Ataperest Oligarşiye karşı bir Ümminin Liderlik Ettiği Devrim

Share

Ortaçağ Arabistan’ında
Ataperest Oligraşiye Karşı
Bir Ümminin Liderlik Ettiği Devrim

Edip Yüksel

(Üzerinde 19 Var, Ozan Yayıncılık, 1997-2013, Sa. 21-28)

www.19.org

www.19.org

570 yılında başkent Mekke’de doğan Muhammed, 40 yaşına varınca, Arap Yarımadası’nda yaşayan halkı şoke eden bir iddiada bulundu. 610 yılının bir Ramazan gecesi, Cebrail adında bir meleğin kendisine Tanrı’dan mesaj getirdiğini ileri sürdü. Önce gizli gizli başlayan ve daha sonra sürülme ve öldürülme riskine rağmen ilan edilen bu iddia, dünya tarihini derin biçimde etkileyecek önemli bir reformu ve devrimi başlatıyordu.

Muhammed sıradan bir yurttaş değildi; teokratik ve etnik özelliklere sahip olan Mekke site oligarşisinin saygınlığını kazanmış başarılı bir uluslararası tüccardı. Akrabaları yönetimin sözü dinlenir büyüklerindendi. Nitekim Muhammed, onların sosyal, politik ve dinsel faaliyetlerinde aktif rol alıyordu.

Yörede yaşayan Araplar, İbrahim’in dinini izlediklerini iddia ediyor ve Kabe’ye sahip çıkıyordu. Heykel biçiminde putları olmasa da, Lat, Menat, Uzza gibi geçmiş “evliya” ve meleklerin şefaatine inandıkları için Kuran ayetleri tarafından müşrik olarak suçlandılar (53:19-26; 39:43-45). Ne var ki inkarcı Araplar hiçbir vakit bu suçlamayı kabul etmediler (6:23; 16:35). Kendilerinin muvahhid, yani Tek Tanrıcı olduklarını sanıyorlardı. şefaatlerini umdukları evliyaların Tanrı olduğunu iddia etmiyor, onları Tanrı ile kendileri arasında bir aracı olarak biliyorlardı.

39:3     Kesinlikle, din sadece ALLAH’a aittir. O’nun dışındakileri evliya (dostlar) olarak edinenler, “Onlar bizi ALLAH’a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara hizmet ediyoruz“ (derler). Ayrılığa düştükleri bu konuda onların arasında ALLAH karar verecektir. ALLAH kuşkusuz, yalancıları ve nankörleri doğru yola iletmez.

Kuran’ın verdiği bilgiye göre Mekke müşrikleri İbrahim’den itibaren başlayan ibadetleri biçimsel ve geleneksel olarak yerine getiriyorlardı. Namaz kılıyor, oruç tutuyor, Kutsal Mescid’i haccediyorlardı. Mekke müşrikleri ile İslam dinini bir limited veya anonim şirketi dinine çeviren günümüz müşrikleri arasında pek bir fark yoktur. Peygamberin, evliyaların kendilerine şefaat edeceklerine inananlar, onları Tanrı’ya eş koşmaktadırlar; itiraf etmeseler bile (6:23). Ayrıca bak, 2:48. Bu konudaki detaylı tartışmalarımızı ve delillerimizi Müslüman Din Adamlarına 19 Soru ile Kuran Çevirilerindeki Hatalar adlı kitaplarımızda sergilemiş bulunuyoruz.

Yarımadanın site devletinde ataperest teokratik oligarşi

Mekke’yi Arabistan Yarımadası’nın diğer kentlerinden ayıran önemli özellikleri vardı. İbrahim Peygamber’in kurduğu Kutsal Mescidi (Kabe’yi) içerdiği için Mekke, din ve politikanın bir odak noktasıydı. İbrahim, Arapların ve Yahudilerin atası olarak yöre halkı tarafından saygı ile anılıyordu. Babil’in heykelperest yöneticilerine karşı gösterdiği kahramanlığı yüzünden İbrahim adeta efsaneleşmişti. Çevre kentlerde ve vadilerde boylar halinde yaşayan halk, hac ibadeti için ayrılan dört ay boyunca Mekke’ye akın ediyordu. Binlerce hacı adayının katıldığı panayırlar, pazarlar, şiir yarışmaları, güreş karşılaşmaları Mekke’ye dört ay süreyle alabildiğine hareketli bir sosyal ve ekonomik aktivite kazandırıyordu.

