İmanın İlk Şartı: Akletmek

Share

İslam Akıl Dinidir; Akılsız Nakil Şeytandandır
Veya
İmanın İlk Şartı: Akletmek

Edip Yüksel
16 Şubat 2013
ODTÜ Teoloji Sempozyumu
www.19.org

 Teoloji sempozyumu

“Herhangi bir şeyi ağzımıza götürmeden önce rengini ve kokusunu inceleriz. Görüntüsü bozuksa ve kötü kokuyorsa ona dokunmayız. Eğer yiyeceklerimiz göz ve burun testinden başarıyla geçerse, tatma duyumuz devreye girer. Zararlı bir parça bütün bu testleri geçerse, bu defa midemiz imdadımıza yetişir ve isyan ederek onları dışarı çıkarır. Vücudumuza aldığımız maddeleri test eden, muayene ve değişimden geçiren birçok başka organımız daha vardır. Son olarak vücudumuzun her an tetikte olan akıllı nano muhafızlarıyla karşılaşırlar: akyuvarlarla. Elbette alkol ve yağ gibi vücudumuzun tüm sindirim sistemini geçen birçok zararlı ya da belli bir dozdan sonra zararlı olabilecek yiyecek ya da içecekler vardır. Bununla birlikte, düşünme yetimizi fazlaca kullanmamıza gerek kalmadan vücudumuzu zararlı maddelerden koruyan doğuştan gelen bir sisteme sahibiz. O halde bazı bilgi ve savları, özellikle de en tuhaf olanlarını, eleştirel düşünme süzgecinden geçirmeden zihnimize nasıl aldığımız bir gizemdir. Beyinlerimiz asla yanlış fikirler, tartışılmaz dogmalar, kutsal virüsler ve hurafeler çöplüğü olmamalıdır. Akıllı olmak zorundayız!” (Edip Yuksel, Critical Thinkers for Islamic Reform, Brainbow Press, 2009, p.5)

Gençlik yıllarımdan beri binlerce ateistle ve dindarla tartıştım. Yaş, makam ve mevki farkı gözetmeden… 1980 darbesi öncesi birbirimizi sokaklarda öldürdüğümüz yıllarda bile bu tartışmaları kavgalara tercih ettim. Kavga yerine Sokratik metotla tartışmalarım cezaevinde de devam etti. Türk İntikam Tugayları kurucusu Cengiz Ayhan’dan, ülkücü liderlerden Yunus Meral‘e kadar; solcu Ruşen Çakır‘dan şair Ataol Behramoğlu‘na, ve eski müftü Turan Dursun‘a kadar birçok faşist, deist, agnostik ve ateistle tartıştım. Türkiye’de birçok din adamı ve yazarla da hem yüz yüze hem de makalelerle tartışmaya devam ettim. İslamcı yazar Ali Bulaç‘tan nurcu Ali Ünal‘e, eski diyanet işleri başkanı Dr. Tayyar Altıkulaç‘tan yine eski Diyanet işleri başkanı Dr. Süleyman Ateş‘e kadar yüzlerce Sünni yazar, akademisyen ve tarikat lideri ile hem yüzyüze, hem makaleler yoluyla, hem de televizyonda canlı yayında tartıştım.  Daha sonra ünlü astronom Dr. Carl Sagan ve matematikçi Martin Gardner gibi agnostik veya ateistlerle mektuplaşarak tartıştım ve tartışmaların bir kısmını yayımladım. İki yıl önce, Amerika’daki Skeptic Vakfı ve Derneğinin başkanı Dr. Michael Shermer ve Amerikan Ateist Örgütünün başkanı Dr. David Silverman ve New York’taki en büyük caminin imamı Shamsi Ali ile “Running Like Zebras” başlıklı bir dokümanter filim için yüz yüze tartıştım. Amerika’da best-seller yazar Robert Spencer va Bill Warner gibi islam düşmanı Haçlılarla birkaç sempozyumda tartıştım ve onları kitap olarak yayımladım. Hatta geçen yıl Türkiye’ye geldiğimde Dr. Ali Nesin‘i ziyaret edip tartışmak istedim, ama Ali büyük olasılıkla Türkiye’de dini konuları tartışmanın getireceği riski hesap ederek dinlemeyi tercih etti. Gençlik yıllarımda tanıştığım ve hatta Sızıntı adlı dergisine birkaç makale yazdığım Fethullah Gülen’e 19 Soru yönelttim; ama perde arkasında karizma oluşturmanın getirdiği istikbar ile sağır sultan gibi davranmayı tercih etti; kendisine “efendi” diye hitap eden kulları bana hakaret ederek saldırdılar. En son Noam Chomsky ile yaptığım bir söyleşiden sonra onunla Allah ve Kötülük konusunu tartışmaya başladım. Bu arada, Facebook, Skype, Paltalk ve Email yoluyla her yaştan ve meslekten, dâhi veya gerizekalı, profesör veya ilkokul mezunu, işşiz veya milyoner binlerce kişiyle tartışıyorum…  Tabi bu arada Amerikan sokaklarında ve üniversite kampüslerinde de tartışıyorum ve bunların bir kısmını yotube’teki kanalımda paylaşıyorum.

Ateistler ve monoteistler tarih boyunca en çok zulme uğrayan azınlıklardır. Rasyonel bir monoteist olarak ateistlerin düşünce ve ifade özgürlüklerini, başkalarına zarar vermemek koşuluyla istedikleri gibi yaşama özgürlüklerini savunmayı bir insanlık görevi biliyorum. Dahası, ateistler, kitlelere Allah ve peygamberler adına uyduruk ve felaketli hikayeler ve iftiralar satan din tüccarlarından çok daha dürüsttürler ve gerçeğe ve hatta fıtratımızda olan islam (barışçılık) prensiplerine çok daha yakındırlar. Türkiye’de cüppelisinden züppelisine, ağlatarak veya güldürerek kandıran din tüccarlarına kadar birçok cemaat ve tarikat lideri en saçma, en çelişkili masalları ve palavraları ve en zararlı dogmaları mukallitleştirip müritleştirdikleri gençlerimizin beyinlerinde açtıkları “hadis, sünnet, rivayet, mezhep, tarikat, cemaat deliklerine” truva atları gibi sokmakta ve onları Kuran’da en çok eleştirilen “tağutun kullarına” yani müşriklere ve münafıklara dönüştürmektedir. İsimleri putlaştırılmış kutsallaştırılmış ölülere ve onların yaşayan vekillerine kul ve köle olan ölü nesiller yetişiyor. Sağdan yanaşan bu sarıklı, sakallı, kaytan bıyıklı, takkeli din adamları tarih boyunca İslam dünyasında en büyük kötülüğü yapmışlardır. Padişahların kardeşlerini öldürme fetvalarından, elfazı küfür listeleriyle insanları söz ve inançlarından dolayı öldürme fetvalarına kadar, cehennemi kadınlarla doldurmaktan ve onları kara çuvallara hapsetmekten kölecilik kurumunu onaylamaya kadar… Matbaayı 300 yıl haram etme fetvalarından tarihin en alçak ve zalim firavunlarını haşa Allah’ın Halifesi veya Allah’ın Yeryüzündeki Gölgeleri ilan etmeye kadar… Bu din tüccarlarının ve afyon satıcılarının büyük bir kısmı, son yüzyılda kapitalizme abdest aldırmış, Türk ve İslam sentezi diye bilinen ırkçı ve faşist bir ideolojiyi vaftizlermiş ve ABD-Co emperyalizmine uşaklığı dinler arası diyalog ambalajı ile sunmuştur.

Türkiye’de faaliyet gösteren gerici örgütler, tarikatlar, tekkeler, imam hatip okulları, camiler, ve medreseler  karşısında ateistler ve agnostikler önemli bir denge unsurudur. Muvahhitlere (rasyonel monoteistler) ek olarak gerçek islam’a en büyük hizmeti deistlerin, agnostiklerin ve hatta ateistlerin yaptığına inanıyorum. Ateistlerin Kuran’ın daha iyi anlaşılması için büyük katkıda bulunduğuna inanıyorum. İslam diye halka sunulan müşrik mezhep, tarikat ve cemaatlerdeki felaketli öğretileri ve davranışları ifşa ediyorlar. Ateistler kelime-i tevhid diye bilinen La ilahe illa Allah ifadesinin ilk yarısını savunuyorlar. Ancak hadisçi, sünnetçi, mezhepçi ve tarikatçı müşrikler o ifadenin La’sına bile yanaşmıyorlar. Aksine, bir sürü putlaştırdıkları peygamberler, sahabeler, imamlar, imamcıklar, şeyhler, şeyhcikler, üstadlar, üstadcıklar ile başlıyorlar. Dahası, özgürlük, barış, adalet ve yoksulların hakkı için mücadele vereceklerine hayattan ve realiteden kopuk uyduruk mezhebi kurallarda kılı kırk yararak şeytana hizmet etmektedirler.

