Şeriat Hukuku Dünyamız için Neden çok Tehlikelidir

Share

Şeriat Hukuku Dünyamız için Neden çok Tehlikelidir

Dr. Abdur Rab ve Hasan Mahmud
Çeviri: Ali Duman
www.19.org

Aslı 8 Ekim 2015’te World Religion News’ta (Dünya Din Haberlerinde) yayınlandı

Afghan soldier uses wooden stick to maintain order at WFP distribution point in Kabul Dec 2011

 

İnsan zulmü insan mirasının bir parçasıdır. Ne yazık ki, çoğunlukla bu zulümlere devletler göz yumar, ya da hatta gönüllü ortakları olur. Ve çoğu zaman bu tür zulümler, özellikle Suudi Arabistan, Sudan, İran ve Pakistan gibi inanca dayalı devletlerde, Tanrı adına meşrulaştırılmaktadır.

Dünya hemen her gün dünyanın çeşitli yerlerinde aşırılık yanlısı gruplar tarafından işlenen intihar saldırıları, bombalama, kundaklama öldürme, yağmalama gibi şiddet eylemlerine tanık olmaktadır. Bu eylemler ve bunların yanı sıra bazı inanç yasaları çatısı altında genellikle fark ettirilmeden işlenen dünyanın fazlaca dikkatini çekmeyen şiddet eylemleri sinsice insanlara acılar çektirmekte ve hikayesi anlatılmamış insanların hayatları yok edilmektedir.

Bunun gibi inanç yasalarından biri de sözde İslami Şeriattır. Bu terim “İslam’a göre asil yol” anlamında kullanılan bir terimdir.  Yasal hükümlerin birçoğu toplum için oldukça iyi olmasına rağmen, diğerleri dünyamız için oldukça sorunlu ve tehlikeli olduğu anlaşılmıştır.

Nitekim Şeriat Kanunları ki kendince İslam Devleti‘nin (İŞİD, ISIL veya Daesh, IS) yönlendiricisidir, korkunç vahşetler işlemesine ve temel insan hakları ihlallerinde bulunmasına neden olmuştur. Irak ve Suriye topraklarının büyük bir kısmını ele geçiren İŞİD teröristleri yabancı rehineleri herkesin gözü önünde acımasızca başını keserek şeriat uygulamaları gerçekleştirmişler ve sayıları belli olmayan Hıristiyanları ve Yezidileri sürgün edip öldürmüşlerdir. Ayrıca onların kurbanlarının büyük bir bölümünü mürtet olarak nitelendirdikleri Müslümanlar veya onların İslami görüşünü kabul etmeyenler ya da direnenler oluşturmaktadır. Ayrıca İŞİD üyeleri diğer ülkelere terör ve intihar saldırıları eylemleri taşımışlardır. Onların son eylemleri Tunus’ta turistik bir otelde ve Kuveyt, Yemen ve Suudi Arabistan’daki camilerde ibadet yapan Müslümanları öldürme ve yaralama dâhil olmak üzere birçok cana olmuştur. Bunun gibi diğer terörist gruplar El-Kaide, Afganistan ve Pakistan’daki Taliban, Nijeryalı Boko Haram, Somalili el-Şebab ve diğer saldırgan gruplar da çeşitli ülkelerde insanlığa karşı korkunç suçlar işlemektedirler.

Şeriatın en acımasız ve en saçma yasaları Medya manşetlerini süslerken, cihad ile kafirlik ve mürtetlik gibi, zina yapanın recm edilmesi gibi ya da hırsızın elinin kesilmesi gibi dini ve siyasi muhalefet yapanlara işkence yapılması ya da hapsedilmesi gibi kanunlarla ilişkilendirilmektedir. Ancak, bu yasalar, insan vicdanının yanı sıra evrensel olarak tanınan insan haklarına bir hakarettir. Ve daha önemlisi, bu yasalar Kuran’ın açık emirlerini ihlal etmektedir.

Kuran’ın açık emirlerini tam olarak hiçe sayan Şeriatın cihad yasaları şunlardır:

2:256 Dinde zorlama yoktur. Artık doğruluk, sapıklıktan ayrılmıştır.

2:190 Sizinle savaşanlarla Allah yolunda savaşın. Saldırgan olmayın. Allah saldırganları sevmez.

