Muhammed Nerdeydi

Share

Aşağıdaki makale yaklaşık yirmi yıldır arkadaşım ve Quran: a Reformist Translation için birlikte çalıştığım ve daha sonra Peacemakers Constiution (Barışyurdu Anayasası) taslağı için de birlikte çalıştığım Layth Saleh al-Shaiban’ın İngilizce bir makalesidir. New York’ta yaşayan arkadaşım Ali Hakan Duman’dan çevirmesini istedim. O da onca işi arasında sabırla ve itinayla çevirdi.

Bu makaledeki iddialar büyük iddialar. Uzun süre “uçuk bir komplo teorisi” diye ciddiye almadım. Hala bu konuyla ilgili kafamda cevabını bulamadığım bazı sorular olmasına rağmen aşağıdaki iddiaları ve delilleri ciddiye alıyorum. Umarım Kuran’ın şu ayetleri ışığında okursunuz ve sahip olduğunuz bilgileri değerlendirirsiniz: 17:36; 39:18 ve 20:114. (Edip Yüksel)

Muhammed Neredeydi?
Image result for Muhammed peygamber

Tarih/Arkeoloji

Layth Saleh al-Shaiban, Suudi Arabistan

Translated by
Ali Hakan Duman, New York

 

[UYARI: BU MAKALE VE ONUN BULGULARI TARTIŞMALIDIR VE YALNIZCA YAZARIN GÖRÜŞLERİNİ TEMSİL EDER. DİĞER FREE-MINDS ÜYELERİNİN veya 19.org, 114 Hareketi üyelerinin GÖRÜŞLERİNİ TEMSİL ETMEYEBİLİR. ANCAK, DÜŞÜNDÜRÜCÜ İÇERİĞİ NEDENiYLE PAYLAŞILMIŞTIR]

Önsöz: Bu makale İbrahim Peygamberin ve onu takip eden peygamberlerin insanlığın geçmişinde bıraktığı mirasa bakmak amacıyla yazıldı. Gerçek Muhammed’i aramak bizi Ortadoğuda birçok yere götürecek fakat bugün algılanan tarihi geçmişten oldukça farklı bir yerde sonuçlanacak.

golden-gate-prophet-muhammads-tomb-from-inside

Medine – Suudi Arabistan’da bulunan Muhammed Peygamber’in mezar resmi

1400 yıl önce dünyaya yeni bir ‘kutsal kitap’ sunuldu. İnsanın Tanrı’yla bağını yeniden kuran, ve Tanrı’nın İbrahim, Musa ve İsa’ya gönderdiğinin benzeri kanunlarını yeniden dünyaya hatırlatan.

Bu kutsal kitap ‘Kuran’ diye bilinen kitaptı ve indirildiği toplum (Arapça konuşan) kendi ulusu başta olmak suretiyle bu sözü tüm toplumlara yaydı.

“Bu, kendisinden öncekileri doğrulayan kutlu bir kitap olup ülkelerin başkentlerini ve etrafındakileri uyarman için indirilmiştir. Ahirete inananlar ona inanırlar ve onlar salatlarına da devam ederler. ” (Kuran 6:92)

Bu yeni Peygamber Muhammed idi (bkz: Kuran 48:29), ve bu makalede biz ‘Anlatılan’ ile ‘Gerçeği’ ayrı tutacağız ve Kutsal Kitapta anlatıldığı şekliyle nerede yaşadığı, nerede konuştuğunu anlatan parçaları dikkate alarak anlatacağız…

I. BÖLÜM- Peygamberler Tarihi

Kutsal Kitapta anlatılanlar bize geçmişte yaşamış kavimler ve onların yaşantıları hakkında araştırma yapmamıza gerek kalmadan birçok bilgi sağlamak için hizmet vermektedir.

“Sana bu Kuran’ı vahyederek, sana en güzel bir anlatımla tarihi aktarıyoruz. Sen daha önce bundan habersizdin. ” (Kuran 12:3)

  1. Nuh

Babamız Adem’den sonra Kuran’da bize anlatılan ilk tarihi olay Nuh Peygamber ve büyük Sel olayıdır. Bu olay olduğunda dünyadaki bütün medeniyetler yok olmuş ve insanlık yeniden başlamak zorunda kalmıştı.

“Onu yalanladılar. Bunun üzerine onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise boğduk. Onlar kör bir halktı.” (Kuran 7:64)

Böylece, temiz bir sayfa açıldı tarihte.

“Onu ve gemi halkını kurtarıp (gemiyi) herkese ibret yaptık.” (Kuran 29:15)

Sel bölgesel bir selmiydi yoksa tüm dünyayı kaplayan bir selmiydi tartışmaları olsa da, tüm dünyayı kapsayan bir sel Nuh’u dünya tarihinden milyonlarca yıl geriye konumlandıracaktır (Nuh ve büyük sel adlı makaleye bakınız).

  1. ‘Ad – Hud Kavmi’

Nuh’un kavminden sonra kitaptan öğrendimiz kavimin ismi Ad kavmidir (Hud orada peygamberdir).

Hud kavmine şöyle der:

“Sizi uyarmak amacıyla Rabbinizden bir mesajın aranızdan bir adama gelmesine mi şaştınız? Nuh’un halkından sonra sizi varisler yaptığını ve yaratılışta sizi onlardan güçlü kıldığını hatırlayın. Başarmanız için Allah’ın nimetlerini düşünün.” (Kuran 7:69)

“Ad’a gelince, onlar yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve “Bizden daha güçlü kim var?” dediler. Kendilerini yaratan Allah’ın onlardan daha güçlü olduğunu anlamadılar mı? Onlar ayet ve mucizelerimizi bilerek inkar ediyorlardı.” (Kuran 41:15)

Bu bize göstermektedirki o dönemde her ne kadar diğer toplumlarda dünyada var olsada Ad kavmi kendilerine elçi gönderilmeyi gerektirecek kadar güçlü bir toplumdu (sadece başkentleri olacak kadar büyük toplumlara peygamberler gönderilir (6:92).

Cezalandırılmaları:

“Nihayet, onlara dünya hayatında aşağılayıcı azabı tattırmak için uğursuz günlerde üzerlerine sert bir rüzgar gönderdik. Ahiret azabı ise daha aşağılayıcıdır ve onlar yardım görmezler. “(Kuran 41:16)

3. ‘Semud’ – Salih’in Kavmi

Sıradaki ülke Semud kavmidir. “Ad halkından sonra sizi varisler kıldığını hatırlayın. Sizi yeryüzüne yerleştirdi. Düzlüklerinde köşkler kurup dağlarında evler yontuyorsunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.” (Kuran 7:74)

Yukarıdaki ayette açıkça görülmektedirki Semud kavmi evlerini dağlarda ve düz vadide yapmaktaydılar.

  • Cezalandırılmaları:

“Aynı şekilde, Ad ve Semud’u da… Akibetleri, oturmuş oldukları yerlerden size belli olmaktadır. şeytan işlerini onlara süslü göstererek onları yoldan saptırdı. Halbuki görüp anlayacak yeteneğe sahiptiler. ” (Kuran 29:38)

En son bulunan arkeolojik kanıtlar gösteriyorki Semud kavmi Salih peygamberin kavmine gösterdiği bir mucize olan dev devenin kalıntılarının bulunduğu Kuzey Batı Suriye alanında yaşamıştır (Salih ve Semud adlı makaleye bakınız).

  1. Ibrahim

Nuh kavminden sonra toplumların uygarlaşmaya başladığını gördük, şimdi ise birçok gelişmelerin gerçekleşeceği İbrahim’in öyküsüyle devam edelim.

  • İbrahim putperestlikleri nedeniyle yaşadığı ülkeyi terk eder;

“Dedi ki, “Sizin Allah’ın yanında putlara tapmanız, sadece dünya hayatında aranızdaki dostluğu korumak amacıyladır. Fakat sonra, diriliş gününde birbirinizi inkar edersiniz, birbirinizi lanetlersiniz. Varacağınız yer ateştir ve orada yardımcı bulamazsınız.” (Kuran 29:25)

  • İbrahim’e ‘Tapınak/Mabed’ yeri gösterilir;

“İbrahim’i evin (tapınağın) mekanına yerleştirmiştik: “Bana hiç bir şeyi ortak etme. Evimi de, ziyaretçiler, orada yerleşenler, rukü ve secde edenler için temizle (arındır).” (Kuran 29:26)

  • Tapınak (Ev) ‘kutsal(mübarek) topraklar’ denilen ‘Bekke’de idi;

“Halk için kurulan ilk ev(tapınak), tüm halklara bir hidayet kaynağı olan Bekke’deki kutlu evdir.” (Kuran 3:96)

  • İbrahim Ismail ile birlikte kutsal evin temellerini yükseltti;

“İbrahim, İsmail ile birlikte evin (tapınağın) temellerini yükseltiyor: “Rabbimiz, bizden kabul et, şüphesiz sen İşitensin, Bilensin.” (Kuran 2:127)

  • Tapınak ziyaret (hac) için ilan edilir;

“Safa ve Merve Allah’ın işaretlerindendir. Hac veya ziyaret (umre) için Ev’e varan birisi yada sadece arasından geçen içinde bir günah yoktur. Kim gönülden bir iyilik yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir, Bilendir.” (Kuran 2:158)

  • İbrahim’in çocuklarından (zürriyetinden) biri Tapınağ’a yakın bir alanda yaşamaktadır:

“Rabbimiz, ben çocuklarımdan bazısını, Kutsal Evinin yanındaki ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, onlar salatı (namazı) gözetsinler diye… İnsanların gönüllerini onlara karşı sempatiyle doldur ve onları ürünlerle rızıklandır ki şükretsinler.” (Kuran 14:37)

İbrahim ile ilgili olaylardan iki parça bilgi bu konu için anahtar konumunda olacaktır:

  1. Tapınak (Kutsal Ev) “Bekke” diye bir yerde yer almaktadır;
  2. İbraham kutsal ev yakınındaki bir vadide yaşayan soyundan (adı belirtilmeyen) birine yardımcı oldu.