Türkiye’de din tüccarlarının, meczupların ve ruhbanların etkisi arttıkça, hem aile ortamında hem okullarda kritik düşünme melekeleri öldürülen, ezberci papağanlar gibi yetiştirilen ve böylece dini ve milli sözler ve sembollerle anında hipnozlanarak transa sokulabilen robotlar veya zombiler üremektedir. Bunlar Türkiye’yi Suudi Arabistan, İran veya Afganistan örnekliğinde gördüğümüz bir cehenneme doğru götürmektedirler. Deistler, agnostikler ve ateistler insanlığın beynine yönelik bu “hurafeci virüslere” karşı önemli bağışıklık ve savunma öğeleridir. İslami Reform hareketinin zafere ulaşması, bireylerin beyinlerini din adamlarının ve politikacıların truva atlarına ve virüslerine karşı Akletme veya Kritik Düşünme Programı ile donatmaları ile mümkündür.  Ateistler bu programın geliştirilmesi işinde önemli bir katkıda bulunuyorlar. Teoloji Sempozyumu bu konuda önemli bir adımdır. Dekart, “Düşünüyorum öyleyse varım” dedi. Bense “İki kez düşünüyorum; bu yüzden inanmıyorum,” diyorum.

Dogmalar

Zihinlerimizi ve beynimizi nasıl koruyabiliriz? Bizi kibirli kötü insanlara dönüştüren uyuşturucu fikirlerden, özellikle de dogmalar ve aşırı milliyetçilikten koruyacak doğuştan gelen bir sisteme sahip miyiz? Evet sahibiz: Mantığımız; genellikle kalabalıklar, satıcılar, politikacılar ve din adamları tarafından hipnotize edildiğimizde yolunu bulan en zararlı virüsleri bulup bizi onlara karşı koruyan bir programdır.

Aslında beynimizin doğuştan gelen ve akıl yürütme veya mantık olarak adlandırılan bir antivirüs programı vardır.[1] Fakat, ne yazık ki bu program sıklıkla yanlış fikirlerin, dogmaların, ön yargıların ve çelişkili öykülerin saldırısına uğrar. Beşikteyken dinlediğimiz peri masallarından ibadet yerlerinde işittiğimiz kutsallık maskesine bürünmüş gülünç öykülere kadar her daim yalanlarla besleniriz. Romanlar ve hikâyeler her zaman en çok satılan kitaplardır. Meslekleri tamamen uydurulmuş karakterleri canlandırmaya dayanan aktörlere tanrı ya da tanrıçalar gibi davranılır. Onlar göktaşlarıdır ve bu yüzden ‘yıldız’ olarak adlandırılırlar. Aynı şekilde, politikadaki ve günlük hayatımızdaki yalancıları da ödüllendiririz. Dostlarımızın bize gerçeği gösteren aynalar olmasını istemediğimizden burnumuzun üzerinde ketçap lekesiyle dolaşmayı tercih ederiz.

Beş altı yıl önce, Kuran’ın İngilizce çevirisini yaparken İMAN kelimesini “inanmak” yerine “gerçeği takdir etmek” veya “gerçeği onaylamak” anlamına gelen “acknowledgement” ile çevirmeye karar verdim… Akıllarını taklit sepetine koymadan okuyanlar Kuran’daki İMAN ile ZAN arasında büyük fark olduğunu hemen öğrenirler. Bugün uydurma dinleri ve mezhepleri izleyen tüm papazlar, hahamlar, rahipler, imamlar, mollalar, keşişler inanmak kelimesini Kuran’ın epistemolojik olarak reddettiği ZAN etme, yani körü körüne inanma anlamında kullanmaktadırlar ve böylece kalabalıklara en saçma hikayeleri ve öğretileri kutsal gerçekler olarak yutturabilmektedirler.

  • Üçlemede çelişkiler görüyorum; bana 1 + 1 + 1 = 3 formülü çelişkili geliyor.
  • Aklını kullanma; inan.
  • Reenkarnasyon inancının delilleri ne? Bu inanç, kast adı verilen sömürü sistemini ayakta tutmak için uydurulmuş gibi…
  • Aklına güvenme; inan.
  • Papa’nın hatasız olduğuna inanmakta güçlük çekiyorum.
  • Sorgulama; inan.
  • Muhammed peygamber gibi bir dahinin okuma yazma bilmediğini, ve bunu Kuran’ı 23 yıl boyunca dikte ettirirken bile sürdürdüğünü, 28 Arap alfabesini öğrenemeyecek kadar zekasız olabileceğini sanmıyorum.
  • Aklını putlaştırma; inan.
  • Muhammed peygamberden ikiyüz üçyüz yıl sonra derlenen ve yüzlerce çelişki içeren rivayetlere nasıl güvenebilirim? Buhari’ye veya Ebu Hureyre’ye niye güveneyim?
  • Sorma, sorgulama; inan.
  • Kuran niye Allah sözüdür? Edebi mucizeyse onun kriterleri nerede? Deliller ne?
  • Düşünme, aklını kullanma. Sadece iman et.
  • Kuran’da yer almayan ve rivayetlere göre Muhammed peygamberin vefatından sonra Aişe’nin yatağının altında deriye yazılı olan “taşla öldürme” (recm) ayetlerini aç bir keçi yiyerek neshetmiş ve böylece mushaftan çıkmış ama hükmü baki imiş. Bu hikayeye niye inanayım?
  • Keçi kutsal! Sorgularsan kafir olursun!
  • Allah adil ve her şeye gücü yeten bir Yaratıcı ise niye bizi “affedebilmek” için masum oğlunu öldürsün? Allah dilerse niye böylesine bir haksızlığı ve işkenceyi yapmadan affedemesin?
  • Aklını kullanma, sorgulama. Yoksa kafir olursun. Sadece inan.

İnanmak aslında en yakındaki, en şatafatlı veya en şamatalı kalabalığa uymak için kullanılan bir örtmecedir (euphemism). Nasıl ki her ülkenin hükümeti şeytani icraatlarını halkın vicdanından gizlemek için usturuplu dil kullanıyorsa, örneğin Amerika’daki büyük şirketler ve elit tabakadan oluşan oligarşi fakir ülkelere karşı uyguladıkları emperyalist politikanın kanlı icraatlarını, savaşlarını, işgallerini, kukla rejimlerini, talanlarını, işkencelerini ve katliamlarını kulağa hoş gelen sözcükler ile, korku ve vatanperverlik hormonları salgılatan ifade ve semboller ile Amerikan halkını manipüle etmek için nasıl kullanıyorsa, din adamları da uydurdukları din ve mezhepleri için kutsallaştırılmış “iman” yoluyla normal insanları mukallitlere ve müritlere dönüştürebiliyorlar.

Akıl, Bilim ve Felsefe Düşmanları
Bazı Sünni ve Şii Din adamlarına Göre Dünya Hala Dönmüyor!

