Çevirinin Çevirisi: Çeviri Meraklılarına
Edip Yüksel
13 Ekim 2012
www.19.org
Aşağıdaki orijinal Türkçe ile İngilizce çevirisini ve çevirinin çevirisi olan Türkçeyi birbirine karıştırabilir ve bazı dersler çıkarabilirsiniz. Çevirmenlerin orijinal metinleri nasıl tahrif ederek çevirdiklerine defalarca tanık olmuş birisi olarak, hayat hikâyemin İngilizceden Türkçeye Özgür Mandal gibi yetenekli ve dikkatli bir çevirmen tarafından yapıldığı için çok şanslıyım.
Hicretten önce Türkiye’de en çok satan kitaplarımdan İlginç Soruların ikinci kitabının arka kapak yazısının orijinali (İlk basım: 1987)
Emevilerden itibaren başlayan ve gittikçe artan cehalet ve bağnazlık dönemi artık vadesini doldurmuştur. İslam alemindeki fitnelerin, ihtilafların, kavgaların, zulümlerin ve perişanlığın temel sebebini merak ediyorsanız, bu kitabı dikkatle okumalısınız. Bu kitap, size Müslümanca bir bakış açısı kazandırmaya yönelik bir çalışmanın ikinci basamağıdır.
Daha önce “Kur’an En Büyük Mucize”yle temel atmış ve “İlginç Sorular”ın 1. cildiyle ilk basamağı çıkmış olmalısınız. Allah’ın muhlis kullarına nasip kıldığı ileri anlayış düzeyine çıkmak için gerekli koşulların başında aklınızı kullanmak ve kalabalıklara kapılmamak gelir. Eğer siz, gerçekleri, onu kabul eden kelle sayısıyla değerlendirmiyorsanız mutlak gerçeğe ulaşabilirsiniz.
Toplumumuzun belleğine yüzyıllardır işlemiş yanlış önyargıları kaldırmanın, atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Buna gayret edenlerin, dedikodu, yalan ve iftiralarla aforoz edildiklerini de biliyorum. Fakat Rabbimizin söz verdiği zafer ve yardım artık yaklaşmıştır. Gece, dönmeye yüz tutmuştur.
Ne mutlu, sabahın aydınlığına kavuşanlara! Ne mutlu, Rabbimizin Son MESAJINI aklederek dinleyenlere!…
İngilizce otobiyografim için şöyle çevirdim:
The era of ignorance and bigotry, which started with Umayyad Dynasty has completed its term. If you wonder the reason behind the discord, animosity, wars, oppression, and scientific and economic backwardness in Muslim World, you should read this book carefully. This book is the second step of an attempt to provide you with a muslim perspective.
Previously, we laid the foundation with ” Quran: The Ultimate Miracle,” and constructed the first step by the first volume of “Interesting Questions.” The first condition to become a true servant of God is to use your intelligence and not to follow the crowds. If you accept ideas merely because the number of votes they receive, you cannot attain the truth.
I know that removing false ideas and prejudices from the heart of the masses is more difficult than dividing an atom. I know that those who attempted to do so were excommunicated through insults and slander. Nevertheless, the victory and support promised by God has come closer. The night is going to be over.
Happy are those who see the light of the morning! Happy are those who listen to the Last Message of our Lord by using their intellect!
Orijinaline sahip olmayan çevirmen Özgür Mandal tarafından Türkçe’ye şöyle çevrildi:
Emevi Hanedanlığı zamanında başlayan cehalet ve bağnazlık çağı devrini tamamlamıştır. Eğer İslam dünyasındaki anlaşmazlıklar, düşmanlıklar, savaşlar, zulüm, bilimsel ve ekonomik geriliğin nedenlerini merak ediyorsanız bu kitabı dikkatle okumalısınız. Bu kitap, size bir Müslüman bakış açısı sağlama teşebbüsünün ikinci adımıdır.
Bundan önce “Kuran: En Büyük Mucize” ile temeli atıp “İlginç Sorular”ın birinci cildiyle binaya ilk tuğlayı koymuştuk. İlk şart Allah’ın doğru bir kulu olup aklınızı kullanmanız ve kalabalıklara uymamanızdır. Fikirleri sadece aldıkları oyların sayısına bakarak kabul ederseniz, doğruya/gerçeğe ulaşamazsınız.