5. Lut

Muhammed‘e geçmeden önce, tarihten bir önemli karakteri daha gündeme getirmemiz önemli, bu da Lut peygamberdir.

  • Lut İbrahim peygamber ile birlikte göç eder;

“Bunun üzerine ona Lut inandı ve, “Ben Rabbime göç ediyorum. Kuşkusuz O Üstündür, Bilgedir,”dedi.” (Kuran 29:26)

  • Lut İbrahim’in soyundandı;

“Bunlar, halkına karşı kullanması için İbrahim’e verdiğimiz tartışma yöntemidir. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Rabbin Bilgedir, Bilendir.  Ona İshak’ı ve Yakub’u bağışladık. Her birisine yol gösterdik. Daha önce de Nuh’a ve onun soyundan Davud’a, Süleyman’a, Eyyub’a, Yusuf’a, Musa’ya ve Harun’a da yol gösterdik. Güzel davrananları işte böyle ödüllendiririz. Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’a da… Hepsi de iyilerden idi. İsmail, El-Yasa’, Yunus ve Lut’a da… Hepsini halklara üstün kıldık.” (Kuran 6:83-86)

Hıristiyan ve Yahudi kutsal kitaplarında İbrahim ile Lut arasında kan bağı olduğu kabul edilmesine ragmen Müslüman alimlerin tamamen kaçırdığı bir detay burası (Lut İbrahim’in yeğeni olarak bilinir).

  • Lut zamanla şeytanlaşan bir topluluğun içine yerleşir:

“Lutu da gönderdik. Halkına dedi ki: “Sizden önce hiç kimsenin işlemediği boyutta bir günahı işliyorsunuz. Siz erkeklerle cinsel ilişki kuruyor, yolları kesiyor ve toplantılarınızda her kötülüğü işliyorsunuz.” Halkının biricik karşılığı, “Doğrulardan isen Allah’ın azabını getir bakalım,”demeleri oldu.  “Rabbim, şu bozguncu topluluğa karşı bana zafer ver,”dedi.” (Kuran 29:28-30)

  • Lut’un yaşadığı kent işlek bir yolun üzerinde/yakınında idi:

“Ve o (yıkıntı kent), (işlek bir) yol üzerinde durmaktadır. Bunda, inananlar için bir işaret vardır.“ (Kuran 15:76-77)

  • Lut halkı isyankardı ve imha edildiler:

“İşte benim kızlarım,” dedi, “İlla da istiyorsanız!” Ne yazık ki onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.  Tan ağarırken onları felaketli bir gürültü yakaladı. Onun altını üstüne getirdik. Üzerlerine çamurdan yapılmış sert taşlar indirdik. (Kuran 15:71-74)

“(Melekler) “Ey Lut,” dediler, “Biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana dokunamazlar. Aileni gecenin bir anında yürüyüşe çıkart, sizden hiç kimse geriye bakmasın; fakat senin karın istisna. Ötekilerin başına gelecek olanlar onun da başına gelecektir. Onların belirlenmiş zamanı sabahtır. Sabah yakın değil mi?”

  • Lut’un kenti bir ‘işaret’ olarak kısmen ayakta bırakıldı:

“Aklını kullanan bir toplum için apaçık bir ders olarak oradan bazı kalıntılar bıraktık.” (Kuran 29:35)

“Acı azaptan korkacaklar için orada bir ders bıraktık.” (Kuran 51:37)

Lut’un yaşadığı yer neredeydi?

Lut’un yaşadığı yerin (Sodom ve Gomore) konumu tarihi olayın geçtiği yer genellikle Ürdün/Filistin’de ‘Ölü Deniz’ çevresi olarak bilinir (günümüzde ‘Lut denizi’ adını hala korumaktadır).

Lut’un yaşadığı yer hakkında bize verilen ipuçlarından bazıları şunlardır:

  1. Lut’un yaşadığı kent işlek bir yol üzerinde idi (15:76-77);
  2. Yıkılan kentten herkesin görebileceği bir işaret bırakıldı (51:37, 29:35);

Yukarıdaki ipuçlarından bize yardımcı olacaklardan biri ‘işlek yol’ hakkında olandır. Eğer bölgenin kesiştiği karayolları / yolları ile ilgili mevcut tarihi kanıtlara bakarsak gerçektende Musa’dan önceki tarihlere uzanan tarihlerde kurulan tarihi ‘Kral Yolu’ hala kullanılmaktadır.

“Kral Yolu, Mısır’dan Suriye’ye yarım bereketli hilalde ticaret ve kültürü Orta Doğu boyunca yayardı. Tarih kaydedildiğinden beri tercih edilen bir yoldur ve bugün çoğunlukla asphalt (beton) kaplıdır.”

001

Ölü deniz civarında Kral Yolu üzerinde potansiyel olarak aday bir çok Antik kent bulabilirsiniz (Petra, Zoara, Karak ve Madaba).

Petra

Ölü deniz yakınındaki Antik Kentlerin seçimi açısından orada yaşamış olan insanların evlerinin hala varlığını devam ettiren arkeolojik kanıtların çokluğu açısından görünen o ki Petra en iyi seçim olacaktır:

002

Ayrıca Petra bir Vadide konumlanmış ve, bu bölgedeki su kaynaklarının sınırlı olmasına ragmen gelişmiş bir sulama sistemi ile şehre su getirebilen bir yapıda kurulmuştur.

Petra daha yeni yeni arkeolojik kazılar için cazibeli bir yer haline gelmiştir, halbuki kazılar henüz daha %2 sini ortaya çıkarabilmiştir. Bazı arkeolojik araştırmalara gore Petra’nın kuruluşu M.Ö. 3500 yıllarına denk gelmektedir.

İbrahim’in zamanında Petra Salah olarak biliniyordu. Edomites bölgesinde Seir dağında konumlanmaktaydı. Petra Antik Edom’un bir şehri olarak Sela yada Selah kelimesinin Yunancasıdır. Sela kelimesi “İbranice’de azametli, yamaç, sarp kaya, kale, uçurum” demektir.

Petra bölgesi bir çok medeniyete evsahipliği yaptığının işaretlerini taşımaktadır, son olarak Nabatanlar (Araplar) ve Romalılar (Bizanslılar) M.S. 6’ıncı yüz yıla kadar yaşamış taki M.S. 551 yılındaki yıkıcı depremin ardından ve şehir kullanılmaz hale gelene kadar.

Fakat bu bölimdeki araştırmanın bir sonucu olarak, rahatlıkla diyebilirizki Antik Kent Petra İbrahim’in soyundan gelen Lut’un ve Lut kavminin yaşadığı yerdi.

II. BÖLÜM- Muhammed

Önceki peygamberlerin sıralanışına ve ipuçlarına baktığımıza gore artık şimdi peygamberliğin sonlanmasına yani Muhammed’e geçebiliriz:

“Ayetlerimizi dinledikleri zaman, “İşittik,” diyorlardı, “İstesek biz de bunun bir benzerini getiririz. Bu, geçmişlerin efsanelerinden başka bir şey değil. Hatta, “Rabbimiz, bu senden gelen bir gerçek ise, üstümüze gökten taşlar yağdır, veya başımıza acıklı bir azap getir,” diyorlardı. Sen (Muhammed) onların arasında bulunduğun sürece Allah onlara azap edecek değildir. Onlar, bağışlanma dilerlerken de Allah onları cezalandıracak değildir. Başkalarını Kutsal Ev’den menederlerken neden Allah’ın azabını hakketmesinler? Oysa onlar onun koruyucuları değiller. Onun gerçek koruyucuları inananlardır; ancak çokları bunu bilmez.  Onların, Tapınak‘daki salatları gürültü ve nefretten başka bir şey değil. İnkarınızdan dolayı azabı tadın. “(Kuran 8:31-35)

Burada bir kaç kati noktaya temas etmemiz gerekmektedir:

  • Mesaj Muhammed’e vahyedilerek yeniden indirildi (8:31);
  • Kutsal Ev/Tapınak bu yerdedir (8:34-35);
  • Muhammed aralarından biri olarak orada yaşamaktadır (8:33);

Önceki bütün bilgileri hesaba katarsak diyebilirizki Muhammed elçilik görevine Bekke’de yani İbrahim’in İsmail ile birlikte temellerini attıkları Tanrı’nın Kutsal Evi / Tapınağı’nın olduğu yerde başladı.

Sünni ve Şiilere göre, ki bize öyle söylendi bu yer Mekke’de (Arabistan) Kabe’nin (küp) olduğu yerdir ve milyonlarca ziyaretçi yüzyıllardır bu tapınağı ziyaret etmek için yola çıkmakta ve hacılık ritüelini yerine getirmekteler.

Ancak, burada bir an için durmalıyız ve kendimize şu önemli soruları sormalıyız:

  1. İlk defa hac ziyareti İbrahim peygamber tarafından ilan edildiğine göre ve ondan sonra gelen peygamberler tarafından bu çağrı bilindiğine göre (örneğin Musa hac yılı ile ölçülen bir yemin yapmaktaydı), öyleyse neden Musa ve İsa’nın takipçisi olduğunu iddia edenler (Yahudiler ve Hiristiyanlar) Mekke’nin öneminden yada oradaki Kutsal Evin ziyaretinden habersizler?
  2. Eğer Mekke İbrahim tarafından temelleri yükseltilen Mabed’in yeri ise, o halde neden Sunniler ve Şiiler peygamber ve sahabenin bir kaç yıl sonra Mekke’ye yönelmeden once ilk yıllarda günlük salat için Kudüs’e yöneldiğini iddia ediyorlar?
  3. Eğer Sunniler ve Şiiler Kudüs’ün tarihi kıble (yönelinen yer) olduğu yalanını ürettilerse öyleyse neden Medine ve civarında peygamberin zamanından kalma iki kıbleli inşa edilmiş bir cami ile ilgili hiç bir fiziksel kanıt bulunamamaktadır?
  4. Kudüs’ün ilk kıble olması Sünni ve Şiiler için (bu günlerde) ne gibi bir yarar sağlamaktadır?