İslam, insana işkenceyi ve terörü (fitne) şiddetle kınamaktadır (2: 191, 217) ve insan yaşamı (5:32) en kutsal olarak nitelendirmektedir.

5:32   Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.

Şeriat kanunlarına göre Müslümanların gayrimüslimlere karşı “cizye” (vatandaşlık vergisi) ödeyinceye kadar “cihad” açabilmesi Khalid El Fadl gibi bunun sadece tarihsel olarak anlaşılan bir vergilendirme sistemi olduğunu savunan Müslüman âlimler tarafından modern bağlamda savunulamaz olduğundan kaldırılmış ki gayri Müslimlere karşı teolojik zorunluluğu olan bir vergi değildir.

Kâfirlik ve mürtetlik yasaları Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da en yaygın olmak üzere çeşitli ülkelerde uygulanmaktadır. Bu tür yasaları kullanan diğer bölgelerden, en dikkat çekeni, Pakistan, Afganistan ve Malezya’nın olduğu bölgedir. Alastair Lichten’ın raporlarında belirtildiği gibi, “kâfirlik yasası rutin olarak [Hıristiyanları ve] Ahmediye Cemaati (birçok Müslüman tarafından mürtetler olarak kabul edilen Müslüman mezhep) üyelerini ortadan kaldırmak için kullanılmıştır.” Kâfirlik ve mürtetlik suçlamaları yaygın çeteci şiddeti körüklemekte ki Pakistan’da birçok insanın öldürülmesine yol açmıştır. Aynı zamanda son aylarda laik yasaları uygulayan Bangladeş’te, birçok bağımsız düşünür ve yazarın köktendinci gruplarca işlenen acımasız cinayetleri görüldü. Şeriatın kâfirlik ve mürtetlik yasaları sadece insan vicdanı ve insan haklarını yaralamakla kalmaz, fakat aynı zamanda Kuran’ın din özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü çağrısını da açıkça ihlal etmektedir.

18:29 De ki, “Bu gerçek senin Rabbindendir.” Dileyen inansın, dileyen inkâr etsin.

10:99 Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin hepsi inanırdı. Öyleyse, sen mi halkı inanmaları için zorlayacaksın?

73:10 Onların sözlerine karşı sabırlı ol ve onlardan güzellikle ayrıl.

Şeriatın zina için taşlama ile ölüm cezası uygulaması Kuran’ın emri değil. Kuran’da ön görülen en yüksek ceza yüz celde cezasıdır ve aynı zamanda suçu teyit eden dört şahit gerektirir (24:2). Ayrıca Kuran tövbe eden ve davranışlarını (4:15) düzeltmeleri durumunda hükümlülerin serbest kalmalarına izin verir. Kuran ayrıca zina eden kadın (24: 3,26) ile zina eden erkeklerin evliliklerini emreder. Recm zina için uygulanabilir bir ceza olsaydı, ölümlerinden sonra evlenmelerinin nasıl mümkün olacağı sorusu ortaya çıkacaktı? Modern Müslüman alimler de Kuran ayetinin (05:38) geleneksel yorumuna göre hırsızın ellerini kesme cezasının acımasız bir ceza olduğunu düşünmektedir. Çağdaş Müslüman âlim Edip Yüksel tarafından önerildiği gibi, uzuv kesme yerine uzuv işaretlemek yeterince alçaltıcı ve insancıl bir ceza olacaktır.

Uluorta cinayetler ve zulümlerden sorumlu olmayan daha birçok Şeriat kanunları olsa da,  gizli cinayetler ve zulümlerden sorumlu olan birçok hükümleri vardır. Bu yasalar, örneğin çocuk yaşta evlilik, sınırsız çok eşlilik, savaş esirlerini cariye ve seks kölesi edinme, çocukların velayetini haksızca edinme, kocaların karılarını anında ve tek taraflı olarak boşama hakkı, çarpıtılmış yetki ile boşanmış eşlerin yeniden evlenebilmesi, kocaların boşadıkları eşlerine yeterince nafaka vermemesi ve geride kalan aile üyeleri arasında adaletsiz miras dağıtımı gibi aile sorunları ile ilgili yasalarıyla ilişkilidir.