Yanlış fikirleri ve önyargıları kitlelerin kalbinden söküp atmanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Bunu yapmaya çalışanların hakaret ve iftiralara uğrayarak aforoz edileceğini de biliyorum. Ancak Allah’ın vaadi olan zafer ve destek çok yaklaşmıştır. Aydınlık günler bizi bekliyor.
Ne mutlu sabahın ışığını görenlere! Ne mutlu aklını kullanarak Efendimizin Son Mesajını dinleyenlere!
***
İkinci bir örneği de Ruşen Çakır’ın Ayet ve Slogan adlı kitabından yaptığım birkaç paragrafın İnglizce çevirisinin orijinale bakmadan tekrar Türkçe’ye yapılan çevirisi:
Ruşen Çakır’ın Orijinal yazısı:
Son yılların Türkiyesi’nde bu “modernist” tebliğ yönteminin iki uygulayıcısı meşhur oldu: Adnan Hoca diye bilinen Adnan Oktar ile Edip Yüksel. Oktar ve Yüksel birbirlerinden habersiz olarak, farklı biçimlerde ama sonunda aynı kapıya çıkan çalışmalar içine girdiler. Aykırı insanlar olarak İslami kampın çoğunluğuyla ilişkileri yukarıda özetlediğimize benzer şekillerde gelişti. Yöntemleri onları belirli bir aşamadan sonra (zorunlu olarak) bir araya getirdi, birbirlerine destek oldular. Entelektüel düzeyi daha yüksek olan Yüksel, Adnan Hoca’ya öğütler verdi, Hoca da onu can kulağıyla dinledi. Ama sonra yolları ayrıldı. Bu ayrılığın temelinde Edip Yüksel’in aşırı dobra ve cesur olması, Adnan Hoca’nın ise aksine gerçek düşüncelerini açıklamayı dar bir kesimle sınırlı tutup, çekinmeden “yalan” söylemesi (İslami deyimiyle takiyye yapması) yatıyordu. Final ise hem Edip Yüksel, hem Adnan Hoca, hem de her ikisini de amansızca suçlayan İslami kesimin geneli için oldukça polisiye, dramatik, komik ve anlamlı oldu.
Edip Yüksel, Adnan Hoca’nın kendisine çekinmeden açtığı “aykırı fikirlerini” (ki bu fikirlerin Türkiye tekeli Yüksel’ deydi), bütün ısrarlarına rağmen açıkça savunmaktan kaçınmasına çok kızıyordu. Bir gün Hoca’nın evine gitti, cebine (ya da çantasına) bir teyp yerleştirerek onu samimi bir şekilde konuşturdu. Daha doğrusu kendi “aykırı” görüşlerini tekrarlayıp, Hoca’nın bunlara katıldığını bir kez daha teyid etti. Ardından kaset, hem kendisine iyi gözle bakmayıp, hem de “Adnanizm”e öldürücü bir darbe vurmak için yanıp tutuşan İslamcı yayın organlarının eline geçti. Bu kasetin deşifreleri birkaç İslami dergide birden yayımlandı ve Adnan Hoca’nın da Edip Yüksel gibi “İslam’dan sapmış olduğu” böylece kanıtlandı….
Bu faaliyetleri sırasında Edip Yüksel İslami kesim tarafından desteklendi. Onun kitapları değişik cemaatler (özellikle bazı Nurcu gruplar) tarafından tebliğ faaliyetlerinde kullanıldı. Yalnız Yüksel’in genç yaşına ve tecrübesizliğine bakmadan her konuda fikir beyan etmesi ve bunların bir kısmının fazlasıyla cüretkâr olması İslami ilimleri tekellerinde tutmak isteyen bazı kişilerde rahatsızlıklara da yol açmaya başlamıştı. Yine de kimse geniş bir popülariteye sahip olan Yüksel’e ve onun özellikle gençleri İslam’a yönelttiği kesin olan kitaplarına açıktan cephe almaya cesaret edemedi….
