Kahrolası bir Yalan:
Beni Kureyza Yahudileri Katliamı
Sünni ve Şiilerin Kuran çevirileri çarpıtmalarla doludur.
Hadis kaynaklarını ve mezhebi uydurmaları takip ederek ayetlerin anlamlarını bu yalanlara göre çarpıtırlar.
Kuran’ın diğer çeviriler ile kıyaslamak için Kuran Reformcu bir Çeviri kitabına bakınız.
Aşağıdaki makale bu konuyla ilgili olarak W. N. Arafat tarafından 1976 yılında yazılmış
“New Light on the Story of BANU QURAYZA and the Jews of Medina”
başlıklı makalenin çevirisi. (Edip Yuksel)
Yeni Bilgiler Işığında Beni Kureyza ve Medine Yahudileri
W. N. Arafat
Journal of the Royal Asiatic Society of Great Britain and Ireland
(Büyük Britanya ve İrlanda Kraliyet Asya Birliği Dergisi) (1976) sayfa 100-107
Çok iyi bilinir ki İslam’ın ilk çıkışı esnasında Yesrib’de (Medine) 3 Yahudi kavmi yaşardı, bunlarla birlikte şehrin kuzeyinde de en önemlileri Hayber ve Fedek olmak üzeri başka Yahudiler de yaşamaktaydı. Yine genel kanı odur ki Muhammed peygamber başlarda Yesrib Yahudilerinin başka bir kutsal dinden olmaları münasebetiyle bu yeni tek tanrılı dini anlayacaklarını düşünüyordu. Lakin bu kabileler İslam’ın sıkıca yerleşip güç kazanmakta olduklarını gördüklerinde, aktif bir şekilde saldırgan tavır takındılar ve bu mücadelenin neticesi de bu Yahudilerin Arap coğrafyasından yok olmaları oldu.
Peygamberin hayatını yazanlar ve sonraki tarihçiler bize Beni Kaynuka ve daha sonra Beni el-Nadir kabilelerinin müslümanları kışkırttığını, kuşatıldıklarını, teslim olmaya karar verdiklerini ve sonuçta alabilecekleriyle birlikte terk etmelerine izin verildiğini söyler. Bundan sonra Hayber (3) ve Fedek (4) boşaltılmıştır. Ibn-i İshak’ın Siyer’da (5) yazdığına göre üçüncü Yahudi kabilesi olan Beni Kureyza ise Kureyşliler ve onların müttefikleriyle aynı safta birlikte Medine’ya saldırıp İslam’ı yok etmeye çalıştı. İslam’a karşı o zamana kadarki bu en büyük tehdit başarısız olduktan sonra da peygamber Beni Kureyza’yi kuşattı. Beni el-Nadir gibi onlar da onlar da zamanında teslim oldular fakat onların aksine Kureyza kabilesinin dostu olan Aws kabilesinden Sa’d bin Mu’adh tarafından haklarında şöyle bir hüküm verildi: Tüm yetişkin erkekler öldürülecek ve kadın ve çocuklar da esir olarak alınacaktı. Bunun sonucunda Medine’nin pazar yerinde çukurlar kazıldı ve sayıları 400 ile 900 arası değişen yetişkin erkek gruplar halinde getirilerek boyunları vuruldu.
İnceleme sonucu hikâyenin detayları sorgulanabilir. Beni Kureyza’dan 600, 800 ya da 900 (7) erkeğin soğukkanlılıkla öldürülmesinin doğru olamayacağı ve bunun daha sonraki bir ekleme olduğu ve bunun Yahudi kaynaklarından geldiği gösterilebilir. Gerçekten de evvelki Yahudi tarihindeki yeri şaşırtıcı hassaslıkta gösterilebilir.
Şimdi Arap kaynakları sorgulanıp Yahudi bilgi kaynaklarının katkısı tartışılacak. Bu detayların güvenilirliği değerlendirilecek ve erken dönem Yahudi tarihinin bir proto-tipi ortaya çıkarılacak.