Yukarıdaki soruların nedeni ve Mekke’nin özgünlüğü üzerinde oluşan açık şüphe herhangi bir gizli komplo veya saklı bir gündem nedeniyle değil, fakat tamamen kitleler tarafından görmezden gelinen Kuran’daki var olan delillerden kaynaklanmaktadır.

  • Bekke Kudüs’tedir, Mekke’de değil;

“Halk için kurulan ilk Tapınak, tüm halklara bir hidayet kaynağı olan Bekke’deki kutlu evdir.” (Kuran 3:96)

En belirgin ve önemli ve genelliklede gözden kaçan bilgi Tanrı’nın ilk Tapınağının Bekke’de olduğunu söylemesidir. Bekke ve Mekke’nin kafiyeli olması onların aynı yer olduğunu göstermez üstelik Bekke adıyla bilinen yer bugün bile Mekke’de değil Kudüs’tedir.

“Ne mutlu senin evinde oturanlara, Seni sürekli överler! Sela. Ne mutlu gücünü senden alan insana! Aklı hep Siyon’u ziyaret etmekte. Baka Vadisi‘nden geçerken, Pınar başına çevirirler orayı, Güz yağmurları orayı berekete boğar. Gittikçe güçlenir, Siyon’da Tanrı’nın huzuruna çıkarlar. Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı, duamı dinle, Kulak ver, ey Yakup’un Tanrısı! Sela” [Zebur 84:4-8]

‘Baka’ ismi kutsal kitaplarda muhafaza edilmiştir, ve bu adı haccedenlerin güney batıdan Rephaim Vadisi çıkışına ulaşıldığında Kudüs’ün içine çıkan, Zion dağına doğru yönelten alanın adı olarak verilmiştir (Samuel 5:22-23).

Gerçektende Baka ismi hala güney doğudan Kudüsün içine ulaşan aynı alanın adıdır:

003

Kudüs haritasında güney batı bölgesi hala “Baka” olarak adlandırılmaktadır

Bu önemli gerçeğin ortaya çıkması üzerine, Mekke’nin bazı savunucuları Bekke’nin Arabistandaki Mekke’nin eski antik adı olduğunu (kanıt olmadan) savundular.

Şimdi, eğer Kuran Kutsal Mescid’e ulaşmaya çalışan ve peygambere düşmanlık eden kentin adını Mekke olarak bahsetmiyor olsaydı bu iddia incelenmeye değer olmazdı (yani Tapınağın yeri Mekke’de değil, fakat bununda ötesinde, net bir şekilde ortaya çıkarmıştırki Mekke ve Bekke hiç bir zaman aynı yerin adı olmamıştır):

“Sizi onlara karşı üstün getirdikten sonra Mekke‘nin göbeğinde onların ellerini yakanızdan sizin de ellerinizi onların yakasından çeken odur. Allah yaptıklarınızı görendir. 
Onlar inkar edenlerdir, sizi Kutsal Mescitten ve kurbanları yerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Kendilerini tanımadığınız için inciteceğiniz inanan erkekler ve inanan kadınlar bulunmasaydı ve böylece onlardan dolayı bilmeden kendinizi üzmeniz ihtimaliolmasaydı… Böylece Allah dileyeni rahmetine sokar. Birbirleriyle karışmış halde olmasalardı onlardan inkar edenleri acı bir azapla cezalandırırdık. ” (Kuran 48:24-25)

  • Kudüs hakkında biraz daha ip ucu;

“İnsanlara Hac ziyaretini ilan et. Sana yaya olarak veya çeşitli taşıt araçlarıyla her derin vadilerden gelsinler.Ki kendileri için bir takım yararlara tanık olsunlar ve kendilerine çiftlik hayvanlarını rızık olarak verdiği için Allah’ın ismini bilinen günlerde ansınlar. “Onlardan yeyin ve sıkıntı içindeki yoksullara da yedirin.” (Kuran 22:27-28)

Hacılar hakkında ifadeler olan yukarıdaki ayete bakıldığında hac yerinin yüksekte bir yer olduğu her derin vadilerden gelin ifadesinde açıkça ifade edilmektedir. Daha önce bahsedildiği gibi Kudüs deniz seviyesinden epey yukarıda bulunmaktadır (ortalama 823 metre), dünyanın alçak bölgelerinden gelenler için doğru bir tanımlama yapılmaktadır.

  • Tapınağın Yeri (Kaya kubbe);
004

Tapınak Tepesinde bulunan Arapça’da Kubbet-üs Sahra, İngilizce’de Dome of the Rock diye anılan, Kaya üzerine inşa edilen kubbenin, havadan görünümü

AbdulMelik Bin Mervan tarafından M.S. 687’de inşa edilen, ve bir mimari şahaser olan Kubbe, bir cami gibi değil bir ‘tapınak/mabed’ gibi inşa edildiğinden hala tarihçiler için bir bilmece durumundadır:

Arapça’da Kubbet-üs Sahra, İngilizce’de Dome of the Rock diye anılan, Kaya üzerine inşa edilen ve Kaya Kubbe’nin ilginç olan özelliği onun hiçbir zaman cami olarak kullanılmak üzere inşa edilmediği ve hiçbir zamanda bu amaçla kullanılmadığı. Binanın karakteri tipik bir cami görünümü taşımamaktadır. İslam dünyasında buna benzer hiçbir yapı bulunmamaktadır. Mekke’ye bakmamaktadır, ve pusulaya göre şekillenmiş sekizgen bir yapıdır. Ana girişi güneydendir, (Mekke’ye bakan) diğer camiler gibi güney doğudan değil. Binayı yapanlar (Mekke’ye bakan) mihrab yapmamışlardır. Bugün bile Araplar Tapınak Tepe’de ibadet ederken bu binada ibadet etmemektedirler. Sadece Hitler’le bütün Yahudileri öldürme yemini eden Müfti Hacamin Hüseyin 1947’de mihrab inşa etmeye karar vermiştir. Yahudilerin Birinci ve İkinci Tapınağın bulunduğu bu yerde Tapınağı yeniden inşa etmek için Kaya Kubbe’yi yıkacaklarını açıklamış, bu şekilde bunu önleyebileceğine inanmıştır. Halbuki bu hiçbir zaman Kubbe’yi camiye dönüştürmemiş ve Müslümanlar Tapınak Tepe’nin güneyindeki El Aksa camisinde ibadetlerine devam etmişlerdir.

Bazı tarihçiler (El Yakubi gibi) bu garip binanın Abdul Malik’in İslam’ın temel gücünü korumak için hacıları Mekke yerine Kudüs’te tutmak amacıyla zamanın politik durumuna atfetmişlerdir:

AbdulMelik Şam’lıları hacca gitmekten engelliyordu çünkü İbni el Zubeyr hacılardan sadakat sözü alıyordu. AbdulMelik bunu öğrendiği zaman Mekke’den çıkışlarını engelledi. Fakat halk ayaklandı ve “Allah’ın emri olduğu halde bizim Kutsal Evi haccetmemizi neden engelliyorsun’ dediler”. Dediki: “İşte İbni Şihabeddin el Zuhri aktardığına göre Allah’ın elçisi dediki: “Kervanlar engellenmemeli şu üç yer hariç, Kutsal Mescid, benim bulunduğum Mescid ve Kudüs’teki Mescid” (ki) Kutsal Mescid sizin için ayakta kalsın. Ve işte bu Kaya (ki) rivayete göre peygamber cennete yükselmeden önce ayağını üzerine koymuş, Kabe için ayakta duruyor. Sonra Kayaya Kubbe inşa etti, ipek perdelerle kapladı ve ona hizmetçiler atadı. Ve insanlara dediki etrafında dönün insanların Kabe’nin etrafında döndüğü gibi, ve bu olay Beni Ümmeyyenin hakim olduğu zamandı (Ahmed bin Ebu Yakub ibni Vahid el Yakubi (Ed. M. T. Houtsma), Tarık, 1883, II Bölüm, Leiden, sayfa 311.1)

  • Kabe – Kudüs;

“Allah, Kabe’yi Kutsal Mabed kıldı, insanları yönlerdirmek için, kutsal aylar için, ve adaklar için, ve düzenleme için; Bilesiniz ki Allah göklerde ve yerde olanları biliyor. Allah her şeyi Bilir.” (Kuran 5:97)

Bize dendiki ‘Kabe’ demek ‘küp şeklinde’ demek ve Mekke’deki bu yer bu şekle uygun olacak şekilde tasarlanıp inşa edilmiştir.

005

1950’lerde çekilmiş Mekke’deki Mabed’in (Kabe) bir fotoğrafı

Aslında bu kelimeye isnat edilen ‘küp’ manasının Kuran’da hiç bir temeli yoktur, hatta bugün bile kullanılan Arap dilinde de hiç bir temeli yoktur (küp manasına gelen kelime mukab kelimesidir, kabe yada kaab değil).

Kaab/Kabe kelimesi Arapça’da çıkıntılı olan şey manasına gelmektedir, örneğin ayak bileklerin kemiği aşağıda ifade edildiği gibi:

“İnananlar! Salata katıldığınız zaman yıkayın; yüzünüzü, dirseklere kadar ellerinizi. Sıvazlayın: başınızı, ve topuklara (Kaabayn) kadar ayaklarınızı da; Cinsel ilişkide bulunmuşsanız yıkanınız. Hasta veya yolcu iseniz, yahut tuvaletten gelmiş, yahut kadınlarla cinsel ilişkide bulunmuş ve su bulamamışsanız, temiz bir toprağa yönelip yüzünüzü ve kollarınızı onunla sıvazlayın. Allah size güçlük çıkarmak istemez. Ancak sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor. Olur ki şükredersiniz. “(Kuran 5:6)

Böylece, düz yüzeyden çıktığı müddetçe, şekli ne olursa olsun herhangi bir yapı ‘Kâbe’ diye adlandırılabilir.

Daha detaylı olarak sormak gerekirse: Mekke’deki tapınağın veya Kudüs’teki tapınağın Kaaba olması için çıkıntılı herhangi bir özelliği varmıdır.

