Müslüman Kürtler ne ister?
Hilal kaplan
21 Kasım 2012
Her ne kadar ‘Kürt siyasî hareketi’ olarak tanımlanan oluşumun meclisteki ayağı seküler bir temsile sahip olsa da Kürt halkının Müslüman olduğu ve hatta Fırat’ın batısına kıyasla dinlerini oldukça ciddiye aldıkları malumdur. Ne var ki Müslüman kesimin ve aydınlarının başörtüsü meselesine harcadıkları çabanın yarısını örneğin 90’larda gerçekleşen faili meçhul cinayetlere karşı göstermedikleri de malumdur. Dolayısıyla Kürt halkında, bu minvalde bir hayal kırıklığının oluştuğu, savunma psikolojisine kapılmayanların rahatlıkla gözlemleyebilecekleri bir gerçektir.
Bundan beş yıl önce “anadilde eğitim haktır” diyen Müslüman kâlemler hakkında “Kürtçü” tezviratını yayanların, ancak bugün o noktaya gelebilmiş olmasından çıkartılacak dersler vardır. Kürt meselesinde, Müslüman kesimin liberal kesim kadar bile muhatap alınmamasından dert yananların, bölgede ne kadar temsil kabiliyetine sahip olduklarına göz atmaları gerekir. Kürtlerin hakları hususunda hükümetin bile gerisinden gelen Müslümanların ‘millî refleksleri’ni gözden geçirmeleri şarttır.
Can yakıcı sözler sarf ettiğimin farkındayım. Ancak geçtiğimiz haftasonu Mazlumder’in İznik’te gerçekleştirdiği 2. Kürt Forumu sırasında yaşanan ‘can yakıcı’ tartışmaların bu sözlere kulak vermeyi gerektirdiğini düşünüyorum.
Gerektiğinde hükümete de PKK’ya da eleştirel mesafe alabilen sivil toplum temsilcilerinin ve aydınların iştirak ettiği forumda, en sık zikredilen görüşlerden birisi meselenin adını “Kürt meselesi” olarak değil, “Kürdistan meselesi” olarak koymak gerektiğiydi. Bu, çözüm için ayrı bir devleti savunan kısıtlı sayıdaki katılımcı tarafından da, sadece yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunan daha geniş sayıdaki katılımcı tarafından da dile getirdi. Müslüman camiada daha hâlâ “Kürdistan da neresiymiş?” diye soranların varlığının ağır bastığı göz önünde bulundurulursa, bahsettiğim ‘ruhî uçurum’un neden oluştuğu belki daha iyi anlaşılır. Ayrıca Uludere hakkında “kaçakçılardı” dilini Müslüman temsili olan bir kısım medya ve yazarın da benimsemiş olması, bu hususta adalete uygun söz söyleyenlerin de varlığını nispeten görünmez kılmış görünüyordu.
“Bahar gelecekse bile, kansız gelsin” diyen Müslüman Kürtlerin haklı taleplerine kulak verip onlarla dayanışmak gerekiyor. Geçtiğimiz dönem Ak Parti Batman Milletvekili M. Emin Ekmen’in forumda dile getirdiği gibi “Kürtlerin insan olmasından kaynaklı hakları iade edilmedikçe, PKK’ya karşı seslerini yükseltmeleri beklentisi boşa çıkacaktır.”
Aslında aktaracak çok izlenim var ama gelinen noktada Müslümanların nasıl bir tavır alması gerektiğini iyi özetlediğini düşündüğüm sonuç bildirisine yer vererek bitirmek istiyorum. Müslümanların yüz akı örgütlenmelerinin başında gelen Mazlumder’e teşekkür ederek…
- İslam kardeşliğinin birinci şartı eşitlik ve adalettir. Kürtler, nasıl ki insanlık ailesinin eşit bir unsuru ise aynı şekilde İslam milletinin de eşit bir unsurudur.
- Kürt meselesi, Kürtler ve ülkedeki diğer kesimler için bir travmaya dönüşmüştür. Psikolojik ayrışmayı derinleştiren bu travmanın ortadan kaldırılması adına devlet, kısıtlanan, engellenen ve gasp edilen bütün hakları iade etmeli ve başta Kürtler olmak üzere bütün mağdurlardan resmi özür dilemelidir.
- Şiddet, sorunun çözümü önündeki en temel engellerdendir. Ancak, şiddetin devam ediyor olması gasp edilen temel hak ve özgürlüklerin iade edilmemesinin gerekçesi olamaz.
- Devlet, bütün kurum ve yasalarıyla, etnik çağrışım yapan vurgulardan arındırılmalıdır.
- Eşitlik ve adalet bağlamında en büyük sorun olarak karşımızda duran anadilde eğitim ve kamu hizmetlerine anadilde erişimin sağlanması herkesin en doğal hakkıdır. Kamu otoritesi bu hakkın kullanımı için düzenlemeler yapmak ve gerekli şartları tesis etmekle mükelleftir.
- Değiştirilen bütün bölge ve yer isimleri iade edilmelidir.
- Üniter ulus devlet yapısı kutsal değildir. Kürt meselesinin çözümünde, ‘üretilmiş kutsalların’ insan hayatından önemli olmadığı gerçeği dikkate alınarak, bütün siyasi ve idari alternatif modeller tartışılabilmelidir.
- Mevzuat, ceza yargılaması ve infaz sisteminin bir baskı ve sindirme aracı olarak kullanılmasına son verilmelidir.
- Kürt meselesinin eşitlik ve adalet temelinde çözümü için bugüne kadar yapılan ve bundan sonra yapılması gereken bütün düzenlemeler anayasal/yasal güvence altına alınmalıdır.
- Kürt meselesi bağlamında yaşanan ihlal ve zulümlerin tespiti ve tazmini için bağımsız ve icrai yetkisi olan bir komisyon oluşturulmalıdır.
- Son yıllarda atılan olumlu adımların ve sıraladığımız bütün bu hususların kalıcı olabilmesi için sistemin etnik temele dayalı kurucu paradigması, hak ve adalet ekseninde yeniden düzenlenmelidir.
- Anayasa çalışması tüm kesimlerin taleplerine cevap verecek yeni bir toplumsal sözleşme olarak ele alınmalı ve bir an önce sonuçlandırılmalıdır.