Konuyla ilgili geniş detayları içeren en eski kaynak olarak Peygamber’in biyografı İbn İshak’ın Siyer adlı kitabı bulunuyor. Aynı zamanda en uzun süre ve en sıklıkla alıntılanan bir kitaptır. Sonraki tarihçiler ona güvenirler. (8) Fakat Ibn İshak Hicri 151 yılında ve Peygamberin ölümünden 145 yıl sonra ölmüştür. Sonraki tarihçiler basitçe onun anlattığı şekliyle alıp onun belirsiz olan kaynaklarını ise görmezden gelirler. Hikâyeyi kısaltırlar ve sadece bahsedilecek başka bir olay gibi aktarırlar ve pek çok durumda konuya ilgileri de burada noktalanır. Bazıları pek ikna olmadıklarını belirtir fakat başlarına bela almak istemezler. Bir kaynak İbn Hacer, lakin bu hikâyeyi ve diğer benzerlerini yalanlar ve garip hikâyeler olduklarını söyler. İbn İshak’ın çağdaşı olan hukukçu Malik (10) İbn İshak’ı yalanlar ve sırf böyle hikâyeler naklettiği için onu bir yalancı (11) ve münafık (12) olmakla suçlar.
Hatırlanmalıdır ki Peygamber’in hayatını yazan tarihçiler ve yazarlar gelenekçilerin sıkı kurallarına uymadılar. Çoğunlukla da doğruluğu şüphe götürmeyecek şahitlere dayandıracak şekilde bir rivayet zinciri sağlamadılar ama daha çok bilgi kaynağı her kimse onun aktardığıyla yetindiler. İslam’ın ilk günlerinde Peygamber’in geleneğine olan tavırlarında biyografik detaylara ya da hukuki herhangi bir argümana nazaran çok daha titizdiler müslümanlar. Gerçekten de İbn İshak’ın Medine’nin kuşatılması ve Beni Kureyza’nin düşüşü ile ilgili anlattıkları ismini verdiği bir çok müslüman ve hatta Yahudi’nin anlattıklarından alıntılar şeklindedir.
Bu geç ve belirsiz kaynaklara karşı hem daha çağdaş hem de bozulmamış olan Kuran’ı koyduğumuzda Ahzab suresinde bu özetle şöyle açıklanmaktadır:
“Ve kitap halkından onlara destek olanları kalelerinden indirdi ve yüreklerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor ve bir kısmını da tutsak alıyordunuz.” 33:26
İbn İshak Medine’nin kuşatılması bahsinde bahsi geçen kaynakları şöyle belirtir: El-Zübeyr’in ailesinin bir müşterisi ve güvendiği başkaları. Bunlar da hikâyenin farklı parçalarını anlatan Abdullah bin Ka’b bin Malik, El Zühri, Asım bin Ömer bin Ketede, Abdullah bin Ebu Bekr, Kureyza’li Muhammed bin Ka’b., ve ilim tahsil eden diğer bazı adamlarımız olarak verilir. Bunların her biri hikâyeye katkıda bulunmuştur. Bu yüzden İbn İshak’ın anlatısı bunların toplanarak bir araya getirilmesinden oluşur. Sonraki bir aşamada Ibn İshak, Kureyza’den gelen ve muhtemelen bağışlananalar içinde bulunan ve El-Zabir bin Bata’nın soyundan gelen ve aynı zamanda Kureyza’nin öne çıkan figürlerinden biri olan Atiyya adında birinden ismini vererek bir alıntı yapar.
