Atatürk ve Kuran
Edip Yüksel
3 Eylül 2014
“Bizim devlet idaresinde ki ana programımız CHP programıdır, bunun kapsadığı prensipler idarede siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır, fakat bu prensipleri gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır, biz ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” (Son Meclis Konuşması, video).
“Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz”
“Türk ulusunun yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda elinde ve kafasında tuttuğu meşale, pozitif bilimdir.” (ATATÜRK, 1933, 10.Yıl Nutku, Söylev ve Demeçleri)
“Ben size manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini inkâr etmek olur.” (Kaynak: ATATÜRK, 1933, Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’e hitaben, İsmet Giritli, Kemalist Devrim ve İdeolojisi)
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler (alçaklar), biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir.” (ATATÜRK, 1923, Adana Nutku, Söylev ve Demeçleri)
1974 yılından önce, yani fetret döneminde yaşayan Mustafa Kemal Atatürk’ün deist olması gayet normal. İslam dini diye din adamlarının sunduğu din aslında hurafeci, gerici, zalim, kadınları aşağılayıcı, çelişkili ve uyduruk Sünnilik diniydi. Allah + Peygamber + Sahabeler + Tabiler + Mezhep imamları + Mezhep alimleri + alimler + alimcikler + şeyhler + şeyciklerden oluşan bir şirketin oluşturduğu bir şirk dini…
Din adamları Kuran ayetlerinin anlamını tahrif etmişlerdi; tefsirler bir sürü çelişkili ifadeler ve hurafeler içeriyordu. Kölecilik ve cariyecilik onaylanıyor, müşriklerin adeti olan taşla öldürme cezası, mürtedin öldürülmesi gibi nice şeytani öğreti tahrifat yoluyla Kuran tefsirlerine sokulmuştu. Kuran’ın öngördüğü istişare yoluyla seçim yerine belli soydan gelen krallara, sultanlara yani firavunlara reaya (koyun sürüsü) olmak öneriliyordu. Mekke müşrikleri gibi Kadınlar aşağılanıyor, peçenin arkasında kimlikleri öldürülüyordu. Bu tahrifatların detaylı bir listesini Kuran ayetleriyle karşılaştırmalı olarak İslami Reform için Manifesto kitabımızda bulabilirsiniz.
Böylesine bir dönemde Sünni veya Şii olmamak fıtratın ve aklın dejenere olmadığını gösterir. Nitekim 2:62 ve 30:30 ayetleri bu konuya aydınlık getirir. Ama Allah ve elçisi adına yalanlar uydurarak iftira edenler Kuran’a göre insanların en zalimlerdir (10:17-18). Zira onlar fıtratlarına ihanet ettikleri gibi en büyük yalanı ve sahtekârlığı icra ettiler. Uydurdukları din ile insanları afyonlayıp sultanlara, halifelere sömürttüler. İnsanları Allah adına kandırıp cehalete ve rezalete mahkum ettiler.
Din adamlarının bu zulmüne tarih boyunca tanık olmuşuzdur. Şimdi de tanık oluyoruz. Şahsen 1 Temmuz 1986’da bir Allah elçisinin mesajını almış olmasaydım, büyük olasılıkla Sünnilik dininden çıkarak deist olacaktım.