Mekke’deki tapınakla ilgili özel bir yapı olması ile ilgili elimizde herhangi bir kanıt bulunmamaktadırö aksine Kudüs’teki Kaya Kubbe ile ilgili, ismiyle ilintili bir özelliği buranın bulunduğu tepenin bir parçası olarak yeryüzünden çıkıntılı olan kayalık bir oluşumun üzerinde olması ki Kubbe buraya inşa edilmiştir, böylece burayı ‘Kaaba’ yapmaktadır.

006

Kubbenin içindeki Kayanın bir fotoğrafı

Kaya ile ilgili ilginç olan durum buranın İbrahim’in rüyasında verdiği sözü yerine getirmek ve oğlunu kurban etmek istediği yer olmasıdır. Teknik olarak bu kaya Allah’ın ‘İbrahim’in Makamı’ (İbrahim’in yeri) diye işaret ettiği yerdir ki bize bu yerin Tapınak/Mabed civarında olduğu söylenmişti:

“Halk için kurulan ilk Tapınak, tüm halklara bir hidayet kaynağı olan Bekke’deki kutlu olandır. Orada apaçık işaretler var: İbrahim’in (İbrahim’in Makamı) duruş yeridir. Oraya giren güvenlik içinde olmalı. Halktan yolculuğa gücü yetenler o Tapınağ’ı Allah için haccetmekle yükümlüdür. Kim inkar ederse bilsin ki Allah kimseye muhtaç değildir. “(Kuran 3:96-97)

Lütfen şu apaçık çelişkiye dikkat edin, Mekke’deki ‘İbrahim’in Makamı’ diye adlandırılan yer tapınak/mabed olarak adlandırılan yerin dışındadır:

007

“Ibrahim’in Makamı”nın fotoğrafı – Mekke Arabistan

III. BÖLÜM – Muhammed’in Hicreti

Kutsal kitaptan anlatılan Sünniler ve Şiilerin aynı fikirde olduğu kısım burada başlamaktadır. Tanrı’nın mesajını kendi toplumu olan Bekke’ye ilettikten sonra; ve fazlaca direnç ve baskıyla karşılaştıktan sonra… ‘Sadece Allah’a tapan topluluk’ kurulması girişimleri başarısızlık ve yenilgi ile sonuçlanınca Muhammed evinden hicret eder.

“Seni çıkaran ülkenden daha güçlü nice ülkeler vardı ki onları yok ettik, onlara yardım eden olmadı.“ (Kuran 47:13)

  • Hicret/Hira:

“Ey peygamber, mehirlerini vermiş bulunduğun eşlerini ve Allah’ın sana bağışladığı elinin altındakileri, seninle birlikte göç eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını ve teyzelerinin kızlarını sana helal kılmışısızdır. Ayrıca, peygamber dilerse, kendisini inananlara değil sadece peygambere mehirsiz olarak hibe eden birisiyle nikahlanabilir. Biz, eşleri ve ellerinin altında bulunanlar hakkında üzerlerine yüklediğimiz sorumlulukları bildirmiştik ki güç bir duruma düşmeyesin. Allah Bağışlayandır, Rahimdir.“ (Kuran 33:50)

“Allah, peygamberin, göç edenlerin ve yardım edenlerin tevbesini kabul etmiştir. Onlar, içlerinden bir bölümünün neredeyse kalplerinin kaydığı güç anda onu izlemişlerdi. Sonra onların yönelişini (tevbesini) kabul etti. O, onlara karşı çok şefkatlidir, Rahimdir. “(Kuran 9:117)

Açıkça okuduğumuz gibi Muhammed (ve onun takipçileri/destekçileri ve aile üyeleri) memleketleri Bekka’den en azından bir yada muhtemelen iki bölgeye göç ettiler…

  • Yesrib:

Muhammed’in göç ettiği bu yerlerden biri ‘Yesrib’ diye bilinen yerdir:

“Onlardan bir grup ise, “Yesrib halkı, artık tutunamazsınız; geri dönün,” diyordu. Onlardan diğer grup ise, evleri korunduğu halde, “Evlerimiz korumasız kaldı,” diyerek peygamberden izin istiyorlardı. Tüm amaçları kaçmak idi. “ (Kuran 33:13)

008

M.S. 600 yıllarda Romalıların hakim olduğu alanlar

Romalıların hakim olduğu yıllardaki harıtaya baktığımızda, Muhammed’in Roma’lıların hakimiyetinin uzağında olan güneye göç ediyor olması en mantıklı olan durumdur. O nedenle peygamberin ve onun dönemine ait bazı eserlerin bulunduğu Kuzey Batı Arabistandaki bugün ‘Medine’ olarak bilinen yerin göç ettiği yerlerden biri olması mantıklı olandır.

  • Bekke/Kudüs hala Muhammed’in kıblesidir.

“Halk için kurulan ilk Tapınak, tüm halklara bir hidayet kaynağı olan Bekke’deki kutlu evdir.” (Kuran 3:96)

Muhammed oradan çıkarılmasına rağmen hala Kudüs’teki Tapınağını Yönelme Noktası olarak kullanmaktaydı… Bu da Sünni ve Şiilerin kayıtlarında hala neden Muhammed’in Medine’de bulunduğu ilk dönemde yüzünü Kudüs’e çevirdiği (iki kıbleli mescidin kanıtladığı gibi) neden Kudüs’ün hala ilk yönelme noktası diye anıldığını açıklamaktadır.

Fakat ‘Yönelme noktası neden değişti?’ sorusu hala cevaplanmamıştır

  • Allah yeni bir Yönelme Noktası (Kıble) belirler:

“Halktan bazı beyinsizler: “Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir? ,” diyecekler. De ki: “Doğu da batı da Allah’ındır. O dileyeni doğru yola iletir.” (Kuran 2:142)

İşte, mevcut yönelme noktasından yeni birine açık bir ‘yön değişikliği’.

Aslında peygamberin Medine’ye geldiğinde gelenek ve arkeolojistlerin aynı şekilde kitapla ilişkilendirdikleri bu konu, yani yönelme noktasını Kuzey Doğuya çevirmesi (bu durumda bu yönelme noktasının Kudüs olduğu iddia ediliyor), ve bir müddet sonra tam aksi istikametine çevirmesi.

Dikkat çekilmesi gereken ilginç nokta ise Medine’den Kudüs’e düz bir çigi çeksek (Kitaba göre ilk kıble ile aynı yönde), ve bu çüzgiyi tümüyle aksi istikamete uzatsak (Kitaba göre aynı çizgide kıbleden ters yöne), göreceğizki sözde Mekke’de ki mabed, Sünni ve Şiilerin iddiasının aksine aynı çizgide bulunmamaktadır.

Medine’den Kudüs’e ve aksi istikamete çizilen sanal çizgi.

Medine’den Kudüs’e ve aksi istikamete çizilen sanal çizgi.

  • Neden yeni bir Yönelme Noktasına değişiklik?

Yeni bir ‘Yönelme Noktası (veya Kıble)’ belirlenmesi Kuran’da öncelikle Musa ve takipçilerinin Firavundan kaçarken ve Salatları sırasında düşmanlarının gelme ihtimalinin olduğu yöne dönme nedeniyle olmuştu.

“Musa’ya ve kardeşine: “Halkınız Mısır’daki evler edinsin, ve evlerinizi yönelme noktası (Kıble) yapın ve salatı gözetin. İnananları müjdeleyin,” diye vahyettik. “ (Kuran 10:87)

Muhammed’in halkı için olduğu gibi… bu bir çeşit ‘sınama’:

”Böylece sizi açık fikirli bir toplum kıldık ki halkın arasında tanıklar olabilesiniz, ve elçi de aranızda tanık olabilsin. Elçiye uyanlarla topukları üzerinde geriye dönenleri birbirinden ayırmak için eskiden yöneldiğin kıbleyi değiştirdik. Allah’ın yol gösterdiği kimseden başkasına elbette bu ağır gelir. Allah imanınızı boşa çıkarmaz. Allah insanlara şefkatlidir, Rahimdir.” (Qur’an 2:143)

  • Medine/Yesrib’te genişleme:

Yesrib’te bulunduğu zamanda Muhammed ve takipçileri bazı hükmetme imkanı buldukları bölgelerde/yerlerde daha önce hiç olmayan bir çok anlaşmazlıklarla uğraşmak zorunda kaldılar.

“Sizi onların toprağına, evlerine, paralarına ve henüz ayağınızı dahi basmamış olduğunuz topraklara mirasçı kıldı. Allah her şeye gücü yetendir. “(Kuran 33:27)

“Sayıca az olduğunuz, yeryüzünde ezilip horlandığınız ve insanların sizi kapıp kaçıracaklarından korktuğunuz zamanları hatırlayın. O size yer yurt sağladı, sizi yardımıyla destekledi ve güzel şeylerden size rızıklar verdi ki şükredesiniz. ” (Kuran 8:26)

  • Maddi gelişim ve büyüme:

“Ayırım gününde, iki ordunun karşılaştığı günde kulumuza indirdiğimize ve Allah’a inanıyorsanız, bilin ki elinize geçen her ganimetin beşte biri Allah’ın ve Elçisinindir. Bu pay, akrabalar, öksüzler, yoksullar ve yolda kalmışların hakkıdır. Allah her şeye Güç Yetirendir. ” (Kuran 8:41)

Savunma Taktiği ve Tecrübesi:

Görünüşe göre savaşlarla ilgili ayetlerin çoğu ‘Yesrip Seferberliği’ sırasında inmiş (4:77, 47:20, 2:217).

“Onlar için elinizden gelen kuvvet ve atlı birlikler (savaş araçları) hazırlayıp seferber edin. Böylece onlarla Allah’ın düşmanlarını, düşmanlarınızı ve onlardan başka bilmediğiniz, ancak Allah’ın bildiği kimseleri caydırırsınız. Allah yolunda ne harcarsanız size tam olarak ödenir ve hiç haksızlığa uğratılmazsınız.” (Kuran 8:60)

  • Romalılarla mücadele edilmeli!