Hikâye, ismi verilen Yahudi önderlerinin müslümanlara karşı olan güçleri bir araya getirme çabalarının anlatılmasıyla başlar. Beni El-Nadir kabilesinden üç ve Va’il kabilesinden de iki önderin ve ismi anılır. Başka bir kabile ile başka bazı Yahudi arkadaşları isim verilmeden bahsedilir. Komşu Gatafan, Murra, Fezara, Süleym ve Aşca kabilelerini ikna ettikten sonra Mekke’ye gidip Kureyş kabilesini de ikna ederler. Kuşatma için yeterli kuvveti topladıktan sonra El Nadir önderlerinden Huyay bin Ahtab Medine’deki üçüncü Yahudi kabilesi olan Beni Kureyza ile liderleri Ka’b bin Esad’a rağmen bir anlaşma yaparak Müslümanların bu birleşik saldırıya karşı duramayacağını söylerek kazandıklarında onların da bağımsız olacakları vaadiyle kandırıp Peygamber’e olan güvenlerini bozar. Medine kuşatması başarısız olur ve Yahudi kabileleri de kendi payına düşen cezayı görür.
Akademisyen ve tarihçilerin Ibn İshak’ın anlatımına olan tavrı ya bazı bazı belirsizlikle karışık bir memnuniyet ya da en azından iki durum için kınama veya dışarılama şeklinde olmuştur.
Memnun olan tavır Peygamber’in hayat hikâyesini ve savaş hikâyelerini sonraki kuşakların titizlikten ve gelenekçilerin ve hukukçuların sorgulayıcı kriterlerinden yoksun olmalarına bakmadan kabul etmeleri şeklindedir. Peygamberin hayat hikâyesi anlatılırken kaynakların doğruluğunu kontrol etmeye gerek yoktu onlara göre. (14) Bir güvenilir rivayet zinciri oluşturmak ya da en azından bir kaynak belirtmek çok da gerekli görülmedi. Ibn İshak’ın Siyer adlı eserinde bu oldukça belirgindir. Diğer tarafta yasalar söz konusu olduğunda güvenilir kaynaklar ve güvenilir rivayet zinciri olmazsa olmazdı. Hukukçu Malik’in İbn İshak’a hiç saygı göstermemesinin sebebi budur. (15)
Görülebilir ki sonraki tarihçiler ve hatta tefsirciler de ya Ibn İshak’ın kelimelerini aynen tekrarlar ya da hikâyeyi kısaltarak aktarırlar. Tarihçiler bu konuda biraz ilgisiz davrandılar. Taberi bile Ibn İshak’tan yaklaşık 150 yıl sonra genellikle yaptığı gibi farklı kaynak arama zahmetine girmez. Şu kelimelerle şüphesini ortaya koyar: “Vakidi (tarihçi), Peygamber’in kuyu kazılmasına sebep olduğunu ileri sürdü (Arapça za’ama)”. Ibn ey-Kayyim in Zad el ma’ad sadece olabilecek en özet göndermeyi yapıp en önemli soruları ve sayıları görmezden gelir. İbn Kesir hatta daha şüpheci gözükür çünkü Ayşe’nin güvenilir kaynaklığında! Anlatıldığını belirtme zahmetine girer.
Ortalama bir memnuniyet ya da şüpheci kabul dışında, aslında Ibn İshak bir yazar olarak çağdaşı ve sonraki diğer akademisyenler tarafından yıkıcı saldırılara maruz kalmıştır. Bunlardan bir tanesi Siyer adlı eserindeki düşünülmeden eklenmiş bir çok sahte ve uydurma şiirdir. (17). Bir diğeri de Beni Kureyza katliamı hakkındaki bir hikâyeyeyi sorgulamadan kabul etmesidir.
Çağdaşı ve ilk gelenekçi ve hukukçulardan İmam Malik onu Yahudilerden hikâye aktaran (19) tam bir yalancı ve münafık (18) ilan etti. Diğer bir deyişle Malik kendi kriterlerini uyguladığında Ibn İshak’ın kaynaklarının doğruluğundan şüphe etti ve onun yaklaşımını reddetti. Gerçekten de Ibn İshak’ın ne kaynak listesi ne de böyle bir hikâyeyi toplayıp bir araya getirme yöntemi Malik tarafından kabul edilebilirdi.