Cemaat içinde bölünmelere yol açan ictihadlar, Adnan Oktar’ın yazgısının Edip Yüksel’inkiyle çakıştığının göstergeleriydi. Cemaatten ayrılanların aktardığı İslam’ın bu modern yorumlarının Yüksel tarafından alenen savunulduğu biliniyordu. İlginç Sorular kitabının son sayfalarında bir anket formu yayımlayan Yüksel, okuyuculardan “kafa karıştıran soruları” kendisine postalamalarını istemişti. İşte bu yeni soruların cevaplarıyla İlginç Sorular-2 kitabı ortaya çıktı. Ancak Yüksel’in eski kitaplarını tereddütsüz basan yayınevleri bu yeni çalışma için aynı cesareti gösteremediler. Yüksel de kitabını kendi kurduğu bir yayınevinden, Yüzondört [yani 19X6] Yayınları’ndan çıkarttı.
Yüksel bu kitapta insanları “akıllarından fedakârlık etmeden geleneksel dini sorgulamak ve araştırmaya… Çifte standartlı olmayı terk ederek, dünya işlerinde kullandıkları akıllarını, dinlerini anlamakta da devreye sokmaya” çağırıyordu. Ona göre “Emevilerden itibaren başlayan ve gittikçe artan cehalet ve bağnazlık dönemi, artık vadesini doldurmuştur.” “İslam âlemindeki fitnelerin, ihtilafların, kavgaların, zulümlerin ve perişanlığın temel sebebini merak edenleri” kitabını dikkatle okumaya davet eden Yüksel başına gelecekleri de önceden kestirebiliyordu:
“Toplumumuzun belleğine yüzyıllardır işlemiş önyargıları kaldırmanın, atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Buna gayret edenlerin, dedikodu, yalan ve iftiralarla aforoz edildiklerini de biliyorum.”
Gerçekten Yüksel aforoz edildi, başta babası Sadrettin Yüksel ve kardeşleri tarafından. Birçok dergide aleyhine yazı yazılıyor, bunlara yazdığı cevapları aynı dergilerde yayımlatamıyordu. Kendisine yöneltilen suçlamaların aynısını ve bunlara verdiği cevapları Sakıncalı Yazılar adıyla kitaplaştırdı. Kimliği meçhul kişiler binlerce kitabı matbaadan çaldılar. Piyasaya sürülebilenleri kitapçılardan tek tek toplamaya çalıştılar…
Edip Yüksel, Halife olayındaki gelişmeler üzerine katlanarak artan saldırılar karşısında iyice yalnızlaşıyordu. Zamanında onun “mucize” kitaplarını basmış (ve bundan iyi de para kazanmış) olan İnkılâp Yayınları hem piyasada bulunan kitapları toplamış, hem de “ilmi bir heyet”e hazırlattığı yeni bir kitapla “19 Mucizesi”nin saçmalığının propagandasını yapmaya başlamıştı. Adnan Hoca’nın dışında kimsenin desteğini alamayan Yüksel, birdenbire kendisini Atatürk’ün yanında buldu. Bir zamanlar Atatürk’e hakaretten hapis yatan Yüksel, artık onu, “İslam’ı çekilmez, yaşanmaz bir din haline getiren, tümüyle despot, hatta faşist denilebilecek bir döneme son veren” bir kişi olarak yüceltiyordu. Yüksel’e göre “Atatürk’ü Allah görevlendirmişti.” Bu iddiasını yine 19’la kanıtlama yoluna gitmesi de hiç şaşırtıcı değildi: Doğum tarihi 1881, yani 19X19; ölüm tarihi 1938, yani 19X102; Samsun’a ayak basışı 19 Mayıs 1919; Mustafa Kemal Atatürk ismi toplam 19 harften oluşuyor…
Adnan Hoca’nın bu konuda da Yüksel’i izlemesi fazla vakit almadı. Genel Yayın Koordinatörlüğü’nü yaptığı Rönesans adlı dergide, “kendi sorup kendi cevap verdiği” izlenimi uyandıran söyleşinin bir yerinde şunları söyledi Hoca: “Geçmişte hakkında yanlış fikirlere sahip bulunduğum Büyük Önder Atatürk’e ve Atatürk ilkelerine bağlılığımı özellikle vurguluyorum.”…
Edip Yüksel uzun zamandır Tucson’daki Birleşik İslam Ulusu adlı kuruluşun merkezinde yaşıyor. Dünya Fıkıh Konseyi’nin kararından yaklaşık 6 ay sonra Reşad Halife bir müslüman tarafından öldürüldü. Onun takipçilerinin durumu hakkında Türkiye’de fazla bir şey bilinemiyor. …
Edip Yüksel’in İnglizce’ye çevirisi
In recent years in Turkey, two proponents of this “modernist” methodology gained fame: Adnan Oktar who is called Adnan Hoca and Edip Yüksel. Though Oktar and Yüksel embarked missions independent of each other and used different strategies, their work converged. Both being eccentric their relationship with the majority of Muslim groups evolved in the manner as I explained above. Their common methodology brought them together and they supported each other. Yüksel, who was intellectually more gifted, mentored Adnan Hoca, and Hoca listened to his advice with utmost attention. Then their ways parted. The root of the separation was in their characters: Edip Yüksel is extremely bold and courageous, while Adnan Hoca sharing his real thoughts with only a small group of followers and telling “lies” without hesitation (in Islamic terminology: doing taqiyya). For the majority of the Islamic segment the finale of this relationship became a police thriller, a dramatic, funny and meaningful story.
