Neden Rivayetlere Karşıyız?
İzzet Güllü
13/08/2015
Niye rivayetlere vs bu kadar karşısınız deyip duruyorlar! Arkasında İsrail olduğunu iddia edenler bile oluyor. İsrail’in gerek İslam dininin gerekse İslam aleminin mevcut halinden pek şikayetçi olduğunu hiç sanmıyoruz.
“Din Kur’andır, Allah’ın ipine sımsıkı sarılalım, dağılıp fırkalara ayrılmayalım, bu ayrışma çatışma sebebidir, bu fitnedir, Kur’anda yasaktır, kaynak bir olmadan ümmet bir olmaz, ümmet bir olmazsa böyle birbirini boğazlamaya, böyle bağnazlılara, ilkelliklere devam eder, bırakalım artık dinimizi hurafe sistemi gibi göstermeyi, böyle bir din sevdirmiyor itiyor, dinimizi ilk baştaki saf vahiy haline geri döndürelim, sonradan üzerine boca edilen beşer ürünü yüklerinden kurtaralım, din ilahidir, ilahi olmayan din olur mu, aklımızı kullanalım, bak bize şurada şurada din adına şu kadar yalan söylediler, işte ispatı” vs demenin İsrail’in vs. işine geleceğini düşünmek abes olsa gerektir. Sanki İslam dünyası her konuda bir, ilk defa bu vesileyle farklı bir ses çıkıyor gibi yapmak ne kadar samimi!
Bilmiyorlar ki zan yani rivayetler ve ulema görüşleri kaynak olunca hurafe din oluyor. Hala anlamıyorlar ki hurafe din olunca o toplumun üzerine dert, bela, musibet, zillet yağıyor.
Yaşanılan tüm hurafelerin, bağnazlıkların, din eksenli zulümlerin, barbalıkların, kavga ve savaşların nedeni bu zan kültürünün din kabul edilmesidir.
Kaynak bir olmadığı için ümmet bir olamıyor. Dindeki bu ayrışmanın, çatışmanın, ben hak yoldayım sen değilsin kavgalarının tek gerçek nedeni bu zan kültürüdür. Kur’an din olunca ortaya çıkan İslam ile zan havuzu da din olduğunda ortaya çıkan İslam ne acıdır ki bir ve aynı değildir. Sözgelimi birisi dinde zorlama yoktur, senin dinin sana, sana düşen sadece tebliğdir vs. derken öteki kendisi gibi inanmayana zorbalığı, baskıyı, zulmü, hatta canına kastı itikat saymaktadır.
Kimi gün olmuş matbaa haramdır diyerek bir ulusu tarih sahnesinde yüzlerce yıl geri bırakmışlar yeri gelmiş kardeş katline cevaz vermişler. Yeri gelmiş Kur’anda olmadığı halde insanları recm adı altında vahşice taşlamışlar. İslamın barışçıl, sevgi dolu yüzünü karartarak nice insanın güzel dinimizden nefret etmesini sağlamışlar.
İslamı karikatürlere konu eden hep bu zan kültürüdür. İslama saldırılar hep bu rivayetler üzerinden yapılmıştır. İslamı saçma sapan, çelişkilerle dolu bir hurafe dini gibi algılatan bu zan havuzudur. Çünkü orada bunun için gerekli tüm argümanlar mevcuttur.
Rivayetler tahkiki bir imana manidir. Bu kültürü din kabul edip de, buradaki hurafeleri görüp de gerçekte imanlı kalabilmek çok zordur. Rivayetleri din kabul etmek belki dinin sadece hocalardan öğrenildiği dün için çok sorun değildi. Lakin sorgulama kültürü gelişen günümüz dünyasındaki insanların, özellikle de yeni kuşak neslin itikadı için büyük bir tehlikedir.