Sonraki dönemde İbn Hacer Malik’in İbn İshak’ı suçlamasına şöyle bir açıklama getirdi: “Malik, Ibn İshak’ı suçladı çünkü Medine Yahudilerini özellikle özellikle arayıp bulup babalarının dedelerinin anlattıkları hikâyeleri almaya çalıştı.” İbn Hacer daha sonra bu hikâyeleri Kureyza ve Al-Nadir kabilelerinin hikâyeleri gibi acayip hikâyeler olarak tanımlayıp reddetti. Bundan daha lanetleyici bir reddediş olamazdı.
Bir tarafta geç dönem ve kaynağı belirsiz kaynaklar varken ve diğer otoriteler tarafından da kınanmışken en modern ve bozulmamış kaynak olan Kuran’a başvurmalıyız bu konuda: Ahzab (33:26) da özet bir şekilde verilir: “Ve kitap halkından onlara destek olanları kalelerinden indirdi ve yüreklerine korku düşürdü. Bir kısmını öldürüyor ve bir kısmını da tutsak alıyordunuz.”
Tefsirciler ve gelenekçiler Ibn İshak’ın hikâyesini tekrarlamaya meyillidir fakat Kuran’da referans savaşan taraflaradır. Savaşla ilgili bir ifadedir bu. Bazıları öldürüldü bazıları esir alındı.
Bazıları 600 ya da 900 kişinin be şekilde öldürülmesi olayın önemini vurgular diye düşünebilir. Kuran’da daha açık bir ifade yer alabilirdi konuyla ilgili, çıkarılacak bir sonuç, alınacak bir ders … Fakat eğer sadece sorumlu olan liderler öldürüldüyse böyle özet bir şekilde bahsedilmiş olması normaldir.
Kaynaklar hakkında bu kadar konuştuktan sonra: ya ilgisizdiler ya da güvenilir değildiler ve çok geç bir tarihte bildirilmişlerdi. Gelelim hikâyeye. Hikâyenin reddedilmesinin sebebi ise:
1) Yukarıda zaten belirtildiği üzere Kuran’da konuyla ilgili anlatım oldukça sade ve büyük sayıda bir öldürme ile ilgili bir emare bulunmuyor. Bir savaşta referans savaşan taraflara yapılır. Kuran, tüm tarihçilerin tereddütsüz ve şüphesiz kabul edeceği tek kaynaktır. Olayın olduğu zamanda bildirilmiştir ve en inandırı sebeplerle olayın aslını bize vermektedir.
2) İslam’da kural sadece isyana teşvik edenleri cezalandırmaktır.
3) Bu kadar çok sayıda insanı öldürmek İslam’ın adalet anlayışıyla taban tabana zıttır ve özellikle Kuran’da şu ayetle bildirilen temel prensiplere aykırıdır: “Kimse kimsenin günahını yüklenmez” (22). Hikâyede liderlerin isimlerinin verilmiş olduğu ve bunların sayılı oldukları açıkça görülebilir.
4) Kuran’da savaş esirleri ile ilgili açık bir kuralı çiğnemek demektir. Buna göre esirler ya bağışlanmalı ya da fidye karşılığı bırakılmalıdırlar (23)
5) Beni Kureyza’den önce ve sonra teslim olan Yahudi topluluklarına hoşgörülü davranılıp gitmelerine izin verilmişken sadece Beni Kureyza’nin katliama uğratılması pek de olası değildir. Ebu Ubeyd bin Sellam Kifab El-Emval adlı eserinde (24) Hayber Müslümanlarca ele geçirildiğinde aralarında Peygamberi yakışıksız bir şekilde taciz eden bir aile ya da klan vardı ve Peygamber sadece bir sitemden öte geçmeyen şu sözlerle cevap vermişti: “Ebu El-Hukayk’in çocukları, sizin Allah’a ve Peygamberine karşı olan düşmanlığınızın sınırlarını biliyorum. Yine de bu bile size diğer soydaşlarınıza davrandığım gibi davranmamı engellemiyor.” Bu ise Beni Kureyza olayından daha sonra gerçekleşmiştir.