Organize ve iyi eğitilmiş bir orduyla savaşın kaçınılmaz olduğu bir öngörüydü bu… Sonucunun oldukça  felaket olacağını görebileceğimiz gibi.

“Göçebelerden geri kalanlara de ki, “Siz çok güçlü bir topluluğa karşı çağrılacaksınız. Onlar teslim olana kadar onlarla savaşacaksınız. İtaat ederseniz Allah size güzel bir ödül verir. Daha önce yüz çevirdiğiniz gibi yüz çevirirseniz sizi acı bir azap ile cezalandırır.” (Kuran 48:16)

V. BÖLÜM – Bekke / Kudüs kurtarıldı

Romalıların Zaferi, Müslümanların Kaybetmesi. Edip Yüksel’in çevirisinden:

“Romalılar kazandılar*, Dünyanın en alçak seviyeli yerinde**. Fakat bu zaferlerinden sonra yenileceklerdir. Bir kaç sene içinde. İş, önünde sonunda Allah’a aittir. O gün inananlar sevineceklerdir.” (Kuran 30:2-4)

* Bir çok tercümede 30:2-4 teki sesli harflerde hata yapıldığı için biz Romalıların ‘Kaybettiğini’ ve sonra da ‘Kazandığını’ düşünüyoruz (yada öyle düşünmemizi istiyorlar). Diyorlarki Müslümanların Romalıların kazanması sonucu ‘sevinçleri’nin nedeni savaşın Romalılarla Farslılar arasında olmasında dolayı idi, ve Müslümanlar sevinçliydi çünkü Romalılar Hiristiyandı ve onların inancı bize daha yakındı. Eğer bu mantıksız izahı bir kenara bırakırsak ve basitçe sesli harflerin işaretlerinin yerini değiştirirsek, böylece doğru ifade Romalıların ‘kazanması’ ve sonra ‘kaybetmesi’ dir ki bu durumda Müslümanlar sevineceklerdir.

** Savaşın deniz seviyesinin 408 metre altında dünyanın en alçak seviyedeki su seviyesinde  ‘dünyanın en alçak yeri’ olan Ölü Deniz yakınlarında bir yerde olması kötü bir hediyeydi.

Romalıların Müslümanları bozguna uğrattığı savaş arkeolojik delillerle ispatlanan M.S. 632’de olan ‘Mutah’ savaşı olmalıydı. Müslümanlarla Romalılar arasındaki bu büyük savaşta Müslümanlar mümkün olduğu kadar hayat kurtarmak için geri çekilmişlerdi. Bu savaş şu şekilde anlatılmaktadır:

“Roma Kralı tarafından gönderilen yüz bin Romalı asker, tepeden tırnağa savaş ekipmanları ile bürünmüşlerdi. Ayrıca çeşitli savaş teknikleri de biliyorlardı. Her altı bin asker birliğine “Tümen” deniyordu. Tümenlerde otuz guruba bölünüyordu ve her bir guruba “Bölük” deniyordu. Her bölük iki yüz askerden oluşuyordu. Bu da yüzer askerden oluşan başka iki gruba ayrılmıştır ve buna “Takım” denirdi. Tüm Romalı askerler çelik kask ve zırh giymişti. Kalkanları büyük, mızrakları ve kılıçları olağanüstü uzundu. Askerin yanlarındaki işaretlerle birbirlerini tanıyorlardı.

Müslüman ordusunun kumandanı Zeyd bin Harise hevesle dediki, “Buraya Allah yolunda savaşmak için geldik, kazanmak için eğer düşmanı öldürürsek Cennet bizim ödülümüz olur. Ölürsek yada kaybedersekte aynı şekilde ödüllendiriliriz. Düşmanın çokluğu ancak Ahirete inanmayanların gözünü korkutur. Neden düşmanın çokluğu bizi korkutsunki?” Zeyd bin Harise’nin bu sözleri müslümanların arasında heyecan yarattı ve bu şekilde savaşa hazırlandılar. (http://www.usf.edu.pk/wyw-35.html)

Muta Ölü Denizin yakınında Karak’ın biraz güneyindedir

Muta Ölü Denizin yakınında Karak’ın biraz güneyindedir

Muta savaşının sonucu olarak (tarihi bilgilere göre) Müslüman ordusu için oldukça feciydi. Zeyd ve arkadaşlarından çoğu öldürülmüştü, aynı zamanda ordunun lider kadrosu düşerken Halid bin Velid’in önderliğinde yenilgiyle yüzleşmek üzereyken geri kalan askerleri/savaşçıları derhal geri çekilmeye çağırdı. Muta savaşında yer alan bir çok önemli kişinin kalıntıları hala bu bölgede bulmak mümkün:

“Peygamberin en önemli sahabeleri Ürdün’de gömülmüştür: Zeyd bin Harisi, Cafer bin Ebu Talib (peygamberin kuzeni ve Ali’nin abisi, ki Ali peygamberin kızı Fatma’nın eşi, Hasan ve Hüseyin’in babasıdır); Ebu ‘Ubeyde’ Amer bin Cerrah (Cennetle müjdelenen “Müjdelenmiş Onlu” dan biriydi); Muat bin Cabal (peygamberin Yemen valisi); Şurhabil bin Husna (Kuran’ı yazan katib), ve Dirar bin el Azvar (büyük bir kumandan). Gerçektende Muhammed peygamberin sahabelerinden bir çoğu Ürdün’de gömülüdür.” (http://www.kinghussein.gov.jo/tourism7.html)

Yukarıda Zeyd’in* mezarı görülmektedir aynı zamanda Muta savaşında öldüğü bildirilen peygamberin sahabelerinin mezarları.

Yukarıda Zeyd’in* mezarı görülmektedir aynı zamanda Muta savaşında öldüğü bildirilen peygamberin sahabelerinin mezarları.

*Unutulmamalıdırki Zeyd (peygamberin evlatlığı) Kuran’da ismi bahsedilen nadir kişilerden biridir. (33:37)

Romalılara karşı kazanılan zafer.

Bu ilk savaşın bir kaç yıl sonrasında ve Müslümanların kaybetmesinin ardından, Allah’ın yardımı ile Müslümanların galip geleceğinin garantisi verilen yeni bir savaş olmalıydı…

  • Romalıların Kaybetmesi, Müslümanların Zaferi;

“Romalılar kazandılar, Dünyanın en alçak seviyeli yerinde. Fakat bu zaferlerinden sonra yenileceklerdir. Bir kaç sene içinde. İş, önünde sonunda Allah’a aittir. O gün inananlar sevineceklerdir.” (Kuran 30:2-4)

Allah’ın sözünün gerçekleşmesi, ve peygamberliğin doğruluğunun isbatlanması için, bir kez daha Müslüman ordusu güçlü Romalılarla savaşmak üzere hazırlıklara başladı. Bu olay Muhammed peygamberin ölmeden önceki en son savaşı olarak tarihte bilinen ‘Tabuk savaşı’ adlı savaşla örtüşmektedir.

Tabuk Arabistanın kuzeybatısında, bugünkü Ürdün’ün sınırına yakın bir yerdedir

Tabuk Arabistanın kuzeybatısında, bugünkü Ürdün’ün sınırına yakın bir yerdedir

Aslında, Romalılarla savaştan önce bir küçük konuya değinmemiz gerekiyor…

Lut’a geri dönersek.

Medine ve Kudüs arasındaki bölgeye haritada bakarsak, Petra şehrinin Medine’nin kuzeyinde konuşlandığı açık bir hale geliyor.

Tabuk Arabistanın kuzeybatısında, bugünkü Ürdün’ün sınırına yakın bir yerdedir

Tabuk Arabistanın kuzeybatısında, bugünkü Ürdün’ün sınırına yakın bir yerdedir

Lut kavminin yaşadığı şehir görünüşe göre Kuran’da peygamberin ve sahabenin Kudüs’teki Kutsal Mescid’e (Mescidi Haram’a) ulaşmalarının önünü kesen ve tehdit oluşturan historik ‘Mekke’ olarak bahsedilen yer olduğu görülmektedir:

“Sizi onlara karşı üstün getirdikten sonra Mekke‘nin göbeğinde onların ellerini yakanızdan sizin de ellerinizi onların yakasından çeken odur. Allah yaptıklarınızı görendir. 
Onlar inkar edenlerdir, sizi Kutsal Mescitten ve kurbanları yerine ulaşmaktan alıkoyanlardır. Kendilerini tanımadığınız için inciteceğiniz inanan erkekler ve inanan kadınlar bulunmasaydı ve böylece onlardan dolayı bilmeden kendinizi üzmeniz ihtimali olmasaydı… Böylece Allah dileyeni rahmetine sokar. Birbirleriyle karışmış halde olmasalardı onlardan inkar edenleri acı bir azapla cezalandırırdık.” (Kuran 48:24-25)

Kuran’daki askeri amacı okuduğumuz zaman, görüyoruzki Romalılara karşı kazanılan zafer ve Kudüs’ün tekrar alınması Petra/Mekke şehrinin alınmasına bağlıydı, ve o nedenle, peygamberin ve sahabenin Lut kavminin yaşadığı yerin içinde yada civarında fiziksel olarak bulunmalarından bahsetmesinin nedenini gayet iyi açıklıyor:

“Lut da elçilerden biriydi. Onu ve ailesini topluca kurtardık. Ancak geride kalan yaşlı kadın hariç. Sonra diğerlerini yok ettik. 
Siz yıkıntılarının yanından geçiyorsunuz; sabahleyin, ve geceleyin. Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Kuran 37:133-138)

Gece gündüz antik kentin yıkıntılarının içinden geçmenin bir tek yolu olabilir o da bu yerin yakınında yaşıyor olmak… Bu kanıtın isbat ettiği gibi peygamber ve sahabe bu ayetler indiği zaman gerçektende bu antik kent Lut – Petra/Mekke’de yaşıyorlardı.

Romalılar Bozguna Uğratıldı.

