Polis Şiddetini Yüzde 90 Az Bulan
Halil Berktay’a
Edip Yüksel
19 Haziran 2013
www.19.org
“Günlerdir okuduğum ‘polisin inanılmaz vahşi saldırıları’ teranelerinin (ki yok böyle bir şey; polis kullanabileceği şiddetin belki en fazla yüzde 10-15’ini kullanıyor) yanı sıra, eylemcilerin şiddetinden zerrece bahsedilmemesinden bıktım ve utanıyorum. Sürekli kriz ve sürekli çatışma mantığıyla her türlü şiddeti davet edenlerin, sonra da “anne polis beni dövdü” havasıyla himaye aramasından (ve bazılarının da solculuk gereği veya iktidar düşmanlığı gereği onlara bu himayeyi sunmasından) da bıktım ve utanıyorum.”
(Halil Berktay, Pazar: Saat 17-20 Arası Nişantaşı, Valikonağı, 16 Haziran 2013, http://kuyerel.org/yazarlarimizYaziGoster.aspx?id=1318&yazarId=101#sthash.mfhP0yjY.dpuf )
Merhaba Halil:
Bu gözleminizi ilgiyle okudum. Görüşünüzü ve izlenimlerinizi böylesine açıklıkla ifade ettiğiniz için sizi tebrik ederim. Gözlemlerinizin ve yorumlarınız bir kısmına katılıyorum. Örneğin bazı protestocuların belden aşağı sövgüler kullandığını ben de işittim. Hatta, bazı protestocuların polise meydan okuduğunu ben de gördüm. Genelde, polisin Gezi Parkındaki çevrecilere karşı kullandığı şiddetin ateşlediği spontane bir sosyal patlama olduğu için bir muhalefet mozaiği ve gök kuşağı olan kitlenin arasına provokatör psikopat tipler ve gizli polisler sızmış olması da gayet normal. Ancak, vardığınız sonuç ve genel kanaati paylaşmıyorum.
Gezi Parkı olaylarını gereksiz ve aşırı şiddet kullanarak başlatan ve şiddeti arttıran polis ve iktidardır. Sen önündeki sokakta gerçekleşen olayları iki-üç saatliğine balkonundan seyrederken olayların başlangıcını ve geçmişini unutmuş ve maalesef gençlerin polise ve Tayyib’in otoriter tavrına gösterdiği haklı öfke ve direnişi balkonuna sığdıramamışsın. Büyük olasılıkla 16 gün süren eylemlerin hiçbirinde polisin attığı biberli gazı solumadın, gelişi güzel savurduğu cop darbelerinden nasibini almadın, bir kalas gibi kullandığı basınçlı suyla ayakların yerden kesilmedi, biber gaz kapsüllerinin hedefi olmadın, gözlerini kaybetmedin, sadece iktidarı protesto ettiğin için yakalanıp meydan dayağı yemedin, ve kız arkadaşının veya eşinin saçları çekilmedi…
Perspektifin maalesef balkonunla, iki saatle, protestoculara karşı önyargılı psiko-analiz ve niyet okumalarınla, ve kendi geçmişinden duyduğun haklı veya haksız pişmanlıklarla sınırlamış ve hatta bazı yerlerde farkına varmadan çarpıtmışsın. Muhtemelen polisin Gezi Parkı protestocularına gösterdiği şiddeti Doğu ve Güney Doğu Anadolu’daki Kürtlere karşı gösterdiği şiddetle karşılaştırmış ve az görmüşsündür…
Önce kısa bir özgeçmiş
AKP içinde birçok eski dava arkadaşım var. Gençliğimde Tayyip ile aynı okulu okudum ve birlikte aynı teşkilatta çalıştım. Fatih’te Selamet Partisi ve Akıncılar Derneği bünyesinde… İslamcı gençliğin lider kadrosundaydım… O kavgalı ve kargaşalı dönemde bile kurtulmuş bölge saydığımız Fatih’te karşı görüşlü bir gence attığım bir tokat dışında hiç kimseye karşı şiddet kullanmadım ve şiddeti onaylamadım. 12 Eylül Darbesi öncesi ve sonrası dönemde polis ve asker şiddeti bir norm idi.
Ancak, Amerika’dan Türkiye’ye yaptığım son dört seyahatte her seferinde yazdığım makaleler aleyhinde açılmış davalardan dolayı tutuklandım ve her seferinde mahkemeye çıkıncaya kadar karakolda bir gece geçirdim. Polisle olan bu dört karşılaşmamda polisin çok insani ve hatta saygılı davrandığına tanık oldum. Daha önceki polis imajımı tamamıyla tersleyen harika bir deneyimdi. Nitekim polisin bu medeni tavrını bir makale ve/veya konuşmamda anlatıp takdirlerimi ifade ettim ve AKP’yi bu başarısından dolayı övdüm.