Ebu Cehil, Ebu Leheb, Ebu Süfyan, Velid bin Muğire gibi başkentin kodamanları, Mekke’nin bölgedeki politik ve ekonomik konumunu riske sokacak herhangi bir reform hareketine elbette tolerans gösteremezdi. İbrahim’in monoteist dinini yüzyıllar sonra müşrik bir geleneğe dönüştüren atalarını sorgulamadan izlemeye ve o geleneği korumaya kararlıydılar. Geleneksel dinin ve statükonun muhafazası Mekke’nin müşrik teokratik yönetimi için hayati bir önem taşıyordu.

Şefaat inancını ve profesyonel din adamlarını reddeden, ezilmişlerin hakkını savunan, etnik ayırım gözetmeyen, tüm insanları eşit kabul eden, kadın haklarını savunan, monarşi veya oligarşi yerine kamuya danışılmasını ilke edinen, ataları körü körüne izlemeyi kınayan ve gelenekleri soruşturup irdeleyen bir öğreti kuşkusuz onların ekonomik ve politik çıkarlarını derinden sarsacaktı.

Sosyal, ekonomik ve politik yapı eleştiriliyor

Nitekim, Mekke’de ilan edilen ilk ayetler, yoksulları gözetmeyen, köleleri salmayan ve kadınları erkeklerle eşit görmeyen yönetimdeki inkarcı dinadamlarını sertçe eleştirir.

89:17   Hayır! Doğrusu siz öksüze cömert davranmıyorsunuz?

89:18   Yoksulu yedirmeye birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

89:19   Mirası da hak gözetmeden yiyorsunuz.

89:20   Parayı/malı da çok fazla seviyorsunuz.

89:21   Doğrusu, yer çarpılıp paralandığı zaman,

89:22   Rabbin, dizi dizi meleklerle birlikte geldiği zaman,

89:23   Ki cehennem de o gün getirilmiştir. İşte o gün insan anlayacaktır. Artık anlamanın kendisine ne yararı var ki!

90:1     Bu kente dikkat et,*

90:2     Ki sen bu kentte oturmaktasın.

90:3     Doğurana ve doğurduğuna da.

90:4     İnsanı zorluklar arasında (direnmesi için) yarattık.

90:5     Kendisine güç yetiremeyeceğimizi mi sanıyor?

90:6     (Övünerek) “Çok para harcadım“ diyor.

90:7     Kimsenin kendisini görmediğini mi sanıyor?

90:8     Ona vermedik mi: İki göz,

90:9     Bir dil ve iki dudak?

90:10   Ona iki yolu göstermedik mi?

90:11   Ne var ki zor yola katlanamadı.

90:12   Zor yolun ne olduğunu bilir misin?

90:13   Boyunduruk altındakileri özgürlüklerine kavuşturmaktır;*

90:14   Kıtlık anında doyurmaktır:

90:15   Akraba bir öksüzü,

90:16   Yahut düşkün bir yoksulu…

90:17   Dahası, birbirlerine sabır ve sevgiyi öğütleyen gerçeği onaylayanlardan olmaktır.

90:18   Nitekim mutlular onlardır.

90:19   Ayet ve mucizelerimizi inkâr edenlerse talihsizlerdir.

90:20   Onlar ateşe kapatılacaklardır.

92:1     Bürüdüğü zaman geceye,

92:2     Ortaya çıktığı zaman gündüze,

92:3     Erkeği ve dişiyi yaratana dikkat edin,

92:4     İşleriniz çeşit çeşittir.

92:5     Kim verir ve erdemli davranır,

92:6     Ve iyiyi, güzeli doğrularsa,

92:7     Ona iyice kolaylaştırırız.

92:8     Fakat, kim cimrilik edip zenginlik taslar,

92:9     Ve iyiyi, güzeli yalanlarsa,

92:10   Onu da zora yöneltiriz.

92:11   Düştüğü vakit kurtaramaz parası/malı onu.

92:12   Doğruya biz iletiriz;

92:13   Sonu da ilki de biz kontrol ederiz.

92:14   Ben sizi alevli bir ateşe karşı uyardım.*

92:15   Oraya talihsiz olandan başkası girmez.

92:16   O ki yalanladı ve sırtını döndü.

92:17   Erdemli ise ondan uzak tutulacaktır.