Oldukça yaygın bilinen Muhammed Peygamberin Ayşe ile altı yaşında evlendiği ve dokuz yaşında gerdeğe girdiği Hadise atıfta bulunan Şeriat, çocuk yaşta evliliği onaylamaktadır. Ancak, Batı Londra İslami Araştırmalar okulundan Ridhwan ibn Muhammed Saleem tarihsel kanıtları gerekçe göstererek, Ayşe’nin evlenme yaşı hakkındaki yukarıdaki iddiaya iyi belgelenmiş bir tekzip sunmaktadır ve Peygamber ile evliliği düşünüldüğünde Ayşe’nin onbeş yaşın üzerinde olduğunu göstermektedir. Bunun gibi ve T. O. Shanavas gibi diğer akademisyenler de 6-9 yıl hikâyesini çürütmektedir (Makale için tıkla). Kuran çiftlerin evlilik için fikir beyan edebilecekleri ve rıza gösterdiklerini bildirebilecekleri olgunluğuna ulaştığında (4:5-6) evlenmeyi öğütler. Yetişkinlik yaşı, belirli bir ülkenin kanunlarına göre daha genç yaşta ayarlanmadığı sürece, Birleşmiş Milletler tarafından 1989 yılında kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi kapsamında, çocuk, 18 yaşın altındaki bir kişi olarak tanımlanır. Bu sözleşme 18 yaş altını yetişkin kabul eden ülkelerin incelenmesini gerektirir.

Şeriat herhangi bir kısıtlama olmaksızın çokeşliliğe dört eşe kadar izin verir. Ancak, Kuran, diğer taraftan, sadece yetim kız bağlamında çok eşliliğe izin verir ve onlara adalet sağlama konusundan bahseder ve birden fazla eş sahibi olma izni kocanın eşlerini mali olarak destekleme gücüne bağlıdır. Aslında Kuran, birden fazla eşe adaletli davranmanın son derece zor olduğunu uyarısında bulunarak birden fazla eş sahibi olmak isteyenleri caydırıcıdır: Ne kadar isteseniz de kadınlara eşit davranamazsınız. (4:129). Kuran bir kişinin mali durumu yetene kadar evlilik planlarını ertelemesini ister. (24:33)

4:3 Onlara eşit davranamamaktan korkuyorsanız bir taneyle veya eminlerinizin/anlaşmalarınızın hak sahibi oldukları ile yetinin. Sapmamanız için en uygunu budur.

Şeriat Kanununun diğer bir şaşırtıcı yönü de şeriatın “sağ ellerinizin sahip oldukları” şeklinde adlandırdığı ki Ebul Ala Mevdudi de bu Kuran ayetine benzer bir yorumunu verir, müminlerin savaş esirleriyle ya da köle kız ile cinsel ilişkiye girmesine izin vermesidir. Vahhabi mezhebi şeyhi Zakir Naik de bu görüşü desteklemektedir. Bu görüş, ancak, müminlerin savaş esirlerini ya fidye ile yada güzellikle azat etmesi gerektiği Kuran’ın emrini pervasızca göz ardı etmektedir (47:4). Köle kadınlara tecavüz edilmesi kölelerin azat edilmesini (90:12-13) ve hürriyetine kavuşmuş kölelerle evlenmeyi (4:25) teşvik eden, köleleri evlilik dışı fuhuşa zorlamayı yasaklayan (24:33) Kuran mesajının ruhu ile bağdaşmamaktadır. 5:5 ayetinde de, Kuran açıkça bizi iffetli olmaya teşvik eder, namussuz olmaya değil.

Şeriat kocaya boşanma konusunda neredeyse tek taraflı güç verir. Boşanmak isteyen eşin mahkemeye gidebilmesi için kocasının rızasını almasını gerekli kılar. Bu kısıtlamalar genellikle de boşanmayı reddeden kocası karşısında eşinin dayanılmaz işkencesine tahammül etmek zorunda kalan mağdur eş için fazlaca zorluk çıkarmak ve ona dayatmak için olduğunu ispat eder. Bu şeriat hükümleri Kuran’ın emirleri ile doğrudan çatışma içindedir zira Kuran’a göre bir kadın kendi iradesine karşı olarak kocası ile kalmak zorunda bırakılmamalıdır (33:28, 4:19), ve onu incitmemelidir (2:231), ki kadınında kocası üzerinde benzer hakları vardır (2:228), ve bir koca eşine nazik bir şekilde davranmalıdır (2:228, 229, 231, 65:2).