İktidarın köpek dişleri
Gezi Parkı ile başlayan olaylar zincirinde gördüğüm polisler bizzat tanık olduğum son yıllardaki polislerden çok farklıydı. Polisin kullandığı orantısız güç ve sadist tavır benim için şok oldu. On yıl tek adam olmanın getirdiği sarhoşlukla kendini Fatih Sultan Mehmet veya Yavuz Sultan Selim sanan Tayyip otoritesine meydan okuyan gençlere iktidarın köpek dişlerini ve güçlü pençesini gösterdi.
Protestoları ve polis ile olan çatışmaları gösteren düzinelerce video seyrettim. Balkonundan üç boyutlu seyretmiş olabilirsin ve hatta seyrederken çayını yudumlamış olabilirsin ama yukarıda ifade ettiğim gibi istatistiksel değeri düşük bir gözlemde bulunmuşsun. Şahsen seyrettiğim videolar farklı günlerde, koşullarda ve yerlerde gerçekleştiği için olaylar hakkında daha sağlıklı bir bilgi içeriyor… Sadece “çapulcuların” çektiği videoları değil, polisi destekleyenlerin çektiği videoları da seyrettim. Bu videolarda tanık olduğum polis vahşeti ve şiddeti beni şoke etti, Arizona’daki ofisimde isyan ettirdi. “Halka kuduz sultan yavuz ordusu gibi saldırıyorlar!” gibi sözler çıktı ağzımdan ve klavyemden…
Şiddetin Orantısız Aşuresiydi!
Farklı şiddet örneklerine tanık oldum. Dünya tanık oldu. Örneğin, tazyikli suyu özellikle bir silah gibi kullanarak göstericilerin ayaklarını yerden kesip baş üstü yere çakan polisler… Göstericileri yakaladıktan sonra tekme tokat meydan dayak çeken polisler… Deniz kenarında oturan ve yürüyen çiftlere ve kadınlara rastgele saldıran, saçlarını çeken polisler… Biber gazını cömertçe kullanan polisler… Kısa mesafeden dik açıyla protestocuları hedef alarak kapsüllerle yaralayan ve bazılarının gözlerini oyan polisler… Pencereden polis şiddetini eleştiren başörtülü genç bir hanımı tokatlayan ve başörtüsünü çıkarmaya çalışan polisler… Daha nice örnekler…
Protestolara katılan bir gencin 18 Haziran 2013 tarihinde sana verdiği şu cevabı alıntılayarak bitireceğim:
“Direnişin ana gövdesini Taksim Dayanışması ve onun platformu oluşturur. Süreci anlamak istiyorsanız balkonunuzdan aşağıya bakmak yerine, Platformu takip ediniz. Daha ilk günlerden cinsiyetçi sloganlarla ilgili yayınladıkları metni, şiddet karşısındaki duruşlarını, toplumun tüm bileşenleri için özgürlük ve demokrasi taleplerini, partizanca bir tutuma geçit vermediklerini, kişisel çıkarların söz konusu olmadığını göreceksiniz. Bir başbakanın; siyaseti yalan ve inanç sömürüsüyle halkları birbirine düşürecek kadar kirlettiği, anayasada yer almayan bir yetkiyi kullanarak polisi hepimizin üzerine kimyasal silah ve plastik mermilerle saldırttığı bir süreci, siz bu gergin ortamdan faydalanarak sokağa dökülen suça meyilli insanlara indirgeyerek mi okuyucunuzla paylaşıyorsunuz? Ezel’in Fransa’ya karşı davasında İHAM “Bazı göstericilerin suça bulaşması, gösteriye toptan müdahalenin gerekçesi olamaz” diyerek, gösteri hakkının ölçülerinden birini belirler. Başbakan ağaç, hayvan ve özgürlük sevdalısı Benim üzerime gaz bombaları attırma emrini verme yetkisini nereden alıyor? 1 metre önümdeki çocuğun bacağından yumruk kadar et koptu gözümün önünde! Neden? Gezi Parkında ağaçlarımızın nöbetini tutan dostlarımızın vücut bütünlüğüne ve onuruna hukuksuz yetki ile saldırı emri verenlere karşı oturma eylemi yaptığımızdan! 1 özrü ile bitirebileceği bir meseleyi, siyasi propaganda malzemesi yaptı devam ediyor. Lütfen sağdan soldan kimseden değil, ama Hukuktan yana sorumlu durun. “