Abdul Aziz Bin Baz, otuz yıldan fazla bir süre Dini Âlimler Üst Konseyi’nin başkanı olarak Suudi Arabistan’ın baş vaizi olarak görev yaptı. Kadınların araba kullanmasının yasaklanması dâhil Suudi Arabistan’daki birçok geriletici ve baskıcı yasalara çok önemli etkileri olmuştur. 1975’te Bin Baz’ın yazdığı bir kitabın kapağında şunlar yazıyordu: “Dünyanın Sabit, Güneş’in Hareketli Olduğu ve Gezegenlere Gitmenin Mümkün Olduğuna Dair Bilimsel ve Hadis Kaynaklı Kanıtlar.” Kitabı yayımlayan bir yayınevi değil, Medine İslam Üniversitesi’ydi. O kitapta Bin Baz yeni gördüğü, daha doğrusu duyduğu ve üzüldüğü, insanların dünyanın döndüğünü söyledikleri bir dedikodudan şikâyet etmektedir ve o dedikoduya bir son vermek niyetindedir. Birkaç hadis ileri sürdükten sonra, Bin Baz, dünyanın döndüğünü iddia edenlerin kâfir olduğunu ve şayet buna inananlar Müslümansalar mürted konumuna geleceklerine dair bir fetva verir. Lakin Suudi Sünni liderler bu kadarıyla yetinmeyerek fetvanın, “Dünyanın döndüğüne inanan bir Müslüman’ın yaşam ve malları üzerindeki haklarını kaybederek öldürülmesi gerektiğini” de kapsadığını açıklarlar. Aynı vaiz, 38 ülkeyi temsilen Sünni din adamlarının bir araya geldiği Salman Rüşdi konusunu ele alan konferansa da başkanlık etmişti. O zamanlar Suudi Arabistan, İslam dünyasına liderlik etme konusunda İran’la rekabet halindeydi ve bu, o günlerin en sıcak tartışma konusuydu. Konferanstan, 19 Mart 1989 yılında Salman Rüşdi ve Reşad Halife’nin mürted olduklarını ilan eden bir fetva çıktı. Batılılar Rüşdi’yi tanıyordu ama ikinci bahsedilen isimden çoğu Batılının hiç haberi yoktu. Modern reformist hareketin lideri ve Kuran’daki matematiksel sistemin kâşifi Reşad Halife bu fetvadan bir yıldan az bir zaman sonra, 31 Ocak 1990’da Tucson, Arizona’daki mescidinde El Kaide’yle bağlantılı bir grup terörist tarafından katledilecekti.

Bin Baz, kitabında, dünyanın sabit olduğunu ileri süren iddiasını savunmak için birkaç hadis ve ayetten alıntı yapıyordu. Dünyanın döndüğüne inanan mürtedler için ölüm cezası hükmünü verdikten sonra bilimsel delil olarak da aşağıdaki mantığı ileri sürüyordu:

“Eğer iddia ettikleri gibi dünya dönüyorsa, bu durumda ülkeler, dağlar, nehirler, denizler, ağaçlar velhasıl hiçbir şey sabit olmazdı ve insanlar batıdaki ülkeleri doğuda, doğudakileri de batıda görürlerdi. Kıblenin yeri de sürekli olarak değişirdi. Özetle, gördüğünüz gibi, bu iddia birçok açıdan yanlıştır. Ama sözlerimi uzatmak istemiyorum.”

20. yüz yılın sonuna doğru Sünni bir ülkenin “üniversitesi” ülkenin en yüksek rütbeli din adamının yazdığı böylesine zırva bir kitabı yayınlayabiliyordu.  Osmanlı İmparatorluğu din adamlarının yaklaşık 300 yıl kadar matbaanın ülkeye girmesini ve kullanılmasını yasakladığını düşününce, sözde Müslüman ülkelerinin sosyal, siyasal, bilimsel ve teknolojik gelişmeler bakımından medeniyetin bu kadar gerisinde kalmalarının sebebi netleşiyor.

İbn Kesir Kuran ayetlerini hadislere güvenerek açıkladığı için popüler bir Kuran tefsircisidir. İbn Kesir (ö. 1372)  kendi adını taşıyan klasik tefsirinde 2:29 ve 68:1 ayetleri üzerine aşağıdaki yorumu yapar. Bu yorumu için sözde sahih Sünni hadis kitaplarından biri olan Abu Davud (ö. 888)’dan alınan bir hadise güvenir:

“İbn Abbas, Wasil b. Abd al-Ala al-Asadi- Muhammad b. Fudayl- al-Amash- abuZabyan- ibn Abbas vasıtasıyla hepinize şöyle buyurdu: Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra Allah kaleme, “Yaz” dedi. Bunun üzerine kalem “Ne yazayım, efendim” diye sordu. Allah, “Önceden belirlenmiş şeyi yaz,” dedi. Ve devam etti: ve kalem önceden belirlenen ve saati gelmekte olan şeyi yazmaya başladı. Sonra Allah su buharını kaldırdı ve gökleri ondan ayırdı. Ve sonra Allah balığı (nun) yarattı ve dünya balığın sırtına serildi. Dünyanın sarsılması balığı tedirgin etti. Dağlar vasıtasıyla dünyanın sarsıntısı durduruldu ki dağlar dünya üzerinde gururla durmaktadır.”

Ebu Davud, El Teberi (ö.1516), Bin Baz (ö.1995) gibi yukarıdaki hadise inananların, anlatanların, o hadisleri toplayanların ve yorumcuların entelektüel seviyesini görünce, Muhammed’in 25:30 ayetinde geçen sözü neden söylediğini anlamak kolaylaşıyor. “Elçi dedi ki: Ey Rabbim benim halkım Kuran’ın terk etti.”

Evrim Teorisi

Islamic Theory of Evolution - ShanavasAslında tarihi belgeler Darwin’in (1809-1882) ve dedesi Erasmus Darwin’in evrim konusunda, kendilerinden yüzyıllar önce yaşayan islam bilginlerinin eserlerinden etkilendiğini gösteriyor. Dostum Dr. T. O. Shanavas, Creation and/or Evolution: an Islamic Perspective adlı kitabının 6’ıncı bölümünü buna ayırıyor.

Örneğin, Amerikan Kimyacılar Derneğinin ilk başkanı ve New York Üniversitesinin rektürü, Darwin’in çağdaşı John William Draper, The Conflict Between Religion and Science adlı kitabında evrim teorisinin batı kökenli olduğu varsayımını reddediyor ve evrim teorisinin Müslüman okullarında yüzyıllar önce okutulduğunu ve hatta Müslümanların evrimi çok daha geniş kapsamlı düşündüklerini, minarelleri ve inorganik maddeleri bile evrim olayına dahil ettiklerini tartışıyor.

Will Durant adlı Amerikan tarihçisi de ünlü filozof Ali İbni Sina (980-1037) ve Ebu Bekir Muhammed El-Razi‘nin (844-926) tıp ile ilgili kitaplarının ve görüşlerinin ortaçağ Avrupasında üniversitelerde yüzyıllar boyu ders kitabı olarak kullanıldığı gerçeğini anımsatıyor ve 1395 yılında Paris Üniversitesinde el-Razi’nin Kitab el-Havi adlı eserinin kullanılan dokuz kitaptan biri olduğunu bildiriyor. Aynı kitap, Avrupa’da Avicenna olarak tanınan İbni Sina‘nın bilimler ansiklopedisi olan Qanun fil Tibb adlı kitabının Montpellier ve Louvain üniversitelerinde 17’nci yüzyıl ortalarına kadar temel ders kitabı olarak okutulduğunu bildiriyor. Avrupa’da tıp bilimini etkileyen evrimci iki önemli Müslüman bilim adamı daha var: Batı’da Abubacer olarak bilinen Ebu Bekr ibn Tufeyl (1107-1185) ve Averroes olarak tanınan ünlü filozof Ebu el-Velid Muhammed ibn Rüşd (1126-1298).

Shanavas, yukarıda ismini verdiğim kitapta daha birçok belgeye yer veriyor. Örneğin, sosyolog tarihçi Ibni Haldun‘un (1332-1406) ünlü Mukaddime’si minerallerden başlayan bir evrimi savunur. Minareller evrimleşerek çekirdekli ve çekirdeksiz bitkiler oluştururlar. Bitkiler hurma ağacı ve asma ile zirveye ulaşıp hayvanların ilk evresi olan salyangoz, kabuklu deniz hayvanlarıyla gelişir. Çeşitlenerek artan hayvanlar yaratılışın yavaş işleyen evreleşmesi sonunda bilinç sahibi ve düşünme yeteneğine sahip olan insana dönüşüp zirveye ulaşıyor. Ibni Haldun’a göre insanlığın ilk evresine maymunlardan erişiliyor. İbni Haldun Mukaddime’sinde evrim olayını bilimsel bir dil kullanarak anlatıyor ve varlığın aslının (yani genetik yapısının) çeşitli değişikliklerden (mütasyonlardan) geçerek bir cinsten diğer bir cinse evrimin gerçekleştiğini savunuyor. Ortaçağ’da dünyanın bilim meşalesini ellerinde tutan Müslüman bilim adamlarının evrimi ilahi bir sistem olarak kabul etmekte hiçbir çekinceleri olmamıştır. Örneğin, İbni Haldun insan cinsinin kökeni hakkındaki bir paragraftan sonra Allah’ın sünnetinin (yasasının) değişmeyeceğini bildiren bir ayeti anımsatıyor.