Daha da kötüsü, Şeriat kocaya karısını üç kez “Talak – Seni boşuyorum” demesiyle anında boşama hakkı vermektedir, daha da önemlisi herhangi bir tanık gerektirmek zorunda kalmadan. Boşanma kocası öfke içinde sarhoşken ve tam olarak bunu kastetmediği durumda söylemiş olsa bile geçerli kabul edilir. Hâlbuki bu şeriat hükümleri açıkça Kuran’ın açık emirlerini ihlal etmektedir. Kuran, boşanmanın geçerli olması için tanımlanmış (yaklaşık üç ay) bekleme süresi (2:228, 229, 231, 65:1,4) ve iki tanığı gerektirir (65: 2), Aksine Kuran eşlerinden ayırılmak isteyen kocaya bu dönem sırasında bir şans daha vermek için ve eşlerin fikrini değiştirip değiştirmeyeceklerini görmek için dört ay beklemelerini istiyor. (2:226)

Şeriat Hukukuna göre boşanma (bekleme süresinden sonra) kabul edildikten sonra, boşanmış eşi kocasına dönemez ya da geriye evlenemez, ta ki kadın başka bir kişi ile evlenene kadar ve bu yeni kocası onu boşayana kadar. Bu halala veya hülle sistemi Bangladeş, İran ve Şeriat Hukukunun katı kurallarının uygulandığı diğer Müslüman ülkelerde yaygındır. Hâlbuki bir kısa film ve bir makalede canlandırılan bu utandırıcı halala veya hülle sistemi konuyla ilgili Kuran’ın kesin emirlerle belirlenmiş ruhuna ve eşitlikçi mesajına aykırıdır. Kuran eşler istekliyse boşanan eşin kocasıyla geriye evlenebilmesi yolunda müminlerin hiçbir engel çıkarmaması gerektiğini önemle vurgulamaktadır  (2:232). Hülle sistemi barışmak isteyen çiftlere, muazzam acılar çektirerek korkunç vicdani maliyeti olmuş, ve sonuçta birçok Müslüman ailenin dağılmasına sebep olmuştur.

Şeriat Kanunu uyarınca, anında eşlerinden boşanan kadınlar, nafaka olarak kocalarından hiçbir şey alamazken, normal olarak boşanan kadınlar boşanma sonrası eşlerinden sadece üç ay nafaka alabilmektedir. Halbuki Kuran, diğer taraftan, kocaya eşine verdiği hiç bir şeyi geri almaması gerektiği uyarısında bulunurken (2:229) ve onlara zarar vermeden veya iyilikle bırakmaları gerektiğini söylemektedir (2:231).

Şeriat çocuğun velayeti ile ilgili ataerkil bir tarafgirlik sergiler. Genellikle dokuz yaşına kadar erkek çocuklarının ve yedi yaşına kadar kız çocuklarının velayetini annelerine verir (Şafi mezhebine göre çocuk iki anne arasında seçim yapana kadar annenin velayetinde kalmasına izin verir). Eğer bir anne namaz kılmıyorsa ya da mahrem (yani, Şeriata göre helal olmayan) bir koca ile evliyse çocuğunun velayeti haklarından mahrum edilmektedir. Kuran ayrılmış veya boşanmış çiftlerin karşılıklı istişare ile çocukların velayeti konusunda karar vermesine izin verir ve eğer maddi imkânları müsait ise, annenin velayeti altındaki çocukların giderlerinin karşılanması için kocayı sorumlu kılar (65: 6-7). Şeriat Kanununun tehlikeli bir yönü de boşadığı eşin çocuklarını babalarının izni olmadan herhangi bir yerde götürememesidir. Birçok kişi Kanada’da İranlı dul göçmen annelerin belirgin bir zulüm halene gelen bu acılarını gözlemlemiştir.