92:18   O ki malını vererek temizlenir;

92:19   Hiç kimseden de buna karşılık bir iyilik beklemez.

92:20   Sadece En Yüce olan Rabbinin rızasını gözetir.

92:21   Kendisi de yakında mutlu olacaktır.

107:1   Dini yalanlayanı gördün mü?

107:2   İşte, öksüze kötü davranan odur.

107:3   Yoksulları doyurmaya da yanaşmaz.

107:4   Yazıklar olsun o namaz kılanlara,*

107:5   Onlar ki namazlarından tümüyle habersizdirler.

107:6   Onlar ki gösteriş yaparlar.

107:7   Ve yardımı da engellerler.

16:58   Onlardan birine dişi müjdelendiği zaman, büyük bir öfkeyle yüzü kapkara kesilir.

16:59   Kendisine müjdelenen ‘kötülükten’ utanarak halkından kendini gizlemeye çalışır. Şimdi onu utana utana tutsun mu, yoksa toprağa mı gömsün! Ne kötü yargıda bulunuyorlar.

Mekke, Ortaçağın sömürgeci iki süper gücü olan Bizans ve Fars imparatorluklarının çekişmesinden oluşan boşluktan yararlanarak bağımsız kalabilen Merkezi Arabistan’ın başkenti konumundaydı. Mekke’nin halkı Tanrısal bir kitabı talim etmiyordu. Sinagoglarda, kilise veya medreselerde din eğitimi görmüyorlardı. Tek kelimeyle ümmi idiler. Muhammed de bir ümmiydi. (Bu sözcüğün anlamı, Muhammed Peygamberin vefatından sonra yalan üretme yarışına giren hadisçiler tarafından “okuma-yazma bilmeyen” olarak kaydırıldı. Oysa Muhammed, okuma-yazma bilen bir ümmiydi. Bu konudaki tartışmamız için 2’nci bölümde isimlerini verdiğimiz kitaplara başvurabilirsiniz).

Mekkeli müşrik din adamlarının uykusu kaçıyor

Muhammed, kendisine Tanrı’dan mesaj geldiğini ilan edince Mekke’nin mollagarşisi önce onu ciddiye almadı. Fakat aradan geçen birkaç yıl içinde bu mesajın büyük bir yayılma potansiyeline sahip olduğunu fark ettiklerinde alay ve küçümsemeyle başlayan, sürgün, işkence ve ölüm tehditlerine kadar varan bir tepki zinciri gösterdiler. Daha önceki birçok peygambere söylenmiş sözler Muhammed için de bu kez Arapça olarak tekrarlandı. Muhammed’in konumu ile Salih’in konumu farklı değildi.

11:62   Dediler ki: “Ey Salih, sen bundan önce, aramızda popüler bir umut kaynağıydın. Atalarımızın hizmet etmiş olduklarından sen şimdi bizi men mi ediyorsun? Biz, senin bizi çağırdığın şeylerden kuşku içindeyiz.”

Muhammed’in mesajı “Tevhid” yani “Tek Tanrı” inancı etrafında odaklanıyordu. Mekke halkının, atalarını körü körüne izleyerek oluşturduğu geleneksel hurafelerle, sayısız haramlar, anlamsız dini kurallar ve şefaat inancıyla İbrahim’in dini olan İslam’dan saptığı gerçeğini dile getiriyordu.

6:161   De ki: “Rabbim beni dosdoğru olan yola iletmiş bulunuyor: tek tanrılı olan İbrahim’in mükemmel dinine… O, ortak koşanlardan olmadı.”

Müşrikler, genelde, müşrik olduklarını kabul etmezler. Nitekim, binlerce tanrıya tapan bir Hindu’yu sorgularsanız kendisinin tek Tanrıcı olduğunu ileri sürer. Üçlemeci bir Hıristiyan da kendisinin İbrahim’in yolunda tek Tanrıcı biri olduğunu sanır ve şirki şiddetle kınar. Aynı şekilde, geçmiş atalarını yücelterek şefaatlerini uman Mekke’nin dindarları da “müşrik” olduklarını kabul etmediler. Hatta, Kuran onların hesap gününde bile bu iddialarını tekrarlayacaklarını bildirir .

6:23     Onların tek savunması şu olacak: “Rabbimiz Allah tanık olsun ki biz ortak koşmadık.”