Edip Yüksel was getting angry to Adnan Oktar for not publicly defending his “eccentric ideas” (which was under Yüksel’s monopoly in Turkey). One day he went to Hoca’s home and placed a voice recorder in his pocket (or bag) and made him talk in candidly and frankly. In other words, he repeated some of his eccentric ideas and made Hoca express his agreement and support. Then he submitted the audio cassette to İslamist media, which hated both. Several Islamist magazines published the transcript of the conversation to hit a fatal blow to “Adnanism”. This way, they proved that Adnan Hoca too had “diverted from Islam” like Edip Yüksel. …
Known with abovementioned activities, Edip Yüksel was supported by Islamic segment of population. His books were used by various jamaat (especially some Nurcu groups) in their missions to proselytize new recruits. But, without considering his age and lack of experience, Yüksel expressed his opinions on every issue and in some cases he was very daring. This disturbed some leaders who wanted to hold monopoly over Islamic knowledge. But, none dared to criticize Yüksel since he had wide range popularity and his books were instrumental for many young men’s conversion to Islam. …
New ideas that started division among the followers were signs that Adnan Oktar’s fate criss-crossed with Edip’s. It was known that the modern interpretations of Islam which led the more conservative members leave the ranks were defended by Yüksel publicly. In the last pages of İlginç Sorular (Interesting Questions), [and before that in the last pages of Quran the Greatest Miracle], Yüksel requested from his readers to send him challenging questions that causes “confusion.” This new survey and questionnaire appeared in İlginç Sorular-2. Publishing houses that published Edip’s previous books without hesitations could not show the courage to publish his new book. Thus, Yüksel published his book through a new publishing house which he established, Yüzondört (HundredForteen 19×6).
In this book Yüksel invited people “to question religious dogmas without compromising their reasoning faculties… to use the same mind which they use in their work place and daily lives and stop using double standards.” To him, “the era of ignorance and bigotry starting from Umayyad dynasty which has increasingly grown since, is finally coming to an end.” Inviting those who wonder the cause and origin “of corruption, ignorance, divisions, backwardness, wars, oppression and tragedies” to read his book carefully, Yüksel could guess what would happen to him:
“I know that removing the prejudices and dogmas that have engrained in the minds of our people is more difficult than splitting the atom. I also know that anyone who attempts this will be excommunicated through gossip, lies and false accusations.”
Indeed, Yüksel was excommunicated, which started by his father Sadrettin Yüksel and his siblings. Numerous magazines were publishing articles against him and his responses to criticisms and allegations were not published. He published the major articles written against him togther with his responses to each in Sakıncalı Yazılar (Dangerous Articles). Unidentified group of people stole the first edition of his book from the printing house. They then collected the copies of his book that he managed to distribute to bookstores, one by one. …
Upon the new development in the case of Rashad Khalifa, the degree and volume of attacks against Edip Yüksel made him even more isolated. The Inkılab Publishing House which once published his “miracle” books (and made big money from them) started collecting Yuksel’s books from bookstores and on top of that published a new book written by a “committee of scholars” to trash Yuksel’s book on “Miracle 19.” Receiving the support of none except of Adnan Hoca, Yüksel suddenly found himself on the side of Atatürk. Yüksel who was once imprisoned for insulting Atatürk was now praising him for “ending an era of despots and fascists that transformed Islam to a menace, to an impractical religion.” According to Yuksel, “Atatürk was commissioned by God.” It was not a surprise to see him supporting this claim with 19. His birthyear 1881 (19×19); his death year 1938 (19×102), starting the war of independence by landing in Samsun in 19 May 1919, and the 19 letters in his name: Mustafa Kemal Atatürk…
It did not take too long for Adnan Hoca to follow Yüksel. In Rönesans magazine which he was the General Publication Coordinator, in an interview that appears that he both asked the questions and responses, Hoca said the following: “I want to emphasize my admiration for Great Leader Atatürk and his principles, whom I had wrong ideas in the past.”…
Edip Yüksel has been living in the center of United Islamic Nation in Tucson. Approximately 6 months after the World Fiqh Committie’s fatwa, Rashad Khalifa was killed by a Muslim. There is not much information about his followers in Turkey.