Mekke/Petra’yı aldıktan sonra, ordunun ve Muhammed’in aklında bulunan, Romalıların tümüyle çöken mücadele ruhu ve iradesiydi:

“Muhammed düşüncesini planlarını Bizans üzerine yoğunlaşmıştırmıştı. Filistin’e göç etmiş olanların, yarımadadan tahliye edilenlerin geri gelmemesi ve saldırmaması sağlanırsa müslümanların Şam ile kuzey sınırında sıkı bir güç kurabileceğine ikna olmuştu. Bu hazırlığın bir tesadüfü sonucu Bizanslıların kuzey sınırına ilerlediğini duyduğunda çok büyük bir orduyu seferber etmiş, ve hatta bizzat kendisi Tabuk’a kadar bu orduya liderlik yapmıştır. Bizaslılar bu ordunun ilerlediğini duyduğunda içerilere doğru çekilmişlerdir.

  • Mescidi Haram (Sınırlanmış Mescid) nihayet kurtarılıyor:

Sonunda imkansız gibi görünen…Muhammed sonunda evine dönüyor…Bekke/Kudüs’teki Tapınak nihayet kurtarılıyor:

“Allah elçisinin dileğini gerçekleştirdi: “Allah dilerse, güvenlik içinde*, başlarınızı (saçlarınızı) traş etmiş ve kısaltmış olarak Sınırlanmış Mescide gireceksiniz. Bir korku duymayacaksınız. Sizin bilmediklerinizi bildiğinden, ve size bundan önce yakın bir zafer hazırlamıştır.” (Kuran 48:27)

* Lütfen unutmayınki ‘güvenlik içinde’ demek hiç bir direniş olmadan olarak da anlaşılabilir, ve gerçektende Romalılar tamamen silahlarını bırakarak Allah’ın Evinin olduğu yerden vazgeçmişlerdir.

Bekke’nin çoçuğu / peygamberi artık memleketine geri dönmüş, ve nihayet onu ve ona uyanları baskı altına alan ve zulüm yapanları yenmiştir…

Orijinal Kıbleye Geri Dönüldü.

  • Yönelme Noktası (Kıble) Bekke/Kudüs’e geri çevrildi.

Kıblenin Kudüs’ten başka yere çevrilmesi günümüz Müslümanlarının Allah’ın dinine uymamalarının en büyük sebeplerinden biri olduğu iddia edilebilir. Özellikle Bekke/Kudüs’ün kurtarılması ve kıblenin Kudüs’e geri dönmesinin peygamberliğinin sonlarına doğru gerçekleşmiş olması bu iddiaya daha bir anlam kazandırıyor:

“Halktan bazı beyinsizler: “Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da batı da Allah’ındır. O dilediğini/dileyeni doğru yola iletir.” (Kuran 2:142)

“Böylece sizi dengeli bir toplum kıldık ki halkın arasında tanıklar olabilesiniz ve elçi de aranızda tanık olabilsin. Elçiye uyanlarla topukları üzerinde geriye dönenleri birbirinden ayırmak için eskiden yöneldiğin kıbleyi değiştirdik. Allah’ın yol gösterdiği kimseden başkasına elbette bu ağır gelir. Allah onayınızı boşa çıkarmaz. Allah insanlara Şefkatlidir, Rahimdir.” (Kuran 2:143)

“Yüzünü göğe çevirip durduğunu görüyoruz. Seni, hoşlanacağın bir kıbleye çevireceğiz. Artık yüzünü Sınırlanmış Mescid’e çevir. Nerede olursanız olun yüzlerinizi o yöne çevirin. Kuşkusuz, kendilerine kitap verilenler, bunun Rab’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler. ALLAH onların yaptığından gafil değildir.” (Kuran 2:144)

“Her nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Sınırlanmış Mescide doğru çevir. Nerede olursanız olun, yüzünüzü onun tarafına çevirin ki halkın size karşı bir eleştiri malzemesi olmasın. Zalimlere gelince, onlardan çekinmeyin, benden çekinin ki size olan nimetimi tamamlayayım ve siz de doğruya ulaşabilesiniz.” (Kuran 2:150)

Günümüzdeki Muslümanlar yukarıdaki ayetin ‘Sınırlanmış Mescide’ doğru dönme emrinin aslında Allah’ın Muhammed’e Kudüs’ten başka biryere (ve zannediyorlarki Mekke’deki tapınağa) doğru dönme emri verdiğini düşündürerek kafalarını karıştırmışlardır. Bu anlayıştaki sorun 2:142’de bahsedilen “değişikliğin” zaten gerçekleşmiş olduğudur ki insanlar bu değişiklik hakkında konuşuyor durumundadırlar (örneğin ‘Sizi Kıbleden çeviren şey neydi?’ demeleridir). 2:144’te Peygambere “Sınırlanmış Mescide” yönelin emri “yeni” bir emir olarak gelmiştir (ki bu yönelme emri Mekke’ye doğru olamazdı, çünkü kıbledeki ilk değişiklik bir “test” olarak gerçekleşmişti, ve zaten insanlar Kudüs’ün aksi istikametine doğru yöneliyorlardı).

  • Peygamberliğinin ‘Kutsal Kitapta’ haber verildiği nihayet ortaya çıkmakta:

“Hani İsa, halkına: “Ey İsrailoğulları, ben, size gönderilmiş ALLAH’ın bir elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı onaylayıcı ve benden sonra gelecek ve ismi ‘en beğenilen’ bir elçiyi müjdeliyorum.” Sonra kendilerine apaçık delilleri gösterdiğinde, “Bu apaçık bir büyüdür” dediler.” (Kuran 61:6)

  • Ve İbrahim’in duası kabul edildi…

“Rabbimiz, onların arasından, ayetlerini onlara okuyacak, onlara kitabı ve bilgeliği öğretecek ve onları temizleyecek bir elçi gönder. Sen Yücesin, Bilgesin.” (Kuran 2:129)

VI. BÖLÜM – Arabistan’daki Mekke

Bugünün Mekke’si ne peki?

Bugünün Arap Mekkesi, görünüşe göre peygamberin zamannında silik bir kentmiş. Bu şehir o zamanlar hiç bir ana ticaret yolu üzerinde olmadığı gibi ismi o bölgeden bahseden hiç bir tarihsel el yazmalarında geçmemektedir.

Anlaşılmaktadırki Mekke Nabatanların (Lat, Uzza, Menat’a tapan) diğer şehirleri gibi dinlerinin yaşandığı bir pagan merkezi olarak gelişti. Pagan rituellerinin merkezi olarak kullanılan Kabe (küp), Nabatanların yüzyıllar önce İbrahim’in hac için çağırdığı Kabe olarak bilinen yerin taklidiydi.

Arabistan Mekke’sini araştırırken dikkat çekmeye değer bulduğumuz şeyler şunları içermektedir:

  1. Medine’deki 2 kıbleli cami Arabistan Mekke’sine tam olarak bakmamaktadır.

Fiziksel kanıtlar göstermektedirki kıblenin Kudüs’ten çevirilmesi demek basitçe ‘tam zıttı’ istikamete dönmekti, ve Mekke’ye doğru olmayan kıble uygun bir şekilde Suudiler tarafından yıkılmış yerine iki kıbleli yeni bir cami yapılmıştı, fakat ikinci ‘yeni’ kıble Mekke’ye doğru döndürülmüştür.

14

015

Yukarıda Medine’deki iki yönelme noktalı (Kıbleli) Cami görülmektedir, son 30 yıl civarında Suudi Kırallık Ailesi tarafından yeniden yatırılmıştır

  1. Peygamberin ölümünden hemen sonraki yıllarda yapılan bir çok caminin kıblesi kuzeye doğru Kudüs’e yakın, Mekke’den uzağa dönük olarak yapılmıştır.

“Creswell ve Fehervari’nin yaptığı Orta Asya’daki antik camilerle ilgili akeolojik araştırmalara göre, iki katlı olan Irak’taki iki Umayye camisi, birisi Vasıt’ta vali Haccac tarafından 8’inci yüzyılın başında inşa edilmiştir (Creswell’e göre “Ayakta kalan Islam’ın en eski camisi” – Creswell 1989:41), ve diğeri Bağdat yakınlarındaki aşağı yukarı aynı dönemlerde inşa edilmiştir, ikisininde Kıblesi (camilerin yöneldiği taraf) Mekke’ye bakmamaktadır, fakat epey kuzeye doğru yönlendirilmiştir (Creswell 1969:137ff & 1989:40; Fehervari 1961:89; Crone-Cook 1977:23,173). Vasit’teki cami 33 derece, ve Bağdat’taki cami 30 derece Mekke istikametinden uzaktadır (Creswell 1969:137ff; Fehervari 1961:89).”

  1. Mekke’deki Kabenin yeri insanlara güvenli bir mabed sunan Allah’ın Evinden ziyade pagan ayinleri ile daha uyumlu vadi tabanındadır (ki ani sellere eğilimli bir yerdedir).

“Kabe, yukarı Mekke’den gelen yağmur sularının Kabe’ye doğru kanallar oluşturduğu, sıklıkla ani sel baskınlarına açık bir yerde, Merve ve Safa isimli iki tepe arasındaki vadide konuşlandırılmıştır. Tam olarak karşısındadır, ki bu kadar tehlikeli bir yere dini bir yapının konuşlandırılmış olması çok ilginç, fakat bu dini merkez tam tamına böyle bir yerde – sel sularının geçtiği vadinin alçak yerinde –  Negev’de (güney İsrail’de ki çölde) konuşlandırılmıştır.” (Müslümanların Tarif Ettiği Cahiliye Dönemi Mekke Mabedinin Başlangıcı; Yehuda D. Nevo, Judith Koren, Ocak 1990)

  1. Bugüne kadar Mekke ile ilişkendirilen bütün ritueller bu bölgede pagan ayinleri olarak bilinen ve kaydedilen rituellerin göstergesidir.
018

Mekke’de Kabe ile ilişkilendirilen Pagan parçaları.