6) Yüzlerce insanın idamı gerçekleştirilmiş ve pazar yerinde çukurlar açılmış olmasına rağmen bunlarla ilgili hiç bir iz ya da işaretin bulunmaması oldukça gariptir. (25)
7) Eğer bu katliam gerçekten yaşanmışsa hukukçular bu olayı bir içtihad ve örnek olarak kullanırlardı. Aslında bunun tam tersine hukukçuların tavrı ve hükümleri Kuran’daki “Kimse kimsenin günahını yüklenmez” ayetiyle örtüşmektedir.
Gerçekten de Ebu Ubeyd bin Sellam Kifab El-Emval (26) adlı eserinde -ki bilinmelidir ki bir kanun ve hukuk kitabıdır, bir biyografi değil – göze çarpıcı bir durumdan bahseder: Der ki İmam El-Evzai’nin zamanında (27) Lübnan’da Abdullah bin Ali’in yöneticiliği sırasında Ehl-i Kitap’ın isyanı ile ilgili bir dava vardı. Abdullah bin Ali isyanı bastırdı ve bu topluluğu başka bir yere sürmek üzere karar aldı. El-Evzai baş hakim sıfatıyla buna karşı çıktı. Delili ise olayın sebebi o topluluğun oy birliliğiyle aldığı bir karar olmamasıydı: “Bildiğim kadarıyla bu Allah’ın çoğunluğu azınlığın hatası yüzünden cezalandırması gibi bir kanunu yoktur ve fakat azınlığı çoğunluluğun günahı yüzünden cezalandırmalı.”
Şimdi Imam El-Evzai’nin Beni Kureyza ile ilgili katliam hikâyesine inanmış olduğunu farzedelim. O takdirde o bunu bir delil olarak kullanacak ve Abdullah bin Ali’ce temsil edilen otoriteye karşı çıkmayacaktı. El-Evzai hatırlanmalıdır ki Ibn İshak’ın genç de olsa bir çağdaşıydı.
8) Kureyza hikâyesinde bir kaç kişiden ismiyle bahsedilerek ölüm cezasıyla çarptırıldıkları ve bunların bazılarının düşmanlıklarında faal oldukları belirtilir. Bunların isyanı teşvik edenler olduğu ve sonuçta da tüm kabilenin değil de bunların cezalandırılmış olduklarını düşünmek mantıklı bir çıkarımdır.
9) Hikâye ile ilgili detaylar açıkça ve nedensel olarak içeriden birilerinin bilgisine başvurulduğunu vurgular. Ör: Yahudilerin kendilerinden bazıları.. Bunlara örnek olarak kuşatıldıklarında kendi aralarında danışmaları, liderleri olan Ka’b bin Esad’ın nutku ve kadınları ve çocuklarını kendileri öldürerek Müslümanlara karşı son bir ölümüne saldırıda bulunma önerileri gibi.
10) Tam da Beni Kureyza’nın torunlarının atalarını onurlandırmak isteyecekleri şekilde Medineliler hikâyeye eklenir. Farkedebilirsiniz ki Sa’d bin Muaz’ın Kureyza’lılara karşı verdiği hükümle ilgili kısım doğrudan onun soyundan biri tarafından aktarılmıştır. Bu kısma göre Peygamber Muaz’a şöyle söylemiştir: “Onların üzerine Allah’ın hükmünü sanki Yedi Tül’den etkilenmiş gibi verdin”
Şimdi biliniyor ki atalarını onurlandırmak amaçlı ya da başlangıçta İslam’a düşman olan atalarını aklamak için bir çok hikâyeler uyduruldu sonraki kuşaklarca ve bunların büyük çoğunluğu da İbn İshak tarafından aktarıldı. Hikâye ve Sa’d ile ilgili söz böyle bir detay.
