Saat’ın Zamanı

Share

Saat’ın Zamanı

(Kuran Çevirilerindeki Hatalar, Edip Yüksel, Ozan Yayıncılık, sa: 131-143, 1992-2012)

Saat (dünyanın sonu) mutlaka gelmektedir. Herkesin yaptığının karşılığını alması için onu az kalsın gizliyordum. (20:15)

Ekadu:  Az kalsın ben. Uhfiha: Onu gizliyorum

Yukarıdaki iki kelimeyle Allah, dünyanın sonu olan saati açıklamakta olduğunu bildirir.

Dünyanın sonunu ifade için Kuran “saat” kelimesini kullanır. “Kıyamet” kelimesi ise ölülerin ayağa kalkması, yani diriliş olayı için kullanılır. Ancak Kıyamet kelimesi Türkçeye yanlış geçmiştir. Bu galat-ı meşhur (yaygın yanlış) yüzündendir ki Türkçe mealler, birbirinden tümüyle ayrı olayları tanımlayan “saat” ve “kıyamet” kelimelerini tek kelimeyle, “kıyamet” kelimesiyle çevirdikleri için Kuran meallerinde karışıklıklara yol açmışlardır.

Kuran “saat”in zamanının açıklanmayacağını bildirmez; sadece onun bilgisinin Allah yanında olduğunu bildirir. Kuran’a göre dünyanın sonu hakkındaki biricik bilgi kaynağı Allah’tır. Allah’ın dışında başka hiç bir yolla, ne astronomik hesapla, ne rüya ne de kehanetlerle bilinemez.

Lokman 34 ayetinde geçen “innellahe indehu ilmus saati”, yani “saatin ilmi Allah’ın yanındadır” ifadesinden bu ilmin Allah tarafından hiç kimseye verilmeyeceği anlamını çıkaran müfessirler, uydurma hadislerin etkisinde kaldıkları için buna zorlanmışlardır. Halbuki aynı ifade, 9:22 ayetinde “innellahe indehu ecrun azim”, yani “büyük ödül Allah’ın yanındadır” biçiminde geçer ve Allah’ın müminlere bu büyük ödülü vereceği de müjdelenir. (4:146)

Aynı şekilde, Allah’ın yanında olan “saat”in zamanını Allah dilerse Kuran yoluyla insanlara bildirebilir. Nitekim 20:15 ayetiyle “saat”i açıklamakta olduğunu buyurur. Ayette geçen “ekadü” kelimesinin türevleri Kuran boyunca 24 yerde geçmekte olup hepsinde başına geldiği olayın neredeyse gerçekleşeceğini ama sonunda gerçekleşmediğini bildirir. Dilerseniz şu ayetlere bakabilirsiniz: 2:71; 2:20; 7:150; 17:73,74; 68:51.

Saat’in zamanının bilinemeyeceğini iddia eden uydurma hadis rivayetlerinin etkisinde kalan müfessirler ve meal yazarları 20:15 ayetine başka anlamlar vermeye gayret etmişlerdir. Kimisi sağa çekerken kimisi sola çekmiş, biri yukarı çekerken diğeri aşağı çekmiştir. Anlaşılması gayet kolay kısa bir ayet üzerinde bocalayıp ihtilafa düşmeleri ibret verici bir örnektir.

Diyanet meali:

Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye, zamanını gizli tuttuğum kıyamet mutlaka gelecektir.

Diyanet meali, ayetteki “ekadu=nerdeyse ben” kelimesini atlayarak tam tersi bir sonucu çıkarıyor.

Süleyman Ateş:

(Kıyamet) saat(i) mutlaka gelecektir. Herkes peşinde koştuğu (hayır veya şer) ile cezalansın diye nerdeyse onu gizleyeceğim (geleceğini söylemeyeceğim. Ama insanların yararına olduğundan onun geleceğini söyleyip insanları uyarıyorum)

Süleyman Ateş, parantez dışında doğru çeviri yapmasına rağmen son paranteziyle anlamını kaydırıyor. Kuran’da “saat” ile ilgili sorulan sorular sürekli saat’in zamanı konusundadır. Tabi ki bu soruları soranlar öğrenmek ve inanmak için değil, meydan okumak için soruyorlardı.

Dr. Ali Özek başkanlığındaki heyetin hazırladığı meal:

Kıyamet zamanı mutlaka gelecektir. Herkes peşine koştuğu şeyin karşılığını bulsun diye, neredeyse onu açıklayacağım.

Ali Özek, Hayreddin Karaman, Ali Turgut, Mustafa Çağırıcı, İbrahim Dönmez ve Sadreddin Gümüş’ten oluşan heyet, uydurma hadislerle çelişmemesi için ayetteki bir kelimenin anlamını tam tersine çevirmekte ve bir dipnot ile buna güya ilmi mazeretler bulmakta.

Hikmet Neşriyatın meali:

Kıyamet mutlaka kopacaktır. Herkesin yaptığının karşılığını görmesi için Ben onu nerdeyse kendimden de gizleyecektim.

“Nerdeyse” ve “gizleyecektim” kelimelerinde tasarruf yapmayan bu meal ise, Kuran metninde olmayan “kendimden de” kelimesini araya sokuşturarak ayetin anlamını kaydırıyor. Allah’ı çifte kişilikli bir zat olarak takdim eden bu meal, her ne demekse “Allah’ın kıyamet zamanını kendi kendisinden bile neredeyse gizleyeceği” hezeyanını ayetin apaçık anlamına tercih etmiştir.

Hasan Karakaya, Kadir kabakçı, Mehmet Süslü, Kerim Aytekin ve Kenan Seyithanoğlu’ndan oluşan beş kişilik heyetin hazırladığı ve Emin Saraç’ın tetkik ve tasdik ettiği bu mealin elimdeki dördüncü baskısında mevcut olan bu “çifte şahsiyetli, kendine bile tam güvenemeyen tanrı” imajı dilerim bir sonraki basımda düzeltilir.

Ali Bulaç:

Şüphe yok, kıyamet-saati yaklaşarak gelmektedir. Herkesin harcadığı çabanın karşılığının çıkması için, onu nerdeyse gizliyorum.

Ali Bulaç ayetin anlamını saptırma gayreti göstermeden olduğu gibi çevirmiştir. Parantez kullanarak dahi olsa böyle bir çabayı göstermemesi takdire şayandır.

Osman Nebioğlu:

Bak, ‘saat’ şüphesiz gelecektir. Ben onu yakında açıklayacağım ki herkes işlediğinin karşılığını alsın.

Osman Nebioğlu’nun yukarıdaki çevirisi mot-a-mot olmamasına rağmen anlam olarak metne uygundur.

Kuran, Saat’in Zamanını Bildiriyor

1985 yılında Tunus’ta yayımlanan “El-ilm vel iman” adlı bir dergide, Dr. Reşad Halife’nin (Dipnot 1) Tunus’ta verdiği bir konferansın metni yayımlanmıştı. Yazının sonunda Dr. Halife, bir sonraki konferansta “saat”in zamanını Kuran’dan çıkaracağını haber veriyordu. Çok merak etmeme rağmen derginin bir sonraki sayısını elime geçiremedim. Kuran üzerinde araştırma yaptım. Bir tarih çıkardım. Bunu Reşad Halife’ye bildirdim. Reşad, bir mektupla birlikte “The End of the World” adlı bir makalesini gönderdi. Sonuçlarımız aynıydı. Bilvesile, Dr. Reşad Halife’nin bu makalesini özetleyerek ve bazı notlar ekleyerek size sunmak istiyorum:

31. surenin son ayeti şöyle buyurur:

Saatin (dünyanın sonunun) bilgisi Allah’ın yanındadır. Yağmuru o indirir ve rahimlerin içindekini o bilir. Hiç kimse yarın kendisine ne olacağını bilmez ve hiç kimse hangi yerde öleceğini bilmez. Muhakkak ki Allah her şeyi Bilen ve herşeyden Haberdar olandır. (31:34)

Demek ki, iki bilgi olumsuzlaştırılmıştır:

1) Yarın bize ne olacağını bilme yeteneği

2) Hangi yerde öleceğimizi bilme yeteneği

Üç bilgi ise olumsuzlaştırılmamıştır:

1) Saat (dünyanın sonu) hakkındaki bilgi

2) Yağmur hakkındaki bilgi

3) Rahmin içindekilerin bilgisi

Şimdi gelişmiş teknolojiyle yağmuru tahmin edebiliyoruz. Aynı şekilde ceninin fiziki durumunu ve cinsiyetini de doğumdan aylar önce sonograf veya genetik analizler yoluyla bilebiliyoruz.

Geleceği Yalnızca Allah Bilir:

Gaybın anahtarları O’nun yanındadır, onları O’ndan başkası bilmez. Karada ve denizde olan herşeyi bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez. Yerin karanlıkları içindeki bir tane, yaş ve kuru hiç bir şey yok ki apaçık bir kitapta bulunmasın. (6:59)

De ki: ‘Göklerde ve yerde Allah’tan başkası gaybı bilmez. Onlar ne zaman dirileceklerini de bilmezler’. (27:65)

At, katır, eşek, binmeniz ve süs olarak kullanmanız içindir. Daha bilmediklerinizi de yaratır. (16:8)

Bir kaç yüz yıl önce, kimse otomobil, jet uçakları, televizyon yahut da haberleşme uyduları hakkında bir şey bilmezdi, SADECE ALLAH BİLİRDİ.

Kuran’ın vahyedildiği ilk zamanlarda dünyanın sonunun zamanını yalnızca Allah bilirdi.

Sana Saat (dünyanın sonu) hakkında soruyorlar: Gelip çatması ne zaman olacak diye. De ki: ‘Onun bilgisi ancak Rabbimin yanındadır. Onun vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O, göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir’. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki : ‘Onun bilgisi, Allah’ın yanındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler.’ (7:187)

İnsanlar sana saat’ten soruyorlar. De ki:’Onun bilgisi Allah yanındadır.’ Ne bilirsin, belki saat yakın olur. (33:63)

Allah bildirmeden önce Muhammed dahil hiç kimse saat’in zamanını bilemez. Aynı ifadeler mucizelerle ilgili ayetlerde de kullanılır. Muhammed hiç bir mucize gösteremez. (6:35,109) Tüm mucizeler Allah’ın yanındadır. (29:50) Allah Muhammed’e mucize olarak Kuran’ı vermiştir. (29:51) Benzer ifadeler “gayb” için de kullanılır. Muhammed, gaybı bilemez. (6:50; 7:188; 10:20; 27:65; 81:24) Gaybı ancak Allah bilir ve bu bilgi ancak vahiy yoluyla elde edilebilir. (3:44; 11:49; 12:102; 30:2; 72:27)

Dünya Kaçınılmaz Bir Sona Varacak

Biz yeryüzündeki şeyleri, kendisine süs olsun diye yarattık ki kimin daha güzel iş yaptığını sınayalım. Biz elbette yerin üzerindekileri kupkuru bir toprak yapacağız. (18:7,8)

Sur’a birinci üfleme üflendiği, Arz ve dağlar kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpıldığı vakit, işte o gün kaçınılmaz olay vukubulmuştur. (69:13-15)

O gün yer başka bir yerle değiştirilir. Gökler de… Hepsi, herşeyin üzerinde otoriteye sahip tek olan Allah’ın huzurunda dururlar. (14:48)

Dünyanın Sonu Gizli Kalmayacak

Saat (dünyanın sonu) mutlaka gelecektir. Az kalsın onu gizleyecektim. (20:15)

Buradaki ayetin numarası bir işarettir. Bu numara, saatin (dünyanın sonunun) nerede açıklandığını bulmamız için ilk ipucudur. Burada ayet numarası 15’tir ve biz, “saat”ı açıklayan ayetleri 15. surede bulabiliriz. Nitekim 15. surenin 85. ayeti SON’un gelmekte olduğunu anlatır bize:

Gökleri ve yeri ve bu ikisi arasındaki şeyleri ancak hak ile yarattık. SAAT mutlaka gelecektir. O halde onlara yumuşak davran, hoşgörülü ol. (15:85)

İzleyen ayet, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı ve onların sonunun ne zaman geleceğini bildiğini bize anlatır:

Ancak, senin Rabb’in Yaratandır, Bilendir. (15:86)

İzleyen ayet ise saat’in ne zaman gerçekleşeceğini açıklar:

Biz sana yedi çifti ve büyük Kuran’ı verdik. (15:87)

Demek ki Kuranî başlangıçların yedi çifti Allah’ın İslam dinine verdiği zamanı belirler. (Dipnot 2) Sure başındaki harflerin yedi çifti İslam ümmetinin ömrünü ve dolayısıyla “saat”i bildirir.

Yedi çift: 7×2=14

Sure başlarındaki başlangıç harflerinin sayısı: 14 (7×2)

Başlangıç harflerinin tekrarsız bileşik sayısı: 14 (7×2)

Saat’in (dünyanın sonunun) Kuranî başlangıç harfleriyle olan ilgisi Peygamberimiz döneminde biliniyordu. Buhari tarihinde, İbni Kesir tefsirinde ve Beydavi tefsirinde Muhammed peygamber ile Medine Yahudileri arasında geçen ilginç bir tartışma nakledilir.

Tartışma, Medine’de ilk nazil olan Kuranî vahiy, yani “A.L.M” (Elif, Lam, Mim) harfleri hakkındadır ki bu harfler Medine’de ilk nazil olan surenin (Bakara) ilk ayetini oluşturur. O günlerde rakamlar yoktu. Alfabe harfleri “ebced” dizisine göre rakam olarak kullanılıyordu. Bu sisteme göre, ‘A’ harfi ‘1’e eşit, ‘L’ harfi ’30’a eşit, ‘M’ harfi ’40’a eşittir. Her üç harfin toplamı: 1+30+40=71

Medine’nin Yahudileri Peygamberimize gelerek sorarlar: “Sadece 71 sene yaşayacak bir dine girmemizi bizden nasıl istersin?” Peygamberimiz cevap verir: “Bunlar, Kuran’daki tek başlangıç harfleri değil, başkaları da var.” Rivayetlere göre toplam 14 harf bileşimi tek tek hesaplanır. Ortaya uzun bir müddet çıkınca Yahudilerin işine gelmez.

Buradan çıkan sonuç: Muhammed, Sure başlarındaki harflerin ümmetinin ömrünü belirlediğini kabul etmiştir. (Dipnot 3) Muhammed son peygamber olduğuna göre, öyleyse onun ümmetinin sonu dünyanın sonu olacaktır. (18:98)

Muhammed’in ümmetinin ömrü 15. surenin 87. ayetinde verilir: Biz sana YEDİ ÇİFTİ ve büyük Kuran’ı verdik.

KURAN ÜMMETİNİN ÖMRÜ

 الم A1L30M40

71

 المص A1L30M40Ŝ90

161

 الر A1L30R200

231

 المر A1L30M40R200

271

كهىعص K20H5Y10Â70Ŝ90

195

 طه Ť9H5

14

 طسم Ť 9S60M40

109

 طس Ť 9S60

69

 يس Y10S60

70

 ص Ŝ90

90

 حم Ĥ8M40

48

 عسق Â70S60Q100

230

 ق Q100

100

 ن N50

50

  Toplam

1709

1709 yılı kameridir, zira Kuran seneleri kameridir. (9:36)

Hesabı Destekleyen İşaretler:

Bu buluşun zamanı dikkat çekicidir. Buluş, hicri 1400 yılında gerçekleşti. Bu, İslam’ın 15. yüzyılının başıdır. Saat’in (dünyanın sonunun) açıklandığı yer de 15. suredir. (Dipnot 4)

Kalan süre: 1709-1400=309. Bu sayı, Kuranda geçer.

Onlar mağaralarında üç yüz yıl ve ilaveten dokuz (yıl) kaldılar. (18:25)

309 sayısı Kuran’da 300 artı 9 biçiminde ifade edilir. 300 ay yılı ile 300 güneş yılı arasındaki fark tam 9 yıldır. Yani 300 güneş yılına 309 ay yılı tekabül eder. (Dipnot 5)

Muhammed peygamberin ümmeti 1709 yılına kadar yaşarsa, dünyanın sonu 1710 yılında gelecektir. 1710 sayısı 19’un tam katı olup bu hesaplamaların doğruluğuna bir başka işaret hazırlar.

1710 = 19×90

Dünyanın sonu olan 1710 hicri yılı, 2280 miladi yılına tekabül eder. Bu sayı da yine 19’un tam katıdır.

2280 = 19×120

Son peygamberin doğumu ile İsa arasında 570 (19×30) yıl mevcut olup, 1710 tarihi bu sayının da tam katıdır:

1710 = 570×3

Dünyanın sonunun miladi yılı olan 2280 tarihi de aynı sürenin tam katıdır. (Dipnot 6):

2280 = 570×4

Saat, sadece inkarcı zalimlerin başına kopacak. Müminler ise o dehşetli ana tanık olmayacaklar.

“Bağtatan = ansızın” kelimesinin geçtiği 13 ayette bunun SADECE inanmayanlar için sözkonusu olduğunu görürüz. (6:31,44,47; 7:95,187; 12:107; 21:40; 22:55; 26:202; 29:53; 39:55; 43:66; 47:18)

DOĞRUYU EN İYİ ALLAH BİLİR!

Bir okuyucunun e-postayla gönderdiği soruya cevap:

“42/18 ayetine göre: ‘…Dikkat edin, kıyamet saati hakkında tartışıp duranlar, geri dönüşü olmayan bir sapıklığın tam içindedirler.’ Sizin kıyamet saatini hesapladığınızı görünce, ve her ne kadar da yaklaşımlarınızda bir tutarsızlık görünmüyorsa da, o üstteki ayeti buldum tesadüfen. Buna göre siz nasıl bir yorum getireceksiniz?”

Ayeti eksik aktarıyorsunuz. Ayet, saati (kıyameti) inkar edenlerden sözediyor. Saatin oluşması (ve belki zamanı) konusunda kuşkuyla tartışanları sözkonusu ediyor. Kuran’da inkarcıların yaptığı bu tartışmalar birçok ayette sözkonusu edilir. O ayetleri okursanız, inkarcılar “saat” olayına kuşkuyla bakmakta ve böyle bir olayın gerçekleşeceğine inanmamaktadırlar. Saatin belli bir zamanda gerçekleşeceğine inananları, saati inkar edip tartışanlarla aynı kefeye koymak yanlış. Aksine, Kuran’da bildirilen saatin BELLI bir zamanda kopacağını inkar edenler bu sınıfa girmeye daha layıklar.

Sizin anlayışınıza göre, saatin 2280 yılında olacağını iddia edenlerle bu iddiayı eleştirenler BİRLİKTE bu ayetin muhatabı oluyorlar. Zira her iki grup da saat üzerinde TARTIŞIYOR. Bildiğiniz gibi “tartışma” olabilmesi için iki grup olması gerekir. Kısaca ifade etmek gerekirse, değindiğiniz ayet herhangi bir tartışmayı değil, inkarcı tartışmaları kastediyor.

Dipnotlar:

1. Kuran, tüm Kuran, başka şey değil sadece Kuran dediği için ve binlerce yalanın ve uydurmanın yer aldığı hadis kitaplarını reddettiği için Tucson Mescidinde şehit edilen Dr. Reşad Halife, dünya çapında Kuran’a, orijinal İslam’a dönüş hareketini başlatmıştır.

2. “Seban minel mesani=çiftlerden yedi” ifadesinin doğru anlamını fitneler döneminde kaybedenler, peygamberden yüzlerce sene sonra bir sürü hadis uydurarak bu ifadeye yakıştırmalarda bulundular. Hadis ve tefsir kitaplarında yer alan rivayetlere göre “seban minel mesani” :

a. Fatiha suresidir.

b. En uzun yedi suredir.

c. Ha.Mim. harfleriyle başlayan yedi suredir.

d. Yedi cennettir.

e. Yedi mucizedir. vs.

15:87 ayetini dikkatle incelediğimizde bu rivayetlerin uydurma olduğu anlaşılıyor. Ayrıca rivayetler arası çelişkiler bunu sergiliyor. Bu ayeti inceleyecek olanlara ipucu olsun diye sadece bir kaç soru soracağım.

“Sana yedi çift portakal ve bir de bir kasa meyve verdim” desem, portakallar kasaya dahil mi, değil mi?

“Seban minel mesani”, Fatiha veya yedi uzun sure veya yedi Ha Mim’li sure olsa sözkonusu cümlenin yapısına göre Kuran’dan hariç olması gerekmez mi? Ayrıca “Seban minel mesani”, sadece “7” olmayıp “2×7″dir.

“Seban minel mesani”, 14 başlangıç harfinin sayısal değeri ve dolayısıyla ümmete verilen müddet ise Kuran’dan ayrı bir şeydir. Bu durumda ayetteki atfın anlaşılması daha rahat olmaz mı?

“Seban minel mesani” den önceki ayetlerde dünyanın sonundan söz edilmesi, bir sonraki ayette ise geçmiş ümmetlere verilenlerden ve İslam ümmetinden söz edilmesi nasıl bir anlam bütünlüğü oluşturuyor?

15:87 ayetinde geçen “ateynake=sana verdik” ifadesindeki ETY fiili, Tevrat ve İncil için sık sık kullanılmasına rağmen burası hariç hiç bir yerde Kuran için kullanılmaz. Kuran için sürekli olarak NZL (indirmek) ve VHY (vahyetmek) fiillerinin türevleri kullanılır. Neden, “seban minel mesani” ifadesinin yer aldığı bu ayette bir istisna kullanımda bulunulmuştur? “Zaman” gökten indirilen bir şey mi; yoksa verilen bir şey mi?

Bunlara ilaveten, 14 harf kombinezonunun sayısal değerlerinin toplamını İslam ümmetinin ömrü olarak yorumlayan hadis rivayetinin doğruluğu ortaya çıkmıyor mu?

3. Bu rivayetleri naklettiğimiz ve doğru kabul ettiğimiz için bazıları şaşırabilir. Biz bu rivayetleri bir kaynak ve hüccet olarak kabul etmiyoruz. Kuran ayetleri sözkonusu rivayetin doğruluğunu teyid etmektedir. Hadis alimleri ve müfessirler sözkonusu rivayetin uydurma olduğunu iddia etseler bile o rivayetin doğru olduğu Kuranî bilgilerimizle tasdik edildiğinden biz sahih olarak kabul ederiz. Hadis ve siyer kitaplarında hak ile batıl karışık olup bunları dinin ikinci kaynağı olarak kabul edemeyiz.

4. İslam ümmetinin ömrünün başlangıcı olarak, ilk vahyin geldiği tarih de kabul edilebilir. Bu durumda 12 senelik çıkarma işlemi yapmak gerekir. Hatta peygamberimizin ölüm tarihi de başlangıç noktası kabul edilebilir. Bu durumda da 11 sene eklemek gerekir. Ancak, sayısal tevafukları değerlendirdiğimizde hicret tarihini başlangıç noktası olarak kabul etmeye yöneltiliyoruz.

5. 18’inci sure olan Kehf suresinin başlarında yer alan Kehf ashabı olayının “saat” ile sıkı bir ilişkisi var. Kehf suresinin 9’uncu ayetinden 26’ncı ayetine kadar tam 18 ayeti dikkatle okursanız bir çok gaybi işareti sezeceksiniz. Bunlar ancak Allah Tealâ’nın takdir ettiği zamanda açığa çıkar. Bazı işaretlere dikkatinizi çekmek isterim:

12’nci ayetin meali şöyledir: “Sonra onları uyandırdık ki iki gruptan hangisinin (onların) kaldıkları süreyi daha iyi hesabedebileceğini bilelim.”

21. ayet ise çok ilginçtir: “Böylece onları buldurduk ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve dünyanın sonunun (saatin) mutlaka geleceğinde hiç şüphe olmadığını bilsinler.” Kehf ashabının öldükten sonra dirilme olayı ile ilişkisi mevcuttur ve onun bir örneğidir. Fakat “saat” ile ilişkileri nedir? Bu ayetin işareti önemlidir.

24. ayetin son bölümü ve 25. ayet ise şöyledir: “De ki: Umarım Rabbim beni doğruya bundan daha yakın bir bilgiye ulaştırır. Mağaralarında üçyüz yıl kaldılar. Dokuz da, ilave ettiler.” Ayetin Arapçası daha dikkat çekicidir.

26. ayet: “De ki: onların kaldıkları şeyi Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı O’nundur.”

6. 2280 miladi güneş yılıyla peygamberimizin doğum tarihi arasında tam 2280-570 = 1710 güneş yılı mevcut.

1710 hicri ay yılının peygamberimizin doğum tarihinden değil de hicretinden sonra başlatıldığını biliyoruz.

Demek ki peygamberimizin doğum tarihi ile hicret arasında geçen 53 senelik fark, tam 1710 ay yılında kapanmaktadır. Bir grafik üzerinde biraz incelediğinizde bunların pek rastlantı olmadığını bulacaksınız.

Ayrıca burada dikkatimizi çeken 570 senelik periyodun, bazı peygamberler arasında geçen sürenin birimi olabileceği düşünülebilir. Örneğin Musa Peygamberin tarihi İsa’dan önce 1100 ve 1200 tarihleri olarak bilinir ki bunların arasındaki 1140 sayısı 570’in tam iki katıdır. Acaba İsa’dan 570 veya 1710 veya 2280 sene önce hangi peygamberler gelmişti?

Share