“Kış gündoğumu ile Siyah Taşın (Hacerül Esved) keskin uyumu tesadüfi değildir. Lat, peygamberin halkının ana putu, Nabatan bölgelerindeki arkeolojik kazılardaki kanıtlarla da teyit edildiği gibi bir bereket tanrıçasıdır. Bu tür doğurganlık tanrıçaların tipik sembolleri ve ritüelleri güneşle ilişkilidir. Bu durumda, kış gündoğumu yönü güneşin “yeniden doğmuş” bir konumunu işaretler. Eğer daha dikkatli bakarsanız, Siyah Taşın muhafazası genişlemiş kadın rahmi şeklindedir ve Siyah Taş yeni doğmuş bir bebeğin kafası şeklinde kadın rahminden geliyor gibi olduğunu göreceksiniz.

Daha yakına gelirseniz insanların yeni doğan bebek tanrının başını öptüğünü göreceksiniz. Başın öpülmesi bağışlanma dilemek demek olan eski bir Arap geleneğidir. Yani yeni doğan putun başının üstünün öpülmesi demek geleneksel olarak bağışlanma dilemek için yapılır, ve sonuç olarak yeni doğmuş bir çocuk gibi paganın günahları silinir.

Bir müddet durursanız insanların Siyah Taş etrafında yedi kez döndüğünü göreceksiniz. Milattan sonra dördüncü yüzyılda Epiphanius tarafından yazılmış bir Kur’an öncesi el yazmasında, kış gündönümü civarında, Nabatanların putları Lat ve Duşhara’nın doğum festivallerinin bir parçası olarak yedi kez döndükleri ritüeli açıklar. Yedi rakamı genellikle Arap ve pagan semboli olarak kutsal kabul edilirdi, çünkü beş kutsal gezegenler artı güneş ve ay antik zamanda kutsallardı. Bu güne kadar Arap dünyasında birçok kişi yeni doğan bebeğin yedisinde ve hacıların dönüşünün yedinci günü Arapça Subu denen geleneksel festivali kutlarlar. Epiphanius’un açıkladığı pagan haccı gibi Subu festivalinin bir parçası olarak insanlar geleneksel olarak yenidoğan bebeklerini alarak evin etrafında yedi kez dolaşırlar. (http://free-minds.org//ayman)

  • Safa ve Marve, ve Mekke’deki diğer yerler nedir?

“Safa ve Merve Allah’ın işaretlerindendir. Ziyaret için Ev’e varan birisi, veya oradan geçmekte olan, dönemeyeceği bir hata yapmaz. Kim gönülden bir iyilik yaparsa, Allah teşekküre karşılık verendir, Bilendir.” (Kuran 2:158)

İbrahim’in, eşi Sarah istedi diye köle kız Hacer ile evlenmesi, ve İsmail ile onu çölde bırakması hikayesinin tümünün Allah’ın kitabında hiç bir temeli yoktur, aksine kendini tümüyle Tanrı’ya adayan bir peygamber karakteri ile, ve birisine zarar vermek yada yüzüstü bırakmak için baskı yapılabilecek bir insan portresi ile adamakıllı çelişmektedir. Bildiğimiz kadarıyla, İbrahim sadece bir tek kadınla evliydi, aynı kadın ona İsmail’i verdi ve, yıllar sonrada İshak’ı. Ayrıca tesbit edbildiğimiz kadarıyla İbrahim peygamber Tapınak (Kudüs) civarına yakın yaşamıştır, ve böyle insanlık dışı böyle bir eylemi gerçekleştirmek için binlerce kilometre seyahat etmemiştir.

Kudüs’le ilgili olarak, eğer iki kayalık arıyorsanız, kolayca bulmamız mümkün. “Kaya Kubbenin” yanı sıra “Tabletlerin Kubbesi” altında bulunan kaya hem Tapınak alanı üzerine kurulmuş olup hem de buraya anlam vermekte olduğu görülür.

019

020

Kaya Kubbenin ve Tablet Kubbesinin içindeki Kayalığın resimleri

  • ‘Fil Kavmi’ ne oluyor o zaman?

“Rabbinin fil halkını ne hale soktuğuna dikkat ettin mi? Planlarını boşa çıkarıp onları şaşkına çevirmedi mi? Onların üstüne uçan kuş oluşumları gönderdi. Onlara ateşli mancınıklar atıyorlardı. Ve böylece onları yenmiş ekin gibi perişan etmişti.” (Kuran 105:1-5)

Mekke propagandacıları yukarıdaki ayeti güya Allah, Muhammed‘in doğumundan önce, kendi tapınağına rekabet ediyor diye Mekke’deki tapınağı yok etmek niyetiyle Afrika’dan (Habeşten) gelen Ebrehe’nin, fil ordusunu yok etmek için kuşlar gönderdi şeklinde bir iddiaya atfetmişlerdir.

Ancak, ayetler yakından incelendiğinde, ‘fil halkı’ olarak anlatılan insanlar Kutsal kitapta ‘ateşli mancınıklar’ tarafından yok edilen Lut halkından başkası olmadığı görülmektedir:

“Rabbinin fil halkını ne hale soktuğuna dikkat ettin mi? Planlarını boşa çıkarıp onları şaşkına çevirmedi mi? Onların üstüne uçan kuş oluşumları gönderdi. Onlara ateşli mancınıklar atıyorlardı. Ve böylece onları yenmiş ekin gibi perişan etmişti.” (Kuran 105:1-5)

“Ey Lut” dediler, “Biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana dokunamazlar. Aileni gecenin bir anında yürüyüşe çıkart, sizden hiç kimse geriye bakmasın; fakat senin karın istisna. Ötekilerin başına gelecek olanlar onun da başına gelecektir. Onların belirlenmiş zamanı sabahtır. Sabah yakın değil mi?” Emrimiz gelince onun üstünü altına getirdik, üzerlerine sertleşmiş ateşli mancınıklar yağdırdık. (Kuran 11:81-82)

“Onun altını üstüne getirdik. Üzerlerine ateşli mancınıklar yağdırdık.” (Kuran 15:74)

Böyle bir anlayış Lut şehrinin peygambere ve onun sahabelerine meydan okuyan asıl `Mekke` olduğu Kur’an’da anlatıldığı tanımlamayla mükemmel bir şekilde eşleşmektedir.

VI. BÖLÜM – Sorular/Çeşitli

Bekke/Kudüs – Nasıl oldu da unutuldu?

Bu makalede gündeme gelen en endişelendirici noktalardan biri son peygamber takipçileri olduğunu iddia edilen kişiler için nasıl olduysa İbrahim ve Muhammed’in ve daha bir çok peygamberlerin yaşadığı şehir olan Kudüs şehri önemini kaybetmiş ve ikincil öneme sahip duruma düşmüştür!

Bu tarihi karışıklığın etkenleri olarak görülebileceğimiz üç ana neden vardır:

  1. Kıble’nin değişmesi;

“Halktan bazı beyinsizler: “Yöneldikleri kıbleden onları çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu da batı da Allah’ındır. O dilediğini/dileyeni doğru yola iletir.” (Kuran 2:142)

  1. O’nun Mesajına müdahaleye izin veren Tanrı’nın kararı;

“Böylece, insanlardan ve cinlerden sapkınlara, her peygamberin düşmanlarına yaldızlı sözlerle birbirlerini aldatmak için ilham vermelerine izin verdik. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Onlara ve ettikleri iftiralara/yalanlara aldırma. Ahireti onaylamayanların kalbi ona kansın, ondan hoşlansın ve gerçekten yapmak istediklerini yapabilsinler diye….” (Kuran 6:112-113)

  1. Tanrı’nın Kuran’daki sözü, Tapınağının müşriklerden uzak tutulması isteği gerçekleşmiş oldu;

“Ey gerçeği onaylayanlar, müşrikler pistir; bu yıldan sonra Sınırlanmış Mescide yaklaşmasınlar. Yoksulluğa düşmekten korkuyorsanız, (bilin ki) Allah dilerse sizi kendi lütfuyla zenginleştirecektir. Allah Bilendir, Bilgedir.“ (Kuran 9:28)

  • Daha önceki yapılar Kaya Kubbenin temelidir;

Tanrı’nın Tapınağı’nın bulunduğu yer mevcut Kaya Kubbesi’ne olduğu yerde durduğundan yapısı (ya da temeli) İbrahim’in zamanından beri burada var olması gerekmez mi?

Araştırmalar göstermektedirki gerçektende aşağıdaki infa-red fotoğrafta da görüldüğü gibi Kaya Kubbe’nin antik temelleri aynı sekizgen şekli taşımaktadır.

Kaya Kubbenin infra-red resmi antik temellerini göstermektedir.

Kaya Kubbenin infra-red resmi antik temellerini göstermektedir.

Unutulmamalıdır ki kayalığın etrafındaki bütün yerler Yahudi geleneğine göre ‘kutsalın kutsalı’ olarak bilinmektedir.

Çeşitli konular

  • Arapların Tarihi;

Bu araştırma süresince, antik geçmişimiz hakkında Kuran’da ki bilgilerle birlikte bakıldığında bir dizi ilginç gerçek ortaya çıktı, ve tarihimiz hakkında daha detaylı bilgiye ulaştırdı.

  • Arapça dili Nabatan’lar tarafından kullanılmaktaydı – ki krallıkları bugünün Ürdün’ünü, Kudüs’ü ve Arabistan’ın bir kısmını içine alacak şekilde yayılmıştı. Bu bilgi mantıklıdır çünkü Kuran Arap diliyle gönderilmiştir.