Bunlara ek olarak, batıda Alhazen olarak bilinen ünlü optik bilimcisi Muhammed el-Heysam (965-1039) optik bilimini incelediği Kitab-al Menazir adlı eserinde insanların mineraller, bitkiler, hayvanlar ile süren evrelerin bir sonucu olarak yaratıldığını savunur. İbni Arabi (1165-1240), Celaleddin Rumi (1207-1273) gibi ünlü tasavvuf liderleri de evrim teorisini savunmuşlardır. Geolog El-Biruni (973-1048) Kitab el-Jamahir adlı eserinde insanlığın basit organizmaların doğal ayıklama yoluyla uzun yıllar süren evreden evreye gelişimleri sonucu oluştuğunu tartışır.

Katolik Kilisesini İzleyen Bazı Sünni ve Şii Din adamlarına Göre Adem Paraşütle İndi

Maalesef, Gazali ve benzeri hadisçi sünnetçi rivayet mukallitlerinin etkisi arttıkça İbni Haldun, İbni Sina, İbni Rüşt gibi müslüman bilimadamları zındık olarak tanıtılmaya başlandı.

Bir zamanlar, Katolik kilisesinin Kopernik ve Galileo’nun dünya yerine güneşi merkeze oturtan modele Allah adına açtığı savaşın bir benzeri şimdi de Darvin’in geliştirdiği evrim teorisine karşı açılmış bulunuluyor. Müritlerinin yazdığı veya sağdan soldan aşırarak derlediği kitapların üzerine kendisine sonradan yakıştırdığı Harun Yahya ismini koyan Adnan Oktar adlı mehdi özentisi şeyhin Allah adına, İslam adına evrim teorisine karşı açtığı savaş maalesef konu hakkında pek bilgisi olmayanları etkilemektedir.

İki yıl önce bu konuda felsefi bir makale yazmaya karar verdim. Orijinalini İnglizce yazdığım makalemin başlığı:  The Blind Watch-watchers or Smell the Cheese: An Intelligent and Delicious Argument for Intelligent Design in Evolution. (Kör Saat İzleyicileri veya Peyniri Kokla: Evrimde Akıllı Tasarım için Zeki ve Lezzetli bir Tartışma.). Akıllı tasarımın evrimin her anı ve noktasında kendini gösterdiğini tartışan İnglizce makalemi Quran: a Reformist Translation adlı Kuran çevirisinin arkasına ekledim. Bu makalenin Türkçesi, Ozan Yayıncılık tarafından yakında yayımlanacak olan felsefi makalelerimi içeren kitapta yer alacak inşallah.

Neden birçok insan maymundan evrimleşmeyi hazmedemiyor? Pis kokan bir damla meni ve yumurtacıktan, kurbağa gibi bir fetusten, altına pisleyen ve gördüğü herşeyi ağzına sokan bir bebekten evrimleşmeyi kabul ediyorlar da sevimli bir şempanzeden evrimleşmeyi onurlarına yediremiyorlar? Hulusi Başar Çelebi adlı bir arkadaşın 19.org sitesinin Türkçe forumunda 2006 yılında evrim teorisini tartışan bir zincirde evrim teorisini savunduğum için beni şiddetle eleştiren bir arkadaşa cevap olarak astığı bir kaç satırı burada sizinle paylaşmak isterim:

“Tabuları yıkmak mı, yoksa tabuları korumak mı daha ciddi iş? Maymun ya da yılan ya da kedi ya da sinek… Ne kadar aşağılık mahlûklar değil mi? Leş gibi kokar, leş gibi yerlerde dolaşır. Aman mideciğim bulandı. İnsan ise cisim olarak istisna he mi? Misk-ü amber ve-l çember kokar durur. Bambaşka malzemeden imal edilmiş. Kılsız, tüysüz, hormonsuz, kokusuz, berrak, süt dök yala yani. Cesetleri de gömme, al ciğerini as duvara gözün gönlün açılsın. Vay be nasıl bi saplantıymış bu. Hepsinin ham maddesi birdir. Bu da bir ayettir ama görene. Darwin’i geç, materyalizmi geç, madem beğenmiyorsun. Ama evrim bir hakikattir. Milyonlarca yıldan beri mutasyon geçiren bütün canlılar şekil de karakter de değiştirmiştir.”

Maymunlardan genetik olarak miras aldığımız ilkel hormonlarla tepki göstereceğimize, aşağıdaki ayetler üzerinde düşünüp akledelim. Hormonlarla akledilmez. Cahili olduğumuz konulara hormonlarla veya taklidi normlarla tepki göstererek de akledilmez. Bu tür tepkiler olsa olsa maymunlaşmaya doğru gerileşmemize sebep olur:

15:26 İnsanı, kurumuş, yıllanmış balçıktan yarattık.

Yaratıcının mikroskobik canlılarda başlattığı biyolojik evrelerin ilk belirtileri balçık katmanları arasında başladı. Balçık geosedik olarak sekizyüzlü ve dörtyüzlü dizilen bir atomlar şebekesinden oluşur. Sekizyüzlü ve dörtyüzlü birimler sıkıca paketlenmedikleri için birbirlerine göreli olarak kayma özelliğine sahiptirler. Moleküler yapısındaki bu esneklik, balçığın birçok kimyasal reaksiyona katalizör olmasını sağlar. İnsanlar balçık katmanları arasında milyonlarca yıl önce başlayan organik hayatın en gelişmiş meyvesidir.

24:45 ALLAH bütün canlıları sudan yaratır. Onlardan kimi karnı üzerinde hareket eder, kimi iki ayakları üzerinde hareket eder, kimi de dört ayak üzerinde hareket eder. ALLAH dilediğini yaratır. ALLAH her şeye gücü yetendir.

Milyonlarca yıl önce iki ayak üzerinde yürümeye başlayan memelinin iki ayak üzerinde yürümeye başlaması, beynin gelişmesi ve insan haline dönüşmesi için kritik bir nokta olarak değerlendirilir. İki ayak üzerinde yürümek ilk başta basit bir ayırım gibi gözükse de Homo Erektus’un alet kullanmasında ve beyninin gelişerek bilinç sahibi olmasında, yani Homo Sapien’in (Adem’in) yaratılmasında önemli bir role sahiptir.

29:19   ALLAH’ın yaratılışı nasıl başlatıp, nasıl tekrarladığını görmediler mi? Bu, elbette ALLAH için kolaydır.

29:20   De ki, “Yeryüzünü dolaşın ve yaratılışın nasıl başladığını görün.” Sonra, yine ALLAH (ahiretteki) son yaratılışı başlatacaktır. ALLAH’ın her şeye gücü yeter.

Arkeolojik araştırmalar, yaratılışın mikroskobik organizmalardan başlayarak, genetik mutasyon ve doğal seleksiyon metotlarıyla evrimleştiğini gösteriyor.

71:14   Oysa sizi evreler halinde yaratan O’dur.

71:15   ALLAH’ın yedi göğü tabakalar halinde nasıl yarattığını görmez misiniz?

71:16   Ayı bunların içinde bir ışık, güneşi de bir lamba yaptı.

71:17   Ve ALLAH sizi topraktan bir bitki olarak bitirdi.

Evrim, Tanrı’nın düzenlediği, bitkiden başlayıp insana kadar yükselen harika bir sistemdir. Nuh peygamberle birlikte biz insanların son bir evrim daha geçirdiği anlaşılabilir.

7:69 “Sizi uyarmak amacıyla Rabbinizden bir mesajın aranızdan bir adama gelmesine mi şaştınız? Nuh’un halkından sonra sizi halifeler yaptığını ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldığını hatırlayın. Başarmanız için ALLAH’ın nimetlerini düşünün.”

İnsanların Allah’ın halifesi olamayacağını, halifenin Kuran’daki anlamının “izleyen” veya “daha sonra gelip egemen olan” olduğunu, meleklerin Adem’in yeryüzünde yaratılışından önce yeryüzünde kan döken vahşi bir cinsin varlığını bildiğini düşünürsek aşağıdaki ayet bu konuda ilginç ipuçları verir:

2:30 Rabbin, meleklere şöyle demişti: “Yeryüzüne bir halife yerleştireceğim.” Melekler de: “Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yerleştireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,” dediler. “Bilmediğinizi Ben bilirim,” dedi.

