Dünyanın en Mutlu ve en Özgür İnsanıyım.
Siz de Olabilirsiniz!
Edip Yüksel
19 Haziran 2012
www.19.org
Dünyanın en mutlu ve en özgür insanıyım. 93:11 ayetine uyarak özetleyeceğim. Bu anlattıklarımı kıskanamazsınız. Zira sahip olduklarımı kıskananlar dürüst olmaya, gerçeği aramaya ve dinlerini sadece Allah’a özgülemeye karar verdiklerinde, Kainatın Efendi’sine koşulsuz bir biçimde teslim olduklarında çeşitli nimetler ve nikmetler ile test edilecekler (29:1-3) ve her durumda dünyanın en mutlu insanı olabileceklerdir. Çektiğim tüm sıkıntılar ve işkencelere rağmen beni dünyanın en mutlu insanı kılan şey dürüstlüğümdür, Hakk’a olan sadakatimdir. Nitekim, sahip olduğum tüm nimetlere rağmen fildişi kulelerde yaşayan bir şımarık olmadım; aksine bana hakaret ve iftira eden cahiller dahil herkesle muhatap oldum.
Doğruya tanıklık için, adalet, özgürlük ve barış için her şeyimi riske soktum. Fikirlerimi sansürlemeden ifade ettiğim için yıllarca cezaevinde işkence gördüm. Hapishaneden çıktıktan sonra üniversiteye devam etme hakkım yasaklandı. “Sakıncalı piyade” olarak on sekiz ay askerlik yaptım. Daha sonra hayatımı kaybetme pahasına da olsa izlediğim mezhebe ve best-seller kitaplarıma özeleştiri getirdiğim için, mürtet ilan edilip ailemi, arkadaşlarımı, mesleğimi, popülerliğimi, siyasi geleceğimi, hemen her şeyini kaybettim. Kitaplarımın basılması ve satılması engellendi ve hatta aleyhimde yayımlanan eleştirilere ve iftiralara cevap olarak kendi imkanlarımla bastığım kitap matbaadan çalındı.
Hadis ve sünnet öğretilerini Kuran’a ortak koşmaktan niye vazgeçtiğimi savunmam müthiş bir tehdit, sansür ve linç kampanyasıyla engellendi. Birbirine düşman bütün cemaat ve tarikatlar, Nurcular, Süleymancılar, Milli Selametçiler, Türkçüler, Şeriatçılar, İhvanlar, Hizbut Tahrirciler, Humeyniciler, Selefiler tarafından ittifakla mürtet ilan edildim. Bu linç kampanyasına kimler katılmadı ki? Başta babam Sadrettin Yüksel, o günün Diyanet İşleri başkanı Tayyar Altıkulaç, Abdurrahman Dilipak, Mehmet Metiner, Ali Bulaç, Ali Ünal, Hüseyin Hatemi, Mehmet Şevket Eygi, Hekimoğlu İsmail, Orhan Kutman, Mahmut Toptaş ve daha niceleri, kendi aralarındaki mezhep, meşrep, parti kavgasını bir yana bırakıp 72:19 ayetini gerçekleştirmek için bana karşı icma ettiler. O günkü Sünni, Şii, Tarikatçı, Selefi gazete ve dergilerin ilk sayfaları buna tanıktır. (NINETEEN: God’s Signature in Nature and Scripture adlı kitabımın son sayfalarında bazı gazete ve dergi kupürlerini paylaştım).
Hicret ettiğim ülkede hayatı neredeyse sıfırdan başlatıp otuz iki yaşında üniversitede öğrenciyken birçok işte çalıştım. Lokantada masaları temizlemekten, jeoloji bölümünde araştırma asistanlığına, telefon veya karavan satmaya kadar…
Mezun olduktan sonra işe girdiğim bir hukuk firmasındaki ahlaksızlıklara ortak olmayınca iki ay içinde işimi kaybedince hukuk firmalarında erdemli bir insan olarak avukat olarak çalışamayacağıma kanaat getirdim. Aylarca işsiz kalıp işsizliğin getirdiği mali, ailevi ve psikolojik sıkıntıları yaşadım. İş bulmak için yüzlerce yere başvurdum.