Miras konusunda önceki makalemizde ayrıntısıyla tartıştığımız gibi, Şeriat kanunları birçok durumda katı bir şekilde Kuran’ın ruhunun bu konuda ki istisnalarını görmezden gelerek, erkek varise kadın varise nazaran iki katı pay hükmünü uygular ki bu kural uygulandığında sosyoekonomik arka planı görmezden gelinmekte ki ilk etapta yedinci yüzyıl Arabistan’ın şartlarında kadınların mali ve diğer açıdan tamamen kocalarına bağımlı olduğu durum nedeniyledir. Birçok modern İslami ve feminist araştırmacılar tarafından da belirtildiği gibi kadınların sosyo-ekonomik durumu modern bağlamda büyük ölçüde değişmiştir ve neredeyse kadın ailenin gelirine ve refahına eşit oranda katkı sağlamaktadır. Ayrıca, bütün Müslüman ülkelerin de altında imzası olan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin (İHEB, 1948) ve Kadınlara Karşı Ayrımcılığın (CEDAW, 1979) Tüm Biçimlerinin Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi gibi insan hakları belgelerinde, miras konusu da dahil olmak üzere, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması yönünde hareket etmek için mecburiyetindedirler.

Diğer Şeriat hükümleri şunlardır:

  • Ceza, zina ve sarhoşluk davalarında kadınların şahitliğini kabul etmemekte;
  • Kadınların ceza davalarında hükmüne başvurulmayacağı;
  • Kadınların cemaate liderlik veya hükümete başkanlık edemeyeceği;
  • Pişmanlık duyan seri katilin cezasız serbest kalmasına izin vermesi;
  • Tecavüzü suçu bir şekilde bağışlanırsa tecavüzcüye tecavüz ettiği kadına evlilik çeyizi eşdeğeri miktarı tazminat olarak vererek cezadan kurtulmasına izin vermek;
  • Ceza davalarında ikinci şahitliklerinin Kabul edilmeyeceği

Adaleti ayakta tutmayı emreden çok sayıda Kuranî emirlere rağmen (4:58, 2:188, 4:135, 5:8).

4:135 İnananlar! Kendiniz, ananız, babanız ve yakınlarınız aleyhinde dahi olsa Allah için tanıklık ederek adaleti gözetin. İster zengin, ister fakir olsun…

Tüm bunların üstüne, şeriat tehlikeli bir siyasi kurumdur. Misyonu, dünyada bütün Müslüman vatandaşlara uygulanmak üzere sadece kendi yasalarının uygulandığı ve dini anlayışını dayatan bir İslam Devleti oluşturmaktır. Hâlbuki bu otoriterlik zalimlik ve en önemlisi de, Kuran’ın din özgürlüğü ve demokratik ilkelere zıttır.

Sonuç:

Özetle, Şeriat Kanununun birçok yönü akla gelebilecek her türlü standartlarına göre saçma ve acımasızdır. İslam’ın temel öğretilerini yanı sıra uluslararası kabul görmüş insan haklarını da ihlal etmektedir. Ayrıca, siyasi ve dini egemenlik için şeytanca bir araçtır. Tam olarak bu tür endişelerden dolayı bu kanunlar dünyamız için çok tehlikelidir.

 **

Abdur Rab, Ph.D., emekli kamu politikası analisti ve yazarıdır, (Rediscovering Genuine Islam: The Case for a Quran-Only Understanding) Hakiki İslam’ı yeniden keşfetmek: Sadece Kuran kaynaklı bir Anlama Denemesi, iki önceki beğenilen sürümleri izleyen üçüncü sürüm. İslami konularda seçkin yazıları (World Religion News, Aslan Media, ve Oped News, Dünya Din Haberleri, Aslan Medya ve Oped Haberleri dergilerinde çıkmıştır ve Princeton Üniversitesi’nde bir konferansta sunulan bir makalesi vardır. Abdur Rab Twitter’dan izleyin. Web sitesi: http://quranonly.com/.

Hasan Mahmud Danışma üyesi, Dünya Müslüman Kongresi, Genel Sekreter, Geleceğe bakan müslümanlar, Kanada, ve yazar olarak İngilizceye çevrilen Şeriat Ki Bole (Bangla) Amra Ki Kori Yarın, ve Şeriat-Ism İslam’I nasıl esir aldı çıkmak üzere olan ve Şeriat Yasası ile sorunları vurgulayan üç tane drama filmi var (dördüncüsü yapım aşamasında). Web sitesi: http://hasanmahmud.com/.

Saudi Cleric

Share