hala bu işe devam ediyorlar.
Bu gibilerin ürettikleri saçmalıklar Kuran’ın bilimsel ve matematiksel delillerini sulandırıyor ve en büyük ihaneti yapıyor. Kuran’daki ayetlerin bilimsel tutarlılığını ve matematiksel sistemini Ömer’in kitaplarından ve konuşmalarından öğrenen bilimadamları ve kritik düşünenler maalesef konuya tamamen allerjili ve önyargılı bir hale gelmektedirler.
1974 yılında başlayan “Sadece Kuran” ifadesiyle özetlenebilecek tevhid hareketine karşı ayakta durmakta zorlanan hurafeciler, nasıl ki kendilerini korumak için çeşitli formüllerle, örneğin Kuran + Sünnet + Seçme hadisler, VEYA Kuran + Sünnet, VEYA Kuran + Hikmet gibi yeni formülleri deneyerek hakkı batıl ile karıştırıp mesajı kirletme işini sürdürmek istiyorlarsa, Kuran’ın 19 sistemiyle sersemleyen büyük kandırıcı, 19 koduna dayalı matematiksel sisteme tanık olmanın gerektirdiği duruşu gösterme cesaretine sahip olmayanları kullanarak keyfi sayısal ilişkiler ve mucizeler uydurarak kandırmaya ve direnmeye çalışıyor. Ne var ki, sabah ağarmıştır! Üfürükçülerin üfürükleri, megalomanyakların uydurukları, ruhbanların tahrifatı ve zebraların anırması yarar sağlamıyacaktır.