Ekonomik sıkıntılar içinde kıvranırken ikinci İngilizce kitabımı yazmaya karar verdim. Hayat hikayemi İngilizce yazmaya başladım ve 2002 yılında bitirdiğim birkaç bölümü burada yayınevleri ile yazar arasında aracılık yapan bazı ajanslara gönderdim. New York’ta bir ajans ilgi gösterdi ve kitabın bölümlerini sunduğu bir yayınevi müdürünün avans olarak 700 bin dolar ödemeye hazır olduğunu bildirdi. Ayrıca, Holywood’da bir filim şirketinin de ilgi gösterdiğini müjdesini verdi. Ajansın aracılığıyla Holywood’dan iki kişiyle telefonla görüştükten sonra vazgeçtim. Yayınevi ve filim şirketi, benden tüm hayat hikâyemi bir gerilim filmi olarak yazmamı bekliyorlardı. Hayatımın 1978-1981 ve 1986-1989 yılları arasında “gerilim” diye tanımlanabilecek maceralarım olmasına rağmen hayat hikâyemin daha çok felsefi ve dini bir arayış ve değişim hikayesi olduğunu, onu bir macera kitabı veya sulandırılmış bir Hollywood filmi olarak hiçbir paraya satamayacağımı söyledim. O zamanlar bir dolara bile muhtaç iken sadece kitap yayın hakkı için bana verecekleri 700 bin dolar peşin parayı reddetmiştim. Bu kararım için pişman değilim.
Düzinelerce işte çalıştım. Bir ceza mahkemesinde mübaşirlik yapmaktan, çeşitli hukuk firmalarına kontrat ile danışmanlık yapmaya kadar… İlkokul, orta, lise öğrencilerine Türkçe, Matematik, Kritik Düşünme, Buluş ve Yaratıcılık dersleri vermekten, üniversite öğrencilerine part-time Felsefe ve Mantık profesörlüğü yapmaya kadar…
Bir ara, Near Eastern Studies bölümlerinde full-time profesörlük için başvurdum. O bölümlerdeki kıdemli profesörlerden daha birikimli ve yetkin olmama rağmen o bölümleri fınanse eden ve kontrol eden Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri, Yahudiler ve CIA gibi kurum ve kuruluşlarla ters düştüğüm için baştan şansımı kaybettim. (Nitekim bu gerçeği, başvurduğum üniversitelerden birisinin “arama komitesi”nde görevli bir profesörden öğrenmiştim).
Bu arada, Türkçe ve İngilizce on binlerce kişiyle haberleşip tartıştım, yüzlerce makale ve düzinelerce kitap yazdım. İstanbul, İzmir, Ankara, Atlanta, Los Angeles, Oxford, Londra, Amsterdam, Almaty, Brüksel, Dortmund gibi şehirlerde konferanslar düzenledim ve düzinelerce konferansa panelist olarak katıldım. Adalet ve barış için çeşitli eylemlere katıldım.
Hayatın hem cefasını ve hem sefasını her seferinde bir müslüman olarak, iyimserlikle ve şükran borcu ile karşıladım. Cefalardan kendim için dersler çıkardım, sefalardan da şımarmamaya çalıştım… Vicdanım rahat. Efendimin “Zul-fadlil Azim” ism-i azam’ının tecellisine muhatap oldum. Sünni iken hayalime bile gelmeyen nimetlere mazhar oldum. 3:41; 16:41, 29:69 ve daha nice ayetin tecellisine tanık oldum… Mevlamın rahmet olarak gönderdiği bir elçisiyle arkadaş olmakla ödüllendirildim ve 40:22-44 ayetlerinin zamanımızdaki tecellisine tanık oldum ve 40:38-44 ayetlerindeki mümin gibi halkımı tüm elçilerin mesajı olan Tevhid (BİRLEME) paradigmasına davet ettim.
**
Evet, ben dünyanın en mutlu insanıyım. 93:11 ayetine uyarak sizin için bir günümü özetleyeceğim: Sabahleyin güneşten önce doğarım, sabah namazı ile Rabbime yönelir bana yardım etmesini ve beni doğru yola iletmesini isterim, o günü erdemli bir biçimde yaşamak için söz veririm. Genellikle benden üç-dört saat önce yatağa giren ve benden yarım saat önce kalkan eşim ikimize de kahve yapmıştır. Eşimle birlikte radyodan haberleri dinleriz ve o gün neler yapacağımızı, çocukları konuşuruz. Klinik diyetçi olan eşim hastaneye gider. Ben hafif bir kahvaltıdan sonra2.8 litreçay demlerim ve ofisimde çalışmaya başlarım. Eğer o gün ders varsa gitmeden yarım saat önce öğrencilerimin kâğıtlarını okur, not veririm. Üç veya dört saat ders