Özgür Mandal’ın İnglizce metni tekrar Türkçe’ye çevirisi:
Türkiye’de son yıllarda iki yenilikçi yaklaşım yanlısı ün kazandı: Adnan Hoca olarak bilinen Adnan Oktar ve Edip Yüksel. Adnan Oktar ve Edip Yüksel birbirinden bağımsız olarak vazifeye atılmış ve farklı stratejiler kullanıyor olsalar da işleri birbirine benzemektedir. İki tuhaf insan olarak Müslüman gruplarla ilişkileri yukarıda bahsettiğim şekilde gelişmiştir. Ortak yaklaşımları onları bir araya getirdi ve birbirlerini desteklemeye başladılar. Entelektüel anlamda daha yetenekli olan Yüksel, Adnan Hocanın akıl hocalığını yaptı ve Adnan Hoca da onun tavsiyelerini büyük bir dikkatle dinledi. Sonra yolları ayrıldı. Ayrılıklarının temel nedeni karakterleriydi: Edip Yüksel oldukça yürekli ve cesurken, Adnan Hoca gerçek düşüncelerini sadece küçük bir grup müridiyle paylaşıyor ve hiç çekinmeden yalan söylüyordu (İslami terminolojiyle söylersek takiyye yapıyordu). İslami kesimlerin çoğu için bu ilişkinin sonu polisiye bir roman; dramatik, komik ve anlamlı bir öykü gibi olmuştu.
Edip Yüksel, tuhaf fikirlerini aleni olarak savunmayan Adnan Oktar’a kızmaya başlamıştı. Bir gün cebine veya çantasına koyduğu bir ses kayıt cihazıyla Hoca’nın yanına giderek onu samimi ve açık bir şekilde konuşturdu. Başka bir deyişle tuhaf fikirlerinden bazılarını tekrarladı ve Hoca’nın onları kabul ettiğini ve desteklediğini ifade etmesini sağladı. Sonra kaseti ikisinden de nefret eden İslamcı medyaya verdi. Birkaç İslami dergi Adnanizm’e öldürücü bir darbe vurmak amacıyla bu konuşmayı yayımladı. Böylece Adnan Hoca’nın da Edip Yüksel gibi İslam’dan çıktığını kanıtlamış oluyorlardı.
Yukarıda adı geçen aktivistlerle birlikte Edip Yüksel nüfusun İslami kesiminin desteğini alıyordu. Kitapları, çeşitli cemaatler (Özellikle de Nurcular) tarafından kendilerine yeni müritler kazandırmak amacıyla kullanılıyordu. Fakat yaşını ve tecrübesizliğini dikkate almadan, Edip Yüksel her konuda görüşlerini dile getiriyor ve bazı konularda oldukça cüretkâr davranıyordu. Bu durum İslami konular üzerinde tekel olmak isteyen bazı liderleri rahatsız ediyordu. Ama kimse Edip’i eleştirmeye cesaret edemiyordu, çünkü popülerliğinin çapı oldukça genişti ve kitapları birçok gencin İslam’a dönmesinde çok etkili olmuştu.