11) Diğer detaylar kabul edilebilirlikten uzaktır. Öyle yüzlerce insanı nasıl oldu da Beni Neccar kabilesinden bir kadının evinde hapis tutabildi örneğin? (29)
12) Islam’ın yaygınlaşması sonrası Yahudi kabilelerinin hikâyeleri pek de açık değildir. Hepsinin bir anda kaçıp gittiği düşüncesi tekrar gözden geçirilmelidir kaynaklara baktığımızda. Örneğin Ibn Hazm, Cemherat-ü Ensâbü’l-Arab adlı eserinde Medine’de hala Yahudilerin yaşamakta olduğundan bahseder (39). El-Vakidi’de iki yerde Peygamber Hayber’e doğru sefere çıktığında Medine’de hala Yahudilerin olduğundan bahseder yani Kureyza ile birlikte bu 3 kabile’nin tasfiye edildiği iddia edilen tarihten daha sonra. Bir bahiste 10 Medine’li Yahudi Hayber seferinde Peygambere katılmış diğerinde de diğer Medine’li Yahudiler Peygamber Hayber seferine hazırlanırken son derece endişelidirler. El Vakidi bunu kendilerine borcu olan Müslümanların gitmemeleri için çabaladıkları şeklinde açıklamaktadır.
İbn Kesir (32), Ömer’in Hayber Yahudilerinden sadece Peygamber ile barış antlaşması yapmamış olanları sürdüğünü belirtme zahmetine girer. Ibn Kesir açıklamaya şöyle devam eder: Hicri 300 yılında Hayber Yahudileri bizzat Peygamber tarafından kendilerine verilmiş olan ve onları kelle vergisi vermekten bağışlayan bir belgeye sahip olduklarını iddia ettiler. Lakin bu sahte bir belgeydi ve detaylıca çürütüldü. O tarihte ölü olan şahısların isimleri geçmekteydi ve çok sonra literatüre girmiş terimler kullanılıyordu, Muaviye bin Ebu Süfyan’ın şahit olduğu iddia ediliyordu ama o tarihte daha müslüman bile olmamıştı Muaviye. vs.
Demek ki bu kabul edilemez katliam hikâyesinin asıl kaynağı Medine Yahudilerinin soyundan gelenlerdi. Bunlardan İbn İshak “Bu acayip hikâyeleri” aldı. Böyle yaptığı için de akademisyenler ve tarihçiler tarafından eleştirildi ve İmam Malik tarafından münafıklıkla suçlandı.
Hikâyenin kaynakları buna göre son derece şüphe dolu ve detaylar Islam’ın ruhuna ve Kuran’ın kurallarına taban tabana zıt ki hikâye güvenilir sayılamaz. Güvenilir kaynak sıkıntısı mevcut ve bağlamsal kanıtlar da iddiayı doğrulamamakta. Bu da demektir ki hikâye şüpheli olmaktan çok öte.
Ne var ki hikâye benim görüşüme göre önceki bazı olaylardan temel bulmakta. Yahudilerin MS. 73 yılında tapınaklarının yıkımıyla sonuçlanana Roma isyanlarından kalma benzer hikâyelerden türediği gösterilebilir. Özellikle imanlı Yahudiler ve suikastçı Yahudi isyancıların (sicarii) Masada’daki taş kaleye gitmeleri ve Romalıların burayı kuşatarak bunları tamamen ortadan kaldırmaları hikâyesi. Bu olaydan kurtulanların anıları doğal olarak onların soyundan geldiği iddia edilen güneydeki Yahudilere de aktarılmış olmalı. Profesör Guillaume (33) in teorisi bu yöndedir.
Çok iyi bilindiği üzere Yahudi-Roma savaşları ile ilgili detaylar kendisi de bir Yahudi ve aynı zamanda bir Roma görevlisi olan Flavius Josephus’dan gelmektedir. Kendisi bazı isyancıların davranışlarını tasvip etmediği halde kendisini bir Yahudi olarak hissetmeye devam etmiştir. Onun yazılarında Siyer’da okuduklarımıza çok benzer detaylarla karşılaşmaktayız. Özellikle Yahudilerin hareketleri ve direnişleriyle ilgili fakat Siyer’da Romalıların yerini Müslümanlar almakta.
