Edip Yüksel
www.19.org
12 Kasım 2011
“Hakkı Devrim’in Hz. Muhammed (s.a.v.)’e hakaret etmesine tepkiler sürüyor. Memur Sen Bursa İl Temsilcisi Numan Şeker, ‘Hakkı Devrim’i protesto ediyoruz. Böyle düşüncede olanları televizyon ekranlarında görmek istemiyoruz.’ dedi” (Habervaktim, 13 Kasım 2011)
Hakkı Devrim adındaki adam bir televizyon programında Muhammed peygamberin kabile şefi olduğunu Kuran’ı da kendisinin yazdığını ifade etmiş. Bu iddialara Tüm Türkiye’den tepkiler yağıyormuş.
Herşeyden önce Hakkı üçte bir haklı. Peygamber olmadan önce Muhammed Mekke’deki Kureyş kabilesinin şefiydi. Ama Allah’ın lütfuyla Kuran ile müşerref olunca içinde bulunduğu cehalet ve delaletten kurtulmuş ve kendi kabilesi ile birlikte diğer kabileleri de uyarmıştı. Nitekim, kabile şefliğini terk edip erdemli bir muvahhid olmaya karar verince, bir rahmet elçisi olarak tüm insanları tevhide, barışa ve adalete çağırmaya başlayınca kabilesi tarafından “mürted” olarak yaftalanmış ve hakkında ölüm fetvası verilmiş ve doğduğu kenti terk etmek zorunda bırakılmıştı.
Muhammed yoluyla gönderilen ilahi Mesajdan önce o kabileler cehalet, hurafecilik, rivayetçilik, atalarını sorgulamadan izlemek, dünya malına düşkünlük, yoksulları ve yetimleri ihmal etmek, taklitçilik, kölecilik, Allah adına haramlar uydurmak, kadın düşmanlığı, kabilecilik, yağmacılık, saldırganlık, farklı fikir ve inançlara toleranssızlık, şefaat ve benzeri inançlarla dini liderleri ve kahramanları Allah’a ortak koşmak gibi tavır ve uygulamalar ile hem dünyalarını hem ahiretlerini cehenneme çevirmişlerdi.
Nitekim, Muhammed peygamberin dini, askeri, sosyal ve politik alanlardaki inanılmaz başarısı kısa sürede, Arabistan yarımadasında yaşayan dördüncü sınıf kabileleri dünya medeniyetinin liderleri haline getirmiştir. Kısa sürede parlayan ve yaklaşık dörtyüz yıl boyunca cehalet ve zulüm karanlığını bilim ve adalet meşalesini aydınlatıp dağıtan bu medeniyet, Haçlıların ve onların etkisinde kalan cahillerin iddia ettiği gibi ne kellelerin çokluğuyla ne de kılıçlarının daha keskin oluşlarıyla gerçekleşti. O dönemin iki süper gücü olan Bizans ve Sasani imparatorlukları sayıca daha büyük ordulara sahiptiler. O dönemde silah teknolojisi açısından pek büyük fark olmamasına rağmen, Bizans ve Sasaniler daha çok atlara ve fillere sahiptiler.
Muhammed’in liderliğini yaptığı bu göz kamaştırıcı medeniyet üç kıtaya ilim, irfan, adalet ve barış sunmuştur. Nitekim, dünya tarihinin liderlerini çeşitli kriterlere göre değerlendiren Amerikalı ünlü tarihçi Profesör Michael H. Hart, 1978 yılında yayımlanan The 100: A Ranking of the Most Influential Persons in History (100: Tarihin en Etkin Kişilerinin Sıralaması) adlı kitabında Muhammed peygamberi listesinin en başına koymak zorunda kalmıştır.
Hakkı Devrim dünya tarihinin en büyük liderlerinden biri olan Muhammed peygamberi takdir edemiyorsa, Kuran’ın olağanüstü niteliklerini, özellikle gaybi bir haberinin tecellisi olan matematiksel sistemini göremiyorsa bu onun bilgisi, objektivitesi, samimiyeti ve/veya zekası konusunda bilgi veriyor.
Ancak, Hakkı Devrim’in ve bu dünyaya sınav için gönderilen her insanın, cahil kalma, bağnaz ve yobaz davranma, samimiyetsiz olma ve hatta gerizekalı olma veya gerizekalılar gibi konuşmaya hakkı vardır. Hakkı’dan veya Makkı’dan bu hakkı almaya çalışmak haksızlıktır, cahilliktir.
Zira, Kuran’a göre insanlar gerçeği kabul veya inkar etme konusunda özgür bırakılmışlardır ve bu özgürlük Allah’ın iradesi gereğidir. Kuran, bir çok ayetinde dinde zorlama olmadığını belirtir (2:256; 10:99; 88:21,22). Kuran, insanlara tam bir inanç ve ifade özgürlüğü tanır (18:29). Kuran islam (sadece Allah’a teslimiyet ve barış) dinini alaya alanların bile engellenmesine veya sansürlenmesine izin vermez. Sadece onların meclisini terk etmek suretiyle protesto etmemizi (ya da, televizyon kanalını değiştirmeyi), ancak alay etmekten vazgeçerlerse tekrar onların meclisine katılmamızı ve tartışmayı barış içinde devam ettirmemizi öğütler (4:140). Hakkı Devrim’in ifadelerini yanlış buluyorum ama alaycı bulmuyorum. Hakkı’nın eleştirisinin Muhammed ile ilgili bölümü düzeysiz bir eleştiridir, Kuran ile ilgili bölümü ise ciddi bir eleştiridir. Kendisini boykot ve sansür ile tehdit etmek yerine ya susmalı veya adam gibi cevap vermeliyiz.
Allah’ın verdiği ve kullanılmasını istediği özgürlükleri insanlardan mahrum etmeye çalışmak Allah adına Allah’a karşı çıkmak gibi çelişkili bir tavırdır, tağutlaşmak ve Firavunlaşmaktır. Maalesef bu tavır geçmişte Muhammed peygambere karşı mücadele veren Kureyş kabilesi müşriklerinin tavrıydı. İşin ilginci, bugün güya Muhammed peygamberi savunanlar, onu şefaatçıları olarak Allah’a ortak koşan ve ismini Allah’tan daha çok anan kişiler yukarıda birkaç kelimeyle özetlediğim müşriklerin hastalıklarını neredeyse aynen miras almışlardır. İkinci paragrafı okuyun ve günümüzde Muhammed peygamber adına bir kaşık suda fırtına koparan Sünni ve Şii mukallitlerin durumuyla karşılaştırın. Ne kadar da benziyorlar Muhammed’i Mekke’den kovan dindarlara.
Kısacası, Hakk’ın bize gönderdiği Mesaj’a göre, Hakkı adındaki adamın saçmalamaya ve cehennemi seçmeye hakkı vardır; Hakkı’yı bu hakkından mahrum etmek despotluktur, istikbardır. Müslümanlar hem Hakkı’nın hem de onu susturmak isteyen falancacı veya filancacı mukallitlerin inanç ve ifade özgürlüğünü savunurlar ama ne Hakkı’nın ne de hurafeci mukallitlerin karşıtlarını sansür etmeye hakkı yoktur.