Ataların şanlı yolunda cemaatleşen taklitçiler

Gerek geçmişin, gerekse günümüzün putperestleri veya müşrikleri, kendilerinin doğru yolda olduğunu kelle sayılarıyla, geçmiş atalarıyla ve tanrılaştırdıkları “evliya”larıyla kanıtlamaya çalışırlar. Mantığa, bilime ve tarihsel belgelerin analitik incelemesine dayanan tartışmalarda onların biricik savunması, “falan filan hazretleri şöyle demiş,” veya “geçmiş alimlerimizin çoğunluğu buna böyle karar vermiş” türünden mukallit hezeyanlardan ibarettir.

43:22   Hayır, “Biz atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz“ dediler.

43:23   Tıpkı bunun gibi, senden önce, bir kente her ne zaman bir uyarıcı gönderdiysek elit tabaka, “Biz, atalarımızı bir yol üzerinde bulduk ve biz onların öğretilerini izliyoruz“ derlerdi.

43:24   O da, “Size, atalarınızı üzerinde bulduğunuzdan daha doğrusunu getirmiş isem de mi?“ derdi. Onlar da, “Sizin getirdiğiniz mesajı inkâr ediyoruz“ derlerdi.

Geçmiş atalarını değişik unvanlar altında putlaştırmak ve onlara yakıştırılan hurafeleri ve doğmaları din edinmek müşriklerin evrensel tavrıdır. Dinsel putlar, dile ve dine göre değişik isimler alır. Örneğin putlar, Türkiye’de Ata, Evliya, şeyh veya Hazrettir, Amerika’da Jesus, Mary veya Saint, Hindistan’da Mahatma, Pakistan’da Mevlana, İran?da İmam, Hüseyn veya Ehl-i Beyt’tir. Dindar kitleler beyinlerini ve duyu organlarını kullanarak gerçeği aramaz. Bunun yerine kutsallaştırılmış isimlerin imzasını taşıyan öğretileri ve doğmaları körü körüne taklit ederler. Müşrikler, sözleri anlamadan tekrarlayan papağanlara benzer:

2:71     “O diyor ki, o düve yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir düvedir“ dedi. “İşte şimdi gerçeği getirdin!“ diyerek sonunda düveyi boğazladılar; az kalsın bunu yapmayacaklardı.

İşin tuhaf yanı, halka kör taklitçiliği benimsetenlerin ön safında yer alanlar dini liderlerdir. şeytanın evliyaları saltanatlarını ayakta tutan cehaleti, çeşitli dini terimlerle kurumlaştırarak kitleleri Tek Tanrı’dan ve O’nun gönderdiği Biricik Mesaj’dan saptırdılar. Geleneksel hurafeleri ve din kaynaklarını reddederek insanları sadece Tanrı’nın Mesajına çağıran uyarıcılar, hep din liderlerini karşılarında bulurlar.

38:6     Onların liderleri öne fırladılar, “Yürüyün, tanrılarınıza bağlı kalın. Sizden istenen sadece budur.”

38:7     “Son dinde böylesini işitmedik. Bu bir uydurmadır.”

38:8     “Mesaj, neden aramızdan ona indirildi?“ Aslında, onlar mesajımdan kuşku içindedirler. Hayır, onlar azabı henüz tatmadılar

Beyaz sarıklıların kara propagandası

Nitekim Muhammed’in getirdiği mesajın gücü karşısında bocalayan Mekke’nin sarıklı sakallı müşrikleri önce mesajcının kişiliğini hedef aldılar. Onu küçük düşürmek için onun bir “büyücü” (sahtekâr), bir “şair” (hayalperest) veya bir “mecnun” (deli) olduğu propagandasını yaptılar.

51:51   ALLAH ile birlikte başka tanrılar edinmeyin. Ben O’nun tarafından size gönderilmiş bir uyarıcıyım.

51:52   İşte böyle, onlardan öncekilere her ne zaman bir elçi geldiyse, “Bu, bir büyücüdür“ yahut “Bu bir delidir“ derlerdi.

51:53   Bunu (söylemeyi) birbirlerine öğütlediler mi? Doğrusu, onlar sınırı aşan bir topluluktur.

37:35   Kendilerine “La ilahe illa ALLAH“ denildiğinde büyükleniyorlardı.

37:36   “Tanrılarımızı deli bir şair için mi terk edeceğiz?“ diyorlardı.