Beni Kureyza’nın hikâyesini o Yahudilerin soyundan gelenlerce anlatıldığını düşünerek Josephus’un hikâyesinde aşağıdaki şu benzer detayları belirtebiliriz:
1) Josephus’a göre (34), Büyük Herod’dan (İsa’nın doğumundaki hükümdar) önce İsrail’in yöneticisi olan İskender 800 Yahudi mahkûmu çarmıha gerdirmiş ve kadınlarını ve çocuklarını gözlerinin önünde katletmiştir.
2) Benzer şekilde çok sayıda başka insan diğerleri tarafından öldürülmüştür.
3) İki hikâyedeki önemli detaylar da dikkate değer ölçüde benzerlik gösterir. Özellikle öldürülenlerin sayısı… Masada’da en son öldürülenlerin sayısı 960 idi (35). Hiddetli Yahudi suikastçılar olan Sicarii’nin sayısı da 600’dü (36) ki sonunda onlar da öldürüldü. Ayrıca son çaresizlik anında önderleri Elazar’ın (Beni Kureyza hikâyesinde Ka’b bin Esad olarak gördüğümüz üzere) kadınlarını ve çocuklarını öldürmelerini önerdiğini okuyoruz bu hikâyede de. Son çaresizlik anında ise erkeklerin birbirlerini öldürmeleri ve esir düşmemeleri teklif edilir.
Açıkça bu benzerlikler son derece çarpıcıdır. Sadece son olarak birbirlerini öldürme tavsiyeleri değil ama sayılar bile benzerdir. Benim önerim Beni Kureyza hikâyesinin kaynağının aynen Josephus’un kaydettiği üzere Roma’dan kaçarak güneye Arabistan’a yerleşen bu Yahudilerin soyundan gelenler oldukları. Bu Yahudilerin sonraki kuşakları Masada kuşatması ile ilgili detayları Beni Kureyza hikâyesine giydirerek ve belki de eski anılarındaki bilgilerle daha yeni sayılabilecek bu olayla karıştırarak anlattılar. Bu karışım da İbn İshak’ın hikâyesi haline geldi. Müslüman tarihçiler yeterli önemi göstermeyip hiçbir yorumda bulunmadan aktardıklarında da Ibn Hacer’in ifadesiyle “acayip bir hikâye” ye olan isteksiz tavırlarını ortaya koydular.
Son bir nokta olarak yukarıdakiler yazıldıktan sonra, 1973 yılında Dünya Yahudi Kongresi’nde açıklanmış olan Dr. Trude Weiss-Rosmarin’e ait bir yazı ile ilgili bildirimler aldım. Burada kendisi Masada’da Josephus’un aktardığı gibi kuşatmaya alınan 960 Yahudi’nin canlarına kıymadıkları iddia edilmekte. Kim bilir, belki de Beni Kureyza hikâyesi orijinal hikâyenin de daha doğrusunu aktarmakta olabilir.
- Ibn Ishaq, Siyer(ed. Wustenfeld, Gottingen, 1860), 545-7; (ed. Saqqa et al., Cairo, 1955), II, 47-9. See also al-Waqidi, Kitab al-maghazi(ed. M. Jones, London, 1966), II, 440 ff.; Suhayl, al-Rawd al-unuf (Cairo, 1914), I, 187 et passim; Ibn Kathir, al-Siyer al-Nabawiya (ed. Mustafa `Abd al-Wahid, Cairo, 1384-5/1964-6), II, 5,et passim.
- Siyer, 545-56, 652-61/II, 51-7, 190-202; Ibn Kathir, oop. cit., III, 145 ff.
- Siyer, 755-76, 779/II, 328-53, 356, etc. More on Khaybar follows below.
- ibid., 776/II, 353-4.
- ibid., 668-84/II, 214-33.
- ibid., 684-700/II, 233-54.
- ibid., 689/II, 240; `Uyun al-athar(Cairo, 1356 A.H.), II, 73; Ibn Kathir, II, 239.
- In his introduction to `Uyun al-athar, I, 7, Ibn Sayyid al-Nas (d.734 A.H.), having explained his plan for his biography of the Prophet, expressly states that his main source was Ibn Ishaq, who indeed was the chief source for everyone.