Takipçileri arasında ayrılıklar olmasına sebep olan yeni fikirler, Adnan Hoca’nın kaderinin Edip’inkiyle kesiştiğini işaret ediyordu. Daha muhafazakâr olan üyelerin saflardan ayrılmasına yol açan modern İslam yorumlarının Edip tarafından aleni olarak savunulduğu biliniyordu. İlginç Sorular kitabının ve ondan önce Kuran En Büyük Mucize kitabının son sayfalarında Edip okurlarından kendisine kafa karıştıran sorular sormalarını istiyordu. Bu yeni sorular, İlgin Sorular -2 kitabında yer almıştı. Geçmişte tereddüt etmeden Edip’in kitabını basan yayınevleri onun yeni kitabını yayımlayacak cesareti gösteremiyorlardı. Bu yüzden Edip, kitabını kendi kurduğu Yüzondört Yayınevi vasıtasıyla yayımlamıştı.
Bu yeni kitabında Edip insanları dini dogmaları düşünme yetilerinden taviz vermeden –iş yerlerinde ve günlük hayatlarında kullandıkları aynı aklı kullanıp çifte standarttan vazgeçerek- sorgulamaya davet ediyordu. Ona göre, “Emevi Hanedanlığı döneminden başlayarak gittikçe güçlenerek büyüyen cehalet ve bağnazlık çağı artık sona eriyor”du. Ayrılıkların, yozlaşmanın, cehaletin, geriliğin, savaşların, zulmün ve trajedilerin kökenini ve sebebini merak edenleri kitabını dikkatle okumaya çağırarak, kendisine ne olabileceğini de tahmin ediyordu:
“Yanlış fikirleri ve önyargıları kitlelerin zihninden söküp atmanın atomu parçalamaktan daha zor olduğunu biliyorum. Bunu yapmaya çalışanların hakaret ve iftiralara uğrayarak aforoz edileceğini de biliyorum.”
Aslına bakarsanız Yüksel’in aforoz edilişi babası ve kardeşleriyle başlamıştı. Sayısız dergi onun aleyhinde makaleler yayımlıyor ve bu eleştirilere ve iddialara Edip’in verdiği cevapları yayınlamıyorlardı. Kendisi aleyhinde yazılan önemli makaleleri ve onlara verdiği yanıtları Sakıncalı Yazılar isimli kitabında yayımladı. Kimliği bilinmeyen birileri, kitabının ilk baskısını matbaadan çalmıştı. Sonra kitapçılara dağıtmayı başardığı kitaplarını birer birer kitapçılardan toplamaya başlamışlardı.
Reşad Halife olayındaki gelişmeler üzerine Edip Yüksel’e yapılan saldırıların miktarı ve derecesi onu daha da yalnızlaştırmıştı. Bir zamanlar Edip’in “mucize” kitaplarını basan (ve büyük paralar kazanan) İnkılab Yayınevi, kitapevlerinden Yüksel’in kitaplarını toplamaya başlamış ve hepsinden de önemlisi onun 19 Mucizesi’yle ilgili kitabı aleyhine “ulema komitesi” tarafından yazılan bir kitap yayımlamıştı. Adnan Hoca hariç hiç kimseden destek alamayan Edip Yüksel, birden bire kendini Atatürk’ün tarafında bulmuştu. Bir zamanlar Atatürk’e hakaretten hapse atılan Yüksel, şimdi İslam’ı tehdit edici ve mantıksız bir dine dönüştüren zorbaların ve faşistlerin çağına son verdiği için onu övüyordu. Yüksel’e göre Atatürk Allah tarafından görevlendirilmişti. İddiasını 19’la desteklemeye çalışması şaşırtıcı değildi. Doğum yılı 1881 (19×99); ölüm yılı 1938 (19×102); Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı tarih 19 Mayıs 1919 ve Mustafa Kemal Atatürk adındaki harflerin sayısı (19).
Adnan Hoca’nın Edip Yüksel’i izlemesi uzun sürmedi. Genel yayın yönetmeni olduğu Rönesans dergisinde, soruları kendisinin sorduğu ve cevapları da kendisinin verdiği bir röportajda şunu söylüyordu: “Geçmişte hakkında yanlış fikirlere sahip olduğum Büyük lider Atatürk ve devrimlerine olan hayranlığımı vurgulamak istiyorum.” …
Edip Yüksel, Tucson’da United Islamic Nation (Birleşik İslam Ulusu)’ın merkezinde yaşamaktadır. Dünya Fıkıh Komitesi’nin fetvasından yaklaşık altı ay sonra Reşad Halife bir Müslüman tarafından öldürüldü. Onun Türkiye’deki takipçileriyle ilgili fazla bildi yoktur.