68:51   Mesajı işittikleri zaman, inkârcılar neredeyse seni gözleriyle yiyeceklerdi. “O, delidir!“ diyorlardı.

68:52   Halbuki o, tüm evrene bir mesajdır.

Kuran, bu propaganda karşısında yılmaması için Muhammed’i teşvik eder. Muhammed’in görevi, popülaritesini kaybetme bahasına da olsa mesajı iletmektir.

52:29   Sen öğüt ver. Rabbinin sana olan iyiliği sayesinde sen ne bir kahinsin, ne de deli.

52:30   Yoksa, “O bir şairdir, onun ölmesini bekliyoruz“ mu diyorlar?

52:31   De ki: “Bekleyedurun; ben de sizinle birlikte beklemekteyim.”

52:32   Bunları rüyalarının etkisiyle mi söylüyorlar, yoksa onlar haddi aşan bir topluluk mudur?

52:33   Yoksa, “Onu kendi uydurdu“ mu diyorlar? Hayır, onlar gerçeği onaylamazlar.

İnkarcıların despot tutumları ve planları

Despotluk ve terör, putperestlerin/müşriklerin değişmez ortak karakterlerinden biri olarak karşımıza çıkar. Terör ve şiddet, beyinlerini kullanmayarak fanatikleşen tüm mukallitlerde görülen bir savunma mekanizmasıdır. Atina’nın çok tanrıcı yöneticileri, tanrılarını diyalektik metotla çürüten Sokrates’i zehirlediler. Tanrı’yı çıkarları için malzeme olarak kullanan Ferisiler ve Romalılar, düzenlerini eleştiren İsa’yı çarmıha mahkum ettiler. Firavun’un teokratik düzenine meydan okuyan Musa ülkesinden sürüldü. Şuayb tehdit edildi. Nuh taşlandı. İbrahim ateşe atıldı. Bazı elçiler de öldürüldü. Kula kulluğa ve din sömürüsüne karşı Tanrı’nın kurtarıcı mesajını haykıran Muhammed diğerlerinden pek farklı karşılanmayacaktı.

8:30     İnkârcılar seni etkisiz hale getirmek veya seni öldürmek ya da seni sürmek için planlar yapıyorlardı. Onlar plan kuruyorlarsa ALLAH da plan kuruyor. ALLAH plan kuranların en ustasıdır.

8:31     Ayetlerimizi dinledikleri zaman, “İşittik“ diyorlardı, “İstesek biz de bunun bir benzerini getiririz. Bu, geçmişlerin efsanelerinden başka bir şey değil.”

Her türlü riski göğüsleyerek Muhammed’in yanında yer alan öncüler çetin bir sınavla karşılaştı. Toplumdan aforoz edildiler. Akrabaları tarafından reddedildiler. Ekonomik sıkıntılar çektiler. Müşrik Arapların hakaret ve işkencesine uğradılar. Ezildiler, sürüldüler, öldürüldüler; ama gerçeği savunmaktan yılmadılar.

9:97     Araplar inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte en aşırıdırlar. ALLAH’ın elçisine indirdiğini tanımamaya da en yakındırlar. ALLAH Bilendir, Bilgedir.

Kuşkusuz Muhammed, müşrik Arapların baş hedefiydi. Toplum içindeki saygınlığını yitirdiği gibi hayatı tehlikedeydi. Ne var ki, bildiği gerçekleri ne pahasına olursa olsun uzlaşmadan topluma bildirmekle görevliydi. Bu çetin görev için Evrenlerin Rabbi tarafından seçilmişti. Bir insan için düşünebilecek en büyük nimete, yani vahye muhatap olmuştu.

4:113   ALLAH’ın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptıracaktı. Onlar, yalnız kendilerini saptırır; sana hiçbir zarar veremezler. ALLAH sana kitap ve bilgeliği indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. ALLAH’ın sana olan lütfu büyüktür.

Muhammed ve beraberindekiler, kendilerine yöneltilen bu saldırı kampanyası karşısında din ve inanç özgürlüğünü savundular (109:6). Çıkarlarını düşünen liderler ve kafa konforları bozulan izleyiciler bu çağrıya şiddet ile karşılık vereceklerdir. Ne var ki, kopardıkları yaygara ve estirdikleri terör, karanlıklarını ışığın aydınlığından korumaya yetmeyecektir.

Share