- Tahdhib al-tahdhib, IX, 45. See also `Uyun al-athar, I, 17, where the author uses the same words, without giving a reference, in his introduction on the veracity of Ibn Ishaq and the criteria he applied.
- d.179.
- `Uyun al-athar, I, 12.
- ibid, I, 16.
- Siyer, 691-2/II, 242, 244; `Uyun al-athar, II, 74, 75.
- Ibn Sayyid al-Nas (op. cit., I, 121) makes precisely this point in relation to the story of the Banu Qaynuqa’ and the spurious verse which was said to have appeared in Sura LIII of the Qur’an and at the time was taken by polytheist Meccans as a recognition of their deities. The author explains how various scholars disposed of the problem and then sums up by stating that in his view, this story is to be treated on the same level as tales of the maghaziand accounts of the Siyer(i.e. not to be accorded unqualified acceptance). Most scholars, he asserts, usually treated more liberally questions of minor importance and any material which did not involve a point of law, such as stories of the maghazi and similar reports. In such cases data would be accepted which would not be acceptable as a basis of deciding what is lawful or unlawful.
- See n. 18 below.
- Tabari, Tarikh, I, 1499 (where the reference is to al-Waqidi, Maghazi, II, 513);Zad al-ma`ad(ed. T. A. Taha, Cairo, 1970), II, 82; Ibn Kathir, op. cit., IV, 118.
- On this see W. Arafat, “Early critics of the poetry of the Siyer”, BSOAS, XXI, 3, 1958, 453-63.
- Kadhdhaband Dajjal min al-dajajila.
- `Uyun al-athar, I, 16-7. In his valuable introduction Ibn Sayyid al-Nas provides a wide-ranging survey of the controversial views on Ibn Ishaq. In his full introduction to the Gottingen edition of the Siyer, Wustenfeld in turn draws extensively on Ibn Sayyid al-Nas.
- Tahdhib al-Tahdhib, IX, 45. See also `Uyun al-athar, I, 16-7.
- ibid.
- Qur’an, XXXV, 18.
- Qur’an, XLI, 4.
- ed. Khalil Muhammad Harras, Cairo, 1388/1968, 241.
- Significantly, little or no information is to be found in general or special geographical dictionaries, such as al-Bakri’s, Mu`jam ma’sta`jam; al-Fairuzabadi’sal-Maghanim al-mutaba fi ma`alim taba(ed. Hamad al-Jasir, Dar al-Yamama, 1389/1969); Six treatises(Rasa’il fi tarikh al-Madina ed. Hamad al-Jasir, Dar al-Yamama, 1392/1972); al-Samhudi, Wafa’ al-wafa’ bi-akhbar dar al-Mustafa (Cairo, 1326), etc. Even al-Samhudi seems to regard a mention of the market-place in question as a mere historical reference, for in his extensive historical topography of Medina he identifies the market-place (p. 544) almost casually in the course of explaining the change in nomenclature which had overtaken adjacent landmarks. That market-place, he says, is the one referred to in the report (sic) that the Prophet brought out the prisoners of Banu Qurayza to the market-place of Medina, etc.
- p. 247. I am indebted to my friend Professor Mahmud Ghul of the American University, Beirut, for bringing this reference to my attention.
- d. 157/774. See EI2, sub nomine.
- Siyer, 689/II, 240; al-Waqidi, op. cit., 512.
- Siyer, 689/II, 240; Ibn Kathir, op. cit., III, 238.
- e.g., Nasab Quraysh(ed. A. S. Harun, Cairo, 1962), 340.
- op. cit., II, 634, 684.
- op. cit., III, 415.
- A. Guillaume, Islam(Harmondsworth, 1956), 10-11.
- De bello Judaico, I, 4, 6.
- ibid., VII, 9, 1.
- ibid., VII, 10, 1.
- Siyer, 685-6/II, 235-6.
- Siyer, 352, 396/I, 514, 567.
- The Times, 18 August 1973; and The Guardian, 20 August 1973.