Kur’an kolaylık dini sunarken rivayetler de din olduğunda aynı din birden ağırlaşmakta, zorlaşmakta, adeta taşınması imkansız, insanları yaklaştırmayıp iten bir ağırlığa dönüşmektedir. Kur’an yaşamın içinde çok az şeye müdahale ederken rivayet kültürü din olunca atılan her adım dini bir anlama bürünmekte, mutlaka dini bir kategoriye girmektedir.
Zan kültürü din olunca birden aracı bir sınıf oluşmakta, din profesyonelleri ortaya çıkmakta, din bunlardan öğrenilmeye başlanmakta, bu ise yığınla itikadi mahzuru bir yana birçok sömürüyü ve suistimali beraberinde getirmektedir.
Zan havuzu din olunca itikatlar yamulmakta, sözgelimi Allah’tan başka gayelerle iş yapılır hale gelmekte (örneğin kazadan korunmak için sadaka vermek gibi) din adeta ibadete indirgenmekte, Kur’andaki öncelikler önemini kaybetmekte, ortaya bambaşka bir din, apayrı bir dindarlık şekli çıkmaktadır. Bu dindarlıkta komşunun açlığı namazın sünneti yahut umre kadar bir değer ifade etmemektedir. Kişiler dindarlaştıkları nispette hayatın içinden kopmakta, adeta kapalı kılanlar içinde ruhban bir yaşam sürmek en makbul bir dindarlıkmış gibi algılanır hale gelmektedir. Allah sadece “ben müslümanım” deyin dediği halde herkes kendisine takılan ayrıştırıcı, haliyle de ümmeti birbirine karşı ötekileştirici sıfatlarla övünmekte, bağlı olduğu hiziple / fırkayla sevinip durmaktadır.
Rivayetler din olunca ortaya Kur’andaki ilahi hakikatlerden çok uzak bir dini telakki ve itikat çıkmaktadır. Bunun sayısız örneği vardır. En basit örneği Allah ihtiyaçtan fazlasını verin dediği halde zan din olunca bu bir anda 1/40 olmaktadır. Allah akledin dediği halde, akletmeyenleri sürekli tahkir ettiği halde zan din olunca akıl din sahnesinden kovulmaktadır vs.
Rivayetler zannedildiği gibi elçinin sözleri değildir, çünkü bunun yüzde yüz bir delili yoktur. Dinde yüzde yüz kesin olmayan bilginin, aktarımın, haberin adı ise zandır. Zan dinde uyulması değil, sakınılması gerekendir. Bu aktarımlar elçinin sözleri değildir, sadece elçiye ait olduğu iddia edilen sözlerdir. Bunları reddetmek bu iddiayı reddetmektir, elçiyi vs asla değil! Birisi bir haber getiriyor, bunu elçi demiş diyor, biz ise bu iddiayı kabul etmiyoruz. Olay sadece bu! İddiayı reddetmek… Delillerimizi de sadece Kur’andan veriyoruz.
Bunu böyle yansıtarak çarpıtan samimiyetsizler bu rivayetlerin tartışılmasına mani olmaya çalışmaktadırlar. Çünkü Kur’ana rağmen kurdukları dinin yaşaması bu havuzun din kabul edilmesine bağlıdır. Haykırışları, feryatları, itham ve iftiraları bunun içindir, elçiye itaat için değil! Kur’ana itaat etmeyerek peygamberimizin sadece tebliğci (Maide 99 vs) olduğunu anlatan, sadece vahye uymasını isteyen birçok ayeti yok sayma pahasına rivayeti savunmak başka neyle izah edilebilir?
Hepsinden daha önemlisi rivayetleri din kabul etmek Kur’anın ifadesiyle “beşer bir elçi”yi müstakil bir otorite saymaktır, dinde Allah’ın hüküm ortağı kabul etmektir, bu ise apaçık şirktir. Allah şirk ehli için pislik (dert, bela, musibet, zillet vs) yağdıracağını beyan ediyor. İslam aleminin bugünkü perme perişan halinin bir nedeni de bu olsa gerektir.
**
Yazarın kitapları ve makaleleri için bak: www.izzetgullu.net