Bu arada, evrim teorisine yönelik eleştiriler yapan Hristiyan kaynaklarından aparılıp derlenen kitaplarla İslam’a en büyük ihanetlerden birisini işleyen cemaatlere de değinmek istiyorum. Bunların başında, varlıklı ailelerden genç yaşta kapılan müritleri iliklerine kadar sömürmekle tanınan ve masonlardan çok daha gizli çalışan bir tarikatın fiyakalı pozlar veren, bir zamanlar paranoyak raporu alarak askerlik görevini erteleyen ve mehdilik hayalleriyle yaşayan şeyhi Adnan Oktar’ın müritleri gelmektedir. Müritlerin gece gündüz çalışarak derlediği ve kozmetik yönleriyle, fiyakalı kapakları ve kâğıtlarıyla ilgi çeken kitaplardaki referansları anlayamayacak ve hatta okuyamayacak kadar yetersiz bir şeyhin uydurma ismine, Yahya Harun’a mal edilen kitaplar bilime karşı cahili bir savaş açmışlardır. Evrim teorisini sadece o kitaplardan öğrenenlerin cahili refleksleri gıdıklanmakta ve konu hakkında yanlış bilgiler ve yorumlarla kandırılmaktalar.

Akıllarını Kullanmayanlar Pisliğe ve Rezalete Mahkum Edilir (10:100)

Tirnak kesme adabiYakın bir arkadaşımız hakkında anlatılan herhangi bir hikâyeyi büyük olasılıkla sorgularız; ama Allah hakkında uydurulan hikayeleri sorgulamayı şeytani bir tavır olarak reddederiz. Nitekim şeytanlar inanç adı verilen bu hap yoluyla Allah hakkında milyonlarca uydurmayı ve hurafeyi insanlara kilise, cami ve ibadethanede Allah’ın dini ve mezhebi diye yutturmaktadır. En saçma ve en tutarsız hikayeler Allah adına, peygamberleri adına anlatılınca her nedense insanların büyük çoğunluğu birden bire salaklaşmaktadır. İnanç adı verilen şeytani propaganda yöntemiyle milyonlarca kişi hipnoz edilebiliyor. Hem de canlarını ve mallarını kurban edebilecek kadar fanatik taraftarlara dönüştürülebiliyorlar.

Kuran, İMAN işleminin bir zan, bir sanı değil; delile, bilgiye ve akıl yürütmeye dayanan mantiki bir işlem olduğunu, bir kanaat ve takdir işi olduğunu bildirir. Epistemoloji ve bilimsel metod Kuran’da en çok vurgulanan ve en başta önem verilen konudur. Örnegin, şu ayetlere bakabilirsiniz: 17:36; 10:100; 39:17-18; 41:53; 42:21; 6:114-116; 10:36; 12:111; 20:114; 21:7; 35:28; 38:29.

Quran: a Reformist Translation adlı İngilizce çeviride bu konuyu detayıyla tartıştım ve “belief” veya “faith” kelimesini ve türevlerini neden “Acknowledgment” olarak çevirdiğimi savundum. MESAJ çevirisinin en son düzeltisinde İnanmak kelimesinin türevlerini Gerçeği Onaylamak olarak çevirdim. Örneğin, Mümin kelimesini, sorgulamadan inanan anlamına gelen İnanan olarak değil, Gerçeği Onaylayan olarak çevirdim.

Kuran düzinelerce ayette sürekli olarak aklımızı kullanmamızı teşvik eder. Akıllarını kullanmayanların pisliğe ve perişanlığa mahkûm olacağını bildirir. Akıl, bizimle Allah arasında irtibat kuran ve Allah’ın sözlü mesajını takdir etmemizi sağlayan en büyük nimettir. Akıl ile Hevayı, yani mantıksal düşünme ile duygusal davranmayı birbirine karıştıran sahtekarlar maalesef bizi Allah’a ulaştıracak tek araç olan aklı kötülemek için bir sürü propaganda sloganları ve hapları icat etmiş ve örneğin “aklı putlaştırmak” gibi bir saçmalığı halk arasında yaymıştır.

“İslam akıl dini değil, nakil dinidir” safsatası da yine sahtekar din adamları tarafından uydurulmuş ve maalesef “kör taklitçiler” olmakla övünebilen akılsızlar tarafından sık sık kullanılmaktadır. Hristiyanlık tarihinde 325 yılında İznik Konsülünü yöneten Tertullian gibi dogmatik yobaz Tertullian ile zirveye çıkan ve yüzyıllar boyu devam ederek Hristiyanlığı karanlığa ve kana mahkum eden dogmatizm ve yobazlık maalesef isimleri Sünnilerce putlaştırılan binlerce dinadamı, örneğin İbni Hanbel ve Gazali tarafından felsefeye ve akletmeye karşı açılan savaş ile halkı Sünni ve Şii olan ülkelerde devam etmiştir.

Felsefenin İflası” başlığı altında ilkel bir felsefe ile felsefeyi çürütmeye çalışan Gazali adındaki mukallid İhya-i Ulumud Din, yani Din İlimlerinin Diriltilmesi adlı kitabında parmakları şereflilikten şerefsizliğe doğru sıraya koyarak Allah ve elçisi adına tırnak kesmenin felsefesini yapabilecek ve bu konuda din uyduracak kadar becerikli bir akılsızdı!

Akıllarını kullanmayarak hayvanlaşmış tipler, saçma sapan ve çelişki dolu dini rivayetleri sorgulayanları hemen, “Sen aklını putlaştırıyorsun” diye suçlarlar. Kuşkusuz bu suçlamanın ardında gizli veya açık tehdit te vardır. Hani, “Sen aklını kullanıp bizim dedelerimizden miras aldığımız bu rivayetleri ve doğmaları sorgularsan seni aforoz ederiz, gücümüz yeterse seni döveriz ve hatta öldürürüz!” Akıl düşmanı haline getirilen bireyleri din, mezhep, tarikat veya cemaat denilen ahırlara sokarak koyun sürüleri gibi güdebilen insanlardan ve cinlerden oluşan şeytanlar, maalesef bu desiseyi Allah’ın dininin yani sisteminin bir metodu olarak sunmaktadırlar. Ancak, Kuran bu kafa yapısını birçok ayette eleştirir. Tarih boyunca Allah elçilerinin özgürlüğe, rasyonel düşünmeye, barışa, adalet ve erdeme çağıran mesajına karşı hep bu sürüleşmiş tiplerin karşı çıktığını görürsünüz. İşin ilginci, Allah elçilerinin en büyük düşmanları çağdaşları din adamları ve onları akılsızca izleyen kör taklitçilerdir. İnsanları koyun sürülerine çeviren bu beyin kirletme ahırlarını her ülkede, her dinde ve mezhepte bulabilirsiniz. Dünya işlerinde alabildiğine rasyonel hareket edebilen, ancak konu Allah’a gelince birden bire şapşallaşan birçok şizofrenik kişi biliyorum.

Bu arada, akıllarını şeytanlarının, şeyhlerinin veya müçtehitlerinin sepetine koyarak akla alerji duyanların aklın kullanılmasını engellemek ve eleştirmek için başvurdukları tartışmalardan birine değinmek isterim burada. Maymunlar gibi mukallitleşen bu kişiler akıllarını kullanmak isteyen insanlara “aklını putlaştırıyorsun” suçlamasında bulunurlar sık sık.

Akla kulluk etmek nasıl oluyormuş? Aklı kullanmak, doğruyu bulmaya çalışmadır, akletmek Allah’ın bize bahşettiği mantık programını heva ve hevesle çarpıtmadan kullanmak demektir. Şimdi suçlamadaki AKLI KULLANMAK kelimesinin anlamını yerleştirelim ve soralım:

“Doğruyu bulmaya çalışmak ile doğruyu bulmaya çalışmaya kulluk etmek arasında ne fark var?” veya “Allah’ın bize bahşettiği mantık programını heva ve hevesle çarpıtmadan kullanmak ile Allah’ın bize bahşettiği mantık programını heva ve hevesle çarpıtmadan kullanmaya kulluk etmek arasındaki bir fark var mı?” Akılsızca sorulmuş saçma sapan bir soruya verilecek cevap da saçma sapan, yani akılsızca bir cevap olur.

Evrenin Yaratıcısı akıllarını kullanarak yaratılıştaki ayetlerini inceleyen bilim adamlarını bilgi ve teknoloji ile ödüllendirir. Eğer bir mesaj veya bir kitap benzeri bilimsel yöntemi ve kritik düşünmeyi teşvik etmiyorsa ve öylesine bir sorgulamaya dayanamıyorsa o zaman o mesaj ve kitap Evren’in Yaratıcısına ait olamaz. Tabi ki o Yaratıcıyı kendimiz gibi şizofrenik bir kişiliğe sahip olmakla iftira etmiyorsak.

