Aşağıdaki makalenin yazarı Hatice’yi yıllardır tanırım. Kendisi yıllar önce 19.org sitesinin forumuna katkıda bulunan üyelerinden biriydi. Hatice, arada bir kullandığım 19 damgalı uğur böceği dahil bazı görsel medyanın tasarımcısı yetenekli bir sanatçıdır aynı zamanda. E.Y.l
Irkıyla Şişinenlere…
Hatice Ergün Demircan
13 Ocak 2011
www.19.org
Ah bu, kendi iradeleriyle sahip olmadıkları ve asla olamayacakları şeyler (anadil, ırk, milliyet, toprak, el, kol, bacak, yüz, kaş, göz, fizik, kimya) yüzünden heyecan duyabilen, böbürlenebilen, üstünlük duyabilen, başkalarını daha hakir görme hakkına sahip olduklarına inanabilenler! Sizi yıllar geçti anlamlandıramadım! Bi düşünüyorum da iyi güzel de peki o şey(ler)e gerçekten sahip misiniz ki bu derece yüksek perdeden gerine gerine sefasını sürebiliyorsunuz! Ne katkınız oldu onlara sahip olurken ki sonrasında bu derece şişinebiliyorsunuz. Peki veren tarafından elinizden alındığında acaba bin metreden betona çakılan karpuz gibi dağıldığınızda, işte o zaman ne yapabileceksiniz? Anlayabilecek misiniz sizin olmayanla kime caka sattığınızı…
Kürdüm demek insandan ne eksiltir, “Türküm, Türk” diye haykırıyorum kahretsin hâlâ aynı benim, boyum bari uzasaydı iki cm daha, Alman niye Rus değil, ah şu Amerikalı İtalyan olsaydı ne olurdu, Meksikalı kardeşim sen niye Moğol değilsin, be Çinli keşke Arap olsaydın, İranlı olmaktan utanıyor musunuz?
Üzülmeyin sizin suçunuz değil ki, hem zaten bu bir suç da değil.. Yapamadıklarınıza üzülürseniz sevinicem. Ah ne iyi olurdu zenci dostum aslında sen de Türk olaydın değil mi ama! Şu Yunanlardan ala gavur mu olur, İngilizlerden bahsetmeye bile gerek yok, ama özellikle de Bulgar zulmünden korusun Allah düşmanımı bile, ne çektik şu Ermenilerden (çektirdiklerimiz hak etmişti, oh olsun, şimdi söyletmeyin beni!), şu Fransızlar ne zaman dost oldu ki hem Türk’ün dostu var mı(ydı) ki Türk’ten başka! Peki ama yan yana gelince birbirini yiyen sevgili Türklere ne demeli, tarihin yaşlı sayfaları bu örneklerle dolu değil mi! Üstelik bu birbirini yok etme Türk politikası haline gelmemiş miydi! Ama en hazini de Muhammed Türk olmalıydı, ah beee… Tanrım sen bilemedin! Naptın naptın böyle, eksikliklendirdin bizi… Elin kıçı kırık Arabı sayende ne oldum delisi oldu dünyanın başına! Hadi hepsi neyse de bu yapılır mıydı biz güzide kullarına!
…
Neden milletime ait biri, bir icatla, hayırlı bir işle insanlığa katkıda bulunduğunda herhangi bir milletten birinin yaptığı şeymişçesine tepki veriyorum da daha fazla daha da fazla gururlanamıyorum! Benim için ne fark eder ki! Bana ne getirisi, faydası var ki! Kuduz aşısını bir Fransız yerine bir Türk bulmuş olsa ne değişirdi benim için! En fazla aynı milletten değiliz, bu mudur! Peki aynı yer yüzünden olmamızın bi anlamı yok mu! Üçüncü sayfa barbarlarını gördükçe de eziklenmeli, utanmalı mıyım peki! Sadece onlar adına üzülebiliyorum ve bi parça da kendi adıma maalesef aynı topraklarda yaşıyoruz diye… Etrafı kirletiyor, masum canları alıyor iğrenç magandalar diye maç sonraları eve kapanmak zorunda kalışıma üzülen dünyalıları selamlıyorum. ( Ben mi utanıcam şimdi bu gereksiz varlıklarla aynı milliyetten, ırktan olduğum için!..) Haaarrtt diye sabahın sükunetinin içine balgam atan o zarif beyfendilerle(!) ve son zamanlarda buna dahil olan nazenin hanfendilerle(!) aynı memleketten olduğum için değil aynı sokağı paylaştığımız için utanç duyabiliyorum sadece ve ziyadesiyle tiksiniyorum…
Belgeselde Norveç’te bi yaya geçidine yaklaşan yayayı 10 m önceden görüp de duran, insana öncelik veren araç şoförlerine hayran hayran bakarken bu medeniyet karşısında gözlerim yaşarıyor. Gel gör ki kendi ülkemdeki ehliyetli ayıların varlığıyla her sokağa çıkışta nasıl canım ağzıma geldiğini hatırlayıp kendim için, sevdiklerim için, tüm kuralları dikkate alıp uygulayan ama yine de bu ayıların şerrinden kaçamayan Kıvırcık Alilere üzülüyorum yine.. Her anım bir endişe, her nefes alışım bir tedirginlik oluyor: “Bu cânım ülkede böyle barbarlarla yaşamak bir ceza, burası benim cehennemim”…
Her güzelliğin, her hoş anın içine edecek öküzler mutlaka bi şekilde bi yerlerden çıkıyor, her yer kıyamet gibi ebleh cahillerle dolu.. Nadide birkaç insanla güzel yerlerde hoş paylaşımlarda bulunurken mutlaka o anın içine edecek numunelik ne yaptığını bilmezlerin olduğu bir ülke burası ne yazık ki ve bingooo! Yüzde doksan aynı ırktanız! Bana hiçbir faydası olmayan saçma bir olgu! Yamyamlık diye bi ırk varsa eğer eğitimli olsun, insan olsun, medenî olsun, haddini bilsin yeter ki; canımı yesin!
Hâsılı kelam kendini ırkıyla, milliyetiyle tanımlayıp ön plana çıkarmanın kimseye bi hayrı olmadığı gibi antipatik de oluyor.
“Tüm ırkların canı cehenneme; ben benim” gibi haklı bir tepkiye neden oluyor.
Bana ırkını söyleme, sana kim olduğunu söyleyim gibi bir sonuç da doğabiliyor.
Ne olursan ol, kim olursan ol önce “insan” ol gibi bir yargı çıkabiliyor.
“İnsan kendi yapıp ettikleriyle veya yapmayıp etmedikleriyle bir şeydir,” gerisi çocuk avuntusu gibi bir (anti)tez gelişiyor ister istemez…
E söylemeye gerek var mı ama bütün bunlar demek değildir ki ırkımızı yerden yere vurcaz, tü kaka diycez, yok saycaz; haşa! Sadece bırakın yerinde, olduğu gibi kalsın. Olduğu gibi.. Batırmayın da çıkarmayın da… Çünkü kendi haline bırakıldığında “güzel” ve “kendine özgü” olan hayatın bu vazgeçilmez çeşnisi, aslında onunla uğraşmaya başlayanların ayağını kaydıran tehlikeli ve sinsi bir “imtihan” silahına dönüşüyor…