“Onu Arapça bir Kuran olarak indirdik ki anlayasınız.” (Kuran 12:2) Buna ek olarak, Aramice konuşan Nabatanlar onların zamanında Ortadoğu'da kullanılanlara ilave olarak yeni bir yazı formu oluşturdu. Onlar hem taş yazıtlar, hem de daha yaygın duvar yazılarının her ikisi için kullanılan değişken "el yazısı" ya da yarı-şekilde bitişik betimleme tarzı geliştirdiler. Bu yazı biçimi, daha sonra hala kullanımda olan bugünkü "Arapça" yazı stilini ortaya çıkarmıştır. (source)

“Onu Arapça bir Kuran olarak indirdik ki anlayasınız.” (Kuran 12:2)

Buna ek olarak, Aramice konuşan Nabatanlar onların zamanında Ortadoğu’da kullanılanlara ilave olarak yeni bir yazı formu oluşturdu. Onlar hem taş yazıtlar, hem de daha yaygın duvar yazılarının her ikisi için kullanılan değişken “el yazısı” ya da yarı-şekilde bitişik betimleme tarzı geliştirdiler. Bu yazı biçimi, daha sonra hala kullanımda olan bugünkü “Arapça” yazı stilini ortaya çıkarmıştır. (source)

  • Nabatanlar esas Tanrıları olan Allah’a ilave olarak ‘Lat, Menat, Uzza’ gibi dişi tanrılara tapıyorlardı.
023

Lat (kanatlı aslan tapınağında bulundu) & Uzza (hazinedeki oyukta bulundu) (see link)

024

“Gördünüz mü (dişi putlarınız olan) Lat ve Uzza’yı? Ve üçüncüleri olan Menat’ı?” (Kuran 53:19-20)

“Tapınak günümüze kadar keşfedilen en önemli Nabatan tapınağıdır. Kazı yapan arkaelog tarafından İslam öncesi üç büyük kadın tanrılarından biri olan Tanrıça Lat’a adanmış görülmüş, Tapınağın ibadet merkezi de dahil olmak üzere, ilgili tesisleri, konutları ve atölyesi gerçekten karmaşık bir yapıdadır, Nabatanların bu tarz dini yapısı bir arada daha önce hiç görülmemiştir. ”

(http://todacosa.com/petra/aep /temple-winged-lions.htm).

Aslında ‘Nabatanları’ incelemiş olan diğer tarihçiler ‘Üçlü’ kadın tanrı-kafasına taptıkları sonucuna varmışlardır (Şef Nabatan tanrıçası Uzza idi, kız kardeşleri Lat ve Manat ile hüküm sürüyordu).

  • Israil ve Tapınak (Kudüs);

“Kitapta, İsrailoğullarına: “Yeryüzünde iki kere bozgunculuk çıkaracaksınız ve alabildiğine kibirleneceksiniz” diye bildirdik.” (Kuran 17:4)

Kuran’da var olan bu kehanetin gerçekleşmesi son yüzyıla kadar başlamadı… İsrailoğulları yeniden toplandı ve dünyada güç ve nüfuz sahibi oldu (1948’de başladığı gibi).

Ancak, bu kehanet İsrailoğulları için çok kötü bir haber, çünkü Tanrı’nın Tapınağını geri alacak olanlar tarafından tamamen mağlup ve rezil olmalarıyla sonuçlanacak.

“İyi davranırsanız, kendiniz için iyi davranmış olursunuz. Kötü davranırsanız yine kendiniz içindir. Sonuncusunun zamanı gelince, sizi kedere boğacaklar ve ilk defa girdikleri gibi Tapınağa girecekler. Ele geçirdiklerini yerle bir edecekler.” (Kuran 17:7)

Hangi Tapınak’tan bahsediliyor burada?

Siyonistler Kudüs’te ve Tapınak’ta fiziksel kontrolü 1967’den beri almışlardır ve burayı başkentleri yapmak için çalışmaktadırlar. Eğer siyonist amaç burayı fiziksel olarak Arabistan Mekke’sine taşımak değilse, o halde rahatlıkla söyleyebiliriz ki ilk olarak peygamberin kurtardığı gibi daha sonrada kurtarılacak olan Kudüs’teki Tapınak’tır:

“Allah elçisinin dileğini gerçekleştirdi: “Allah dilerse, güvenlik içinde*, başlarınızı (saçlarınızı) traş etmiş ve kısaltmış olarak Sınırlanmış Mescide gireceksiniz. Bir korku duymayacaksınız. Sizin bilmediklerinizi bildiğinden, ve size bundan önce yakın bir zafer hazırlamıştır.” (Kuran 48:27)

Sorulması Gereken Sorular

Eğer, bir Müslüman olarak, yukarıdaki makaleyi fiziksel kanıtlar sunulmasına rağmen mantıksız yada uydurma olduğunu düşünüp reddediyorsan, lütfen kendine aşşağıdaki soruları sor:

  1. Eğer Tanrı’nın Tapınağı Mekke’deki ise, neden ilk zamanlardaki Müslümanlar kanıtlara göre Salat için yüzlerini Kudüs’e (Birinci Kıbleye) çeviriyorlardı?
  2. Neden Sünni/Şia geleneğinde Muhammed’in sadece Medine’ye vardıktan sonraki 18 ay boyunca yüzünü Kudüs’e döndürdüğüne dair açık bir çelişki var (M.S. 624’e kadar, ki Hicretin ikinci yılına denk gelmektedir), ama buna rağmen M.S. 610 yılında peygamberliğini ilan ettiğinden beri Kudüs 12 yıl boyunca onun kıblesi olduğunu söylemekten çekiniyorlar?
  3. Neden İslam geleneğinde ‘gece yürüyüşü’ sırasında peygamberin cennete çıkmadan önce Kudüs’e seyahat ettiği söylenmektedir?
  4. Eğer İbrahim (ve İsmail’in) Mekke’deki Kabenin temellerini attığına inanıyorsan, neden İbrahim’den sonra gelen inançlar (Yahudilik & Hiristiyanlık) İbrahim’in Mekke gibi güneyde bir yere gittiğini yada oraya yapılan haccı tastiklemiyor?
  5. Neden Allah incir ve zeytin Akdeniz bölgesine (Kudüs) özgü iken, Arabistan Mekke’sinin yöresine ait değilken, ‘incir ve zeytini’ Tapınakla ilişkilendiriyor (bkz. 95:1)?
  6. Kuran’ın indiği dil olan Arap dilinin Ürdün/Filistin bölgesine hakim olan Nabatanların dili olduğu fiziksel kanıtlarını kabul ediyormusun?
  7. Antik ticaret haritalarında hiç adı geçmeyen Arabistan Mekke’sini bulabiliyormusun, yada M.S. 7’inci yüzyıldan önce hac yapılan önemli bir dini merkez olarak kaydını görebiliyormusun?
  8. Lut kavminin kalıntılarının Arabistan Mekke’sinin yakınlarındamı, yoksa Kudüs şehrinin yakınlarındamı olduğuna inanıyorsun?
  9. Neden kayalık (ki ‘İbrahim’in Makamı’ diye adlandırılmaktadır) Kudüs’teki Tapınağın içinde bulunmaktayken (ki 3:98’de tarif edildiği gibi), Kuran’daki tarifle çelişmesine rağmen ‘İbrahimin Makamı’ Mekke’deki Tapınağın dışında bulunmaktadır?
  10. Neden Muhammed kuzeyde güçlü Romalıların (Bizanslıların) ordusuyla karşılaşmak için ısrarcı oldu. Acaba Romalılar önemli bir şeyimi zaptediyorlardı ki böyle bir risk almayı göze aldı?
  11. Neden Abdul Malik Kudüsteki Kaya Kubbeyi yeniledi ve aynı zamanda Mekke’deki Kabeyi mancınıklarla yıkmak için ordu gönderdi?
  12. Neden Abdul Melik bazı tarihçilere göre insanları hac için Kudüs’e çağırdı ve Mekke’den uzak durmalarını istedi?
  13. Neden Halife Süleyman M.S. 717’de haccın Mekke’ye mi yoksa Kudüs’e mi yapılacağı konusunda tereddüt yaşadı? (see source)
  14. Neden İsrailin ikinci yükselişi ile ilgili kehanet onların mağlup edilip ‘Tanrı Tapınağı’nın’ yeniden geriye alınacağını söyler? Acaba İsrail yakın zamanda Mekke’yimi işgal etmeyi planlıyor? Yoksa, acaba Allah İsrail’in 1967 savaşıyla zaten işgal ettiği Kudüs’teki Tapınak’tan mı bahsediyor?
  15. Neden Arapça ‘çıkıntı’ demek olan ‘kaaba’ Mekke’de ani su baskınlarının olduğu vadide tabanda konuşlandırılmıştır? Bu konum hac ziyareti için Mabed olarak yer sağlayan tek tanrıcı dinlerlemi uyumlu bir durum, yoksa Negev’deki benzeri diğer bölgelerde de görülen Arap pagan rituellerine mi uygun?
  16. Neden hacılar Mekke’de kübün etrafında 7 kez dolaşırlar (tavaf ederler)? Bu davranış sizce Allah’ın ‘düşünün’ ve ‘sebep arayın’ diye sorduğu sistemine uygun mu?, yoksa, daha çok boş pagan rituellerine mi uygun?

Bu sorulara vereceğiniz cevaplar şimdi sizi gitmeniz gereken yola doğru kanalize edecektir…

Yada, basitçe atalarınızı üzerinde bulduğunuz yolda yürümeye devam edeceksiniz.

İbadet edenler İbrahim peygamber tarafında ilk defa inşa edilen Tapınağ’a/Mabed’e sırtlarını dönüyorlar

İbadet edenler İbrahim peygamber tarafında ilk defa inşa edilen Tapınağ’a/Mabed’e sırtlarını dönüyorlar

Belki de bir kez daha büyük haccı ilan etmenin, ve insanlığın Rabbinin nimetlerine şükretmek için bir araya toplanmasının, ataları İbrahim’in izinden yürümenin zamanı geldi…

“İnsanlara Hac ziyaretini ilan et. Sana yaya olarak veya çeşitli taşıt araçlarıyla her derin vadilerden gelsinler.Ki kendileri için bir takım yararlara tanık olsunlar ve kendilerine çiftlik hayvanlarını rızık olarak verdiği için Allah’ın ismini bilinen günlerde ansınlar. “Onlardan yeyin ve sıkıntı içindeki yoksullara da yedirin. Sonra yükümlülüklerini tamamlasınlar, vermiş oldukları sözlerini yerine getirsinler ve o Tarihi Evi ziyaret etsinler.” (Kuran 22:27-29)

Yazan Layth Al-Shaiban (laytth@hotmail.com), Çeviren Ali Hakan Duman

Share