İslam Akıl Dinidir. Akılsız Nakil Şeytandandır

Akıl istikamet verendir, duygular o istikamette sana hız katar sadece. İnsan vücudunu iki atın çektiği bir at arabasına benzetir. İnsan vücuduna at arabasına benzeten Aristo’ya göre biyolojik ve psikolojik duygular arabayı çeken atlara benzer ve arabayı süren adam da akıl gibidir. Allah’ı tanıma, doğruyu bulma için bize verilen en önemli nimet olduğunu ve aklın hiç bir ayette eleştirilmediğini, kullanılmasının sınırlandırılmadığını hatırlatmak isterim.

Ancak, Kuran’da KALP olarak ifade edilen ÖZ, yani NİYET ayrı bir fakülte… Selim olmayan bir kalp, hak yerine kısa vadeli menfaatler için egoyu ön plana çıkaran marazlı bir kalp, akıl yürütmenin sağlıklı kullanılmasını engelleyebilir veya sınırlayabilir. Aklımızı, duygularımızla bulandırmadan kullanmalıyız… Duygularımız akıllı bir sürücünün emrinde koşan atlar gibi olmalı.

İslam dünyasının politik, sosyal, ekonomik ve teknolojik alanda geri kalmasının temel nedeni Allah’ın en büyük vergisi olan akletmeye kurumsal olarak yüzlerce yıldır sistematik bir ihaneti işlemiş olmasıdır… Bu ihanetin hadis, sünnet ve mezhep adına kutsallaştırılması ve kültürün bir parçası haline getirilmesi tahribatı çok daha derinleştirmiş bulunuyor. Öyleyse İslam Dünyasının en büyük sorunu eğitimde ilkokul veya ortaokuldan başlamak üzere Kritik Düşünme ve Felsefe derslerinin müfredata zorunlu ders olarak eklenmesi ile çözülebilir.

Kuran hem Müşrik Din adamlarına hem de Ateistlere meydan okur

1974 yılında gerçekleşen büyük haberin bir tecellisi olarak 1986 yılında dinimi sadece Allah’a özgülediğim günden beri çeşitli din, mezhep ve tarikatların ve çeşitli ateist grupların liderleri ile konuyu mektupla, makale ve kitaplarla veya yüzyüze tartıştım. Bunların bir kısmını Türkçe ve İngilizce kitaplarımda, bir kısmını www.19.org sitesinde bir kısmını da Youtube’te bulabilirsiniz.

Yüzyüze veya medya yoluyla tartıştığım kişilere birkaç örnek vermek gerekirse: Eski Diyanet işleri başkanları Dr. Tayyar Altıkulaç ve Dr. Süleyman Ateş, Sadrettin Yüksel, Ali Ünal, Ali Bulaç, Hekimoğlu İsmail, Hüseyin Hilmi Işık,  Dr. Fethullah Gülen, İngiltereli vaiz Abu Eesa, New York’lu imam Shamsi Ali, Abdulaziz Bayındır, Mustafa İslamoğlu ve daha nice Sünni din adamları ve yazarlar ile tartıştım. Robert Spencer, Bill Warner, Ali Sina gibi nice Amerikalı ünlü islam karşıtı yazarlar ile, Turan Dursun, astronom yazar Carl Sagan, Skeptic Organizasyonun başkanı Dr. Michael Shermer, Skeptik Vakfının başkanı James Randi, Amerikan Ateistler Derneğinin başkanı Dr. David Silverman gibi nice ateistler ile tartıştım.

Bu tartışmalarımın sonunda şuna tanık oldum: Nasıl ki İsa’nın tevhit, barış ve adalet mesajını tahrif eden Papa ve papazlar İsa’nın en büyük düşmanları ise Sünni ve Şii din adamları da Kuran’ın en büyük düşmanlarıdırlar. Aklın ışığında SADECE Kuran ile yaptığım tüm tartışmaları dinadamları kaybetmiştir. Bazıları çelişkiye düşerek rezil olmuşlardır, kimileri de tartışmada başarısız olunca kızıp meclisi terk etmişlerdir. Ateistlerden de Kuran’a karşı ciddi bir performans gösterene rastlamadım. (Bak: Running Like Zebras).

Konuşmamın bu son bölümünü şu anda gerektiği gibi sunup tartışmak için vakit yok. Sadece tablolar halinde birkaç sayfa sunacağım ve bunları tüm Sünni, Şii, ve tarikatçı müşriklere ve ateistlere düşünüp incelemeye bir çağrı veya meydan okuma olarak değerlendirebilirsiniz.

Kuran, en çok Okunan, ama en çok İhanet edilen Kitap

“Allah’ın Onaylamadığı Bir Din” (42.21)

Hadis ve sünnet ile Kuran arasındaki çelişkiyi aşağıda görüyorsunuz:

Şeytani Öğretiler Çeliştiği Ayetler
Hadis ve Sünnet 6:19,38,114; 7:3; 12:111; 17:46; 19:64; 31:6; 31:27; 25:30; 45:6; 69:38-47…
Din konusunda akletmeyi, düşünmeyi, sorgulamayı günah saymak. 17:36; 10:100; 39:17-18; 41:53; 42:21; 6:114-116; 10:36; 12:111; 20:114; 21:7; 35:28; 38:29
“La ilahe illa Allah” biçimindeki Kelimeyi Tevhid, yani Birleme İfadesine “Muhammedun Resulüllah” ifadesini ekleyerek Kelimeyi Tesniye yani İkileme İfadesi biçiminde tahrif etmek. “La ilahe illa Allah” veya “La ilahe illa Hu” olarak geçen 29 ayet.3:18; 39:45; 63:1-2.
Kölecilik ve cariyelik gibi en büyük suçlara fetva uydurmak, yasaklamamak. 4:25,92; 5:89; 6:10; 8:67; 24:32-33; 58:3; 90:1-20; 12:39-40; 3:64; 9:31; 12:39-42; 79:15-26; 8:67; 2:57-61; 24:32; 16:75; 90:13
Halifeliğin Kureyş kabilesinin hakkı olduğuna inanmak 42:38; 49:13.
Dinlerinden döneni öldürmek 2:217; 2:256; 4:88-90; 4:137-140; 10:99; 18:29; 88:21,22
Hırsızın elini kesip koparmak 5:38;12:31.
Zina eden evlileri taşlayarak öldürmek (recm) ve bunun için ayet uydurup Muhammed peygamberin vefatından yıllar sonra “kutsal” bir keçiye yedirterek Kuran’dan çıkarmak. 24:2; 4:25; 11:91; 19:46; 36:18; 18:20; 15:9; 74:30; 41:41-42; 9:127; 75:17-19.
Namaz kılmayan Müslümanları dövmek veya öldürmek 2:256; 17:70; 18:29; 20:14; 6:162
Dördüncü kere alkollü içki içeni öldürmek 2:256; 18:29.
Aybaşı halindeki kadını ibadetten men etmek 2:222
Cuma namazını kadına farz görmemek 62:9
Kadının erkekten aşağı olduğunu ve bu yüzden namazda imamlık dahil liderlik yapamayacağını ileri sürmek 49:13
Namaz kılanın önünden eşek, köpek (veya domuz), ve kadın geçerse namazın bozulacağına inanmak 9:71; 33:35; 30:21; 58:1; 49:13
Hadis kitaplarındaki hadislerle kadınları aşağı görmek, onları maymun, köpek ve kargalara benzetmek 9:71; 33:35; 49:13 …
Birden çok bakire kadınla evlenmeye izin vermek 4:3; 4:19-20; 4:127-129.
Kadınları başörtüsü ve peçe giymeye zorlamak, boşanma, miras, gibi sosyal ve bireysel haklarından mahrum etmek 3:195; 4:19,32; 9:71; 2:228, 49:13
Resim, animasyon ve heykel yapmayı haram etmek. Altını, ipeği erkeklere haram etmek 34:13; 42:21; 5:48-49; 6:145-150; 7:31-32; 10:59-60; 18:31; 22.23; 35:33
Köpeklerin, özellikle siyah köpeklerin şeytan olduğuna inanmak 18:18-22; 5:4.
Mezheplere göre farklı hayvanların etini yasaklamak 6:145-150; 16:115-116; 42:21
“En üstün peygamber” olduğunu iddia etmek 2:285
Muhammed’in isminden sonra “sallallahu aleyhi vesellem” deme bidatini sünnet bilmek 2:136; 33:56; 33:43; 9:103.
Günahsız olduğunu iddia etmek 4:79; 9:117; 33:37; 40:66; 42:52; 66:1; 80:1-10; 93:7.
Mezarını “Kutsal Mescit” kabul etmek, Mekke’deki siyah taşı veya kebenin duvarlarını kutsamak. (1:5; 2:24; 10:106; 6:56; 7:194-197; 18:52; 22:73; 26:69-74; 28:88; 35:14,40; 39:38; 40:66; 46:5; 72:18; 2:149-150; 5:3; 16:120; 22:78; 66:6).
Şefaat (aracılık) yetkisine sahip olduğunu iddia etmek. 2:48,123,254; 6:70,94; 7:53; 10:3; 39:44; 43:86; 74:48.
İsmini namaza ve ezana ilave etmek 20:14; 72:18.
Kelimeyi şahadete ismini ilave etmek 3:18; 37:35; 39:45.
Muhammed ve arkadaşlarının isimlerini mescitlerin kubbelerine ve duvarlarına yazmak 17:110-111; 20:14; 72:18-19; 53:23
At sırtında yedinci göğe çıkıp günde 50 vakit namazı 5’e indirmek için altıncı gökte ikamet eden Musa’dan akıl alarak Allah ile pazarlık yapması biçimindeki Mirac hikayesi 17:1; 53:1-18.
Deve sidiği içmeyi öğütlediğini iddia etmek 7:157.
Halkın gözünü oyduğunu iddia etmek 3:159; 68:4
Otuz erkeğin cinsel gücünde olduğunu iddia etmek 33:21; 18:110; 41:6
Okuma yazma bilmediğini iddia etmek 96:1-5.
Bir Yahudi tarafından büyülendiğini iddia etmek 17:47; 25:8.
Namazın önünden geçen bir çocuğa beddua ederek felçli hale soktuğunu iddia etmek 3:159
Savaşta kadınların ve çocukların öldürülmesini onayladığını iddia etmek. 6:164; 17:15; 35:18; 39:7; 53:38;
Ben-i Kureyza Yahudilerini çoluk çocuk toptan katletti. 59:1-4; 35:18; 61:4; 5:32; 49:11-13.
Peygamberin 53 yaşındayken 9 yaşındaki Ayşe ile evlendiğini iddia etmek. 24:11-12; 68:4
İsa Peygamberin tekrar dünyaya geleceğini iddia ederek Muhammed’in son Peygamber oluşunu inkar etmek. 33:40; 19:30.
Yiyecekler hususunda sayısız yasaklar ve çelişkilerle dolu hükümler 6:145-150; 16:115-116
Sayılı günlerin dışında cehennemin kendilerine dokunmayacağını iddia etmek 2:80-82; 3:23-25.
Birbirini izleyen haram ayları değiştirmek 9:37.
Hac ibadetini birkaç güne sıkıştırmak 2:197.
Zekatı senede bir defaya indirme ve Zekatı kırkta bire yani yüzde 2.5 belirleme 6:141; 7:156; 2:219; 17:29.
Oruç bozmanın cezası olarak 60 gün kefaret cezası icat etme 2:184.
Abdestten, namaz kılmaya, uyumaktan, tırnak kesmeye kadar binlerce kural icat etme 5:101; 42:21; 2:67-71.
Erkeklere altını ve ipeği yasaklamak 5:48-49; 7:31-32; 18:31; 22:23; 35:33.
Resim, müzik gibi güzel sanatları yasaklama 7:32; 42:21; 34:13;
Akrabalara vasiyet etmeyi yasaklama 2:180; 4:11-12
Erkek ve kadının dinsel sorumluluk yaşını cinsel ergenlik yaşlarıyla bir tutmak ve müslüman olmadan ölen ergen çocukların ebediyen cehennemde kalacağını iddia etmek 46:15.
Bazı ayetlerin birbiriyle çeliştiğini ve böylece birbirlerini iptal ettiğini iddia etmek. Örneğin, 2:180; 2:219 ayetlerine inanmama 4:82; 15:90-92; 2:85.
Evlenmesi yasak olan akrabalara bir madde ekleyerek 4:24 ayetini iptal etmek 17:73-75; 69:40-47;
Cinsel organları “sünnet” ettirmek 23:14; 4:119
Kuran’daki kelimelerin anlamını değiştirmek. Mesela, “nebi” ile “resul”, 7:158’deki “ümmi”, 2:106’daki “ayet” kelimeleri… 5:41
Muhammed’in son elçi olduğunu iddia etmek 33:40; 3:81; 33:7.
Namazlarda Fatiha’nın ilk ayeti olan Besmeleyi okumamak, “amin” kelimesini ekleme 1:1-7.
Namazda otururken, Muhammed Peygamber’e, sanki diriymiş gibi ikinci şahıs olarak hitap etmek 35:14,40; 4:101-103; 29:45; 17:110-111; 20:14; 72:18-19
Öğle namazında Fatiha’yı sessiz okumak 17:110.
Mezheplere ayrılmayı rahmet kabul etmek 6:159; 30:32; 23:52-56
Kuran’ın matematiksel mucizesini inkar etmek için Besmelenin 19 harf oluşunu inkar etmek 1:1; 74:30-37

Kuran’ın Matematiksel Sistem:

1927:93 ayeti, Kuran’ın vahyinden sonra, Allah’ın belirleyeceği bir zamanda önemli işaretlerin zuhur edeceğini, 41:53 ayeti ise, gerek ufuklarda ve gerekse insanlık alemi içinde “Zikrin” hak olduğunu kanıtlayacak işaretlerin açığa çıkacağını bildirir. 10:20 ayetinde ise Kuran’ın mucizesinin ileride ortaya çıkacağı anlatılır.

Sayısal Harmoni

1969 yılında, Kuran’da bir matematiksel sistemin var olduğuna dair ilk işaretleri aldık:

  • “Ay” (Şehr) kelimesi Kuran boyunca 12 kez geçer.
  • “Gün” (Yevm) kelimesi 365 kez geçer.
  • “Günler” (Eyyam ve Yevmeyn) 30 kez geçer.
  • “Şeytan” ve “Melek” kelimeleri eşit sayıda 88′er kez geçer.
  • “Dünya” ve “Ahiret” kelimeleri eşit sayıda 115′er kez geçer.
  • “İman” ve “Küfr” kelimeleri eşit sayıda 25′er kez geçer.
  • “Adalet” (Qıst) ve “Zulüm” kelimeleri 15′er kez geçer.
  • “Güneş” (Şems) ve “Işık” (Nur) kelimeleri 33′er kez geçer.
  • Allah’ın “De” (Qul) hitabı ile, melekler, insanlar ve cinler için kullanılan “Dediler” (Qalu) kelimesi eşit sayıda 332′şer kere geçer. (21:112 ayetinin ilk kelimesi “Qale” değil, “Qul” dür. Bazı Kuran nüshalarında yanlışlıkla “Qale” (dedi) biçiminde yazılmıştır.)

Bu matematiksel gerçekleri, Fuad Abdülbakinin ünlü Kuran fihristi olan “El Mucemül Müfehres Li Elfazil Quranil Kerim” ile kontrol edebilirsiniz.

ONDOKUZ: Allah’ın Kâinattaki ve Kitabındaki İşareti

Kuran’ın açılış cümlesi olan Besmele’yi oluşturan harflerin sayısı (1:1) 19 x 1
Besmele’yi oluşturan her sözcük Kuran’da 19’un katı sayıda tekrarlanır 19
İlk kelimenin tekrar sayısı (Ism) 19 x 1
İkinci kelimenin tekrar sayısı (Allah) 19 x 142
Üçüncü kelimenin tekrar sayısı (Raĥman) 19 x 3
Dördüncü kelimenin tekrar sayısı (Raĥym) 19 x 6
Kuran’da Allah için kullanılan yüzden fazla sıfatın sadece dört tanesinin sayısal (ebced) değeri 19’un katlarına eşittir 19
Bir (WAĤiD) 19 x 1
Büyük Lütuf Sahibi (ŹuW AL-FaĎL AL-ÂŽYM) 19 x 142
Yüce (MaJYD) 19 x 3
Toplayan/Yayan (JAMeÂ) 19 x 6
Kuran’daki surelerin sayısı 19 x 6
Dokuzuncu surenin başında yer almayan besmele 27’inci surenin içinde geçerek besmelelerin tüm Kuran’daki sayısını sistemde beklenen sayıya tamamlar 19 x 6
Başında besmele olmayan 9’uncu sureden itibaren 27’inci sureye arasındaki surelerin sayısı 19 x 1
Numaralanmamış 112 besmele dâhil Kuran’daki tüm besmelelerin sayısı 19 x 334
Kuran’ın 29 suresi toplam 14 harfin/rakamın kullanıldığı 29 harf/rakam kombinas-yonu ile başlar ve bunların o surelerdeki tekrar sayıları ortak paydaya sahiptir 19
Sure başlarındaki kombinasyonlarda kullanılan tüm 14 harfi içeren ayetlerin sayısı 19 x 6
Q100 (Qaf) harfi/rakamı ile başlayan surelerdeki Q harfinin tekrarı 19 x 6
Ŝ90 (Ŝad) harfi/rakamı ile başlayan surelerdeki Ŝ harfinin tekrarı 19 x 8
Y10S60 (YaSin) harfleri/rakamları ile başlayan surelerdeki bu iki harfin tekrarı 19 x 15
K.H.Y.A.Ŝ harfleri/rakamları ile başlayan surelerdeki bu beş harfin tekrar sayısı 19 x 42
Ĥ8M40 harfleri/rakamları ile başlayan surelerdeki bu iki harfin tekrar sayısı 19 x 113
Kuran’daki tüm farklı sayıların sayısı 19 x 2
Kuran’da tekrarlanan tüm sayıların sayısı 19 x 16
Kuran’da geçen tüm tam sayıların toplamı 19 x 8534
El-Muddessir (Gizlenen) adlı suredeki 19 sırrının gizli kaldığı kameri yılların sayısı 19 x 74
19 sayısından söz eden 74’uncu suresindeki sırrın keşfediliş yılı 19 74
Sırrın ortaya çıkmasından sözeden 74’uncu surenin ilk cümlesindeki harflerin sayısı 19 x 1
Gizlenen/sır adlı 74’üncü surenin ilk cümlesinin sayısal (ebced) değeri 19 74
Kuran’ın ana mesajı olan Allah’ın birliğini ifade eden BİR (WAĤiD) sıfatının sayısal değeri 19 x 1

Atatürk ve 19

Mustafa Kemal Atatürk 19

Saltanat ve hilafete son veren Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatını kuşatmış bulunan 19 sistemi, 41:53 ayetinde belirtilen işaretlerden biridir. Kuran’dan başka dini kaynak kabul etmeyen müminler, bu işaretin anlamını ve önemini kavramakta zorluk çekmezler. Emevi, Abbasi ve Osmanlı hurafelerini din edinenler ile insanları putlaştıranlar, elbette bu ilahi işareti doğru yorumlayamayacaklardır. Kuran’a göre en kötü insanlar, Allah adına din uyduran hahamlar, papazlar, mollalar, şeyhülislamlar değil mi? (18:15; 29:68; 31:6; 42:21).

Atatürk ismi, Muhammetçi (Muhammedi) ve Atatürkçü çevreler arasındaki politik mücadelede spekülasyonlara tükenmez bir kaynak olmuştur. Amerika’ya göçtüğümden beri, benim Atatürkçü bir İslamcı olduğumu ileri sürenler oldu. Türk basınında Atatürkçü olarak tanıtıldım. Bu nedenle burada şahsi bir açıklama gereği duyuyorum.

Ben tektanrıcı bir müslümanım. Gerçi, cehalet döneminde Hanefi olduğumu iddia ederek kendimi İmamı Ebu Hanife’ye nispet ettim, ve hatta Humeynici bile oldum; fakat hiçbir vakit Atatürkçü olmadım. Dinimi ve hayat felsefemi Allah’tan başka bir isme nispet etmemeye kararlıyım.

Atatürk ismini, yönetici elitlerin oligarşik diktasını sürdürmek için bir tabu olarak kullanan despot ve ırkçı mukallitlerle hiçbir zaman aynı saflarda yer almadım ve inşallah almayacağım da. Türkiye’nin bugünkü vahim manzarası, menfaat şebekelerinin Atatürkçülük maskesi altında icra ettiği talanların ve ortaçağ Arap kültürünü din diye belleyen müşrik din adamlarının ürettiği yalanların bir sonucudur.

Atatürk’ün yaptığı devrimleri genellikle olumlu görüyorum. Atatürk inkılapları, en azından, Kuran mesajının dile getirilebileceği ve dinlenebileceği bir ortam oluşturmuştur. Kendilerini “Allah’ın Gölgesi” olarak bilen zorba halifelerin döneminde “kabağı sevmiyorum” demeniz bile “Muhammed Peygambere hakaret” diye yorumlanıp “mürted” olarak damgalanmanıza yol açabilirdi.

Atatürk’ün hayatındaki 19 sayısının olağanüstü tecellisini ilk basımı 1985’te yapılan İlginç Sorular-1 ve iki yıl sonra Kuran Görülen Mucize adlı kitaplarımda yayımlamıştım. Bildiğim kadarıyla, MKA’nın hayatındaki 19’lar ilk kez Kadircan Kaflı tarafından 1951 yılında Yeni Sabah Gazetesinden yayımlanan bir makaleyle duyuruldu. Oradaki verileri tek tek inceledikten sonra konuyla ilgili araştırmalar yaptım. Samsun, Amasya, Erzurum, Ankara gibi illerdeki müzelerde ve anıtlarda bazı gözlemlerde bulundum.

  • Doğum yılı: 1881 veya 99x19
  • Nüfus kütük numarası: 19
  • Nüfus cüzdanı numarası: 993814 veya 52306x19
  • Politikaya girişi: 1900 veya 100x19
  • Harp okulundan Türk subayları arasından mezun oluş sırası: 19
  • Harp akademisine kaydolduğu devre: 57 veya 3x19
  • Orduya yüzbaşı olarak katılırken sıra numarası: 38 veya 2x19
  • Komutanlık yaptığı ilk piyade alayının numarası: 38 veya 2x19
  • Komutanlık yaptığı ikinci piyade alayının numarası: 57 veya 3x19
  • Albaylığa terfi ettikten 19 sonra komutanı olduğu tümenin numarası: 19
  • Samsun’a çıkışı ve Kurtuluş Savaşını başlatması tarihi: May 19, 1919 veya 101x19
  • Samsun’a çıkarken kendisi dahil Bandırma gemisindeki subay sayısı: 19
  • Mareşal ve General unvanlarını alış tarihi: 1921, Eylül 19
  • Kendisine verilen toplam madalyaların sayısı: 19
  • İlk Büyük Millet Meclisindeki sıra numarası: 19
  • İstanbul Akaretlerdeki evinin numarası: 76 veya 4x19
  • Ölüm tarihi: Kasım 10, 1938 veya 102 x19, 57 yaşında veya 3x19
  • Cenaze nakli ve Cenaze namazı: Kasım 19
  • Cenazesinde çalınan Şopen’in marşının adı ve marştaki nota sayısı: 19
  • Şevket Süreyya’nın Tek Adam adlı kitabına göre bankada bıraktığı nakit miras: 19,000 veya 1000x19
  • Hayatındaki en önemli üç kentin Osmanlıca yazılışlarının Ebced değeri, 19’un katlarıdır: Selanik 171 veya 9x19; Samsun 247 veya 13x19; Ankara 361 veya 19×19
  • İsmindeki harflerin sayısı: Mustafa Kemal Ataturk: 19

Peki, Kuran’ın matematiksel sistemiyle Atatürk’ün hayatının aynı koda sahip olmasını bir rastlantı olarak görenlerin zorları ne? Ya inanmaktan korkuyorlar, ya da imanlarını düzeltmekten…

“Onun gerçek olduğu onlara apaçık oluncaya kadar onlara, ufuklarda ve kendi içlerinde ayetlerimizi (işaret ve kanıtlarımızı) göstereceğiz. Rabbinin her şeye tanık olması yetmez mi?” (41:53)


[1] Yaklaşık on yıldır mantık derslerimde kullandığım ve Amerikan üniversitelerinde en çok rağbet edilen mantık kitabında bu 19 çıkarımın tam listesini bulabilirsiniz: Mantığa Giriş, Irving M. Copi ve Carl Cohen, Prentice Hall, On Birinci Baskı, 2001, sayfa 361 ve iç kapak. [2009’da yayımlanan 13’üncü baskısında sayfa 400-405 ve iç kapak. Kitabın dokuzuncu bölümünün tamamı bu 19 mantık çıkarımının tartışmasına ve mantıksal ifadelerin isbatı için kullanılmasına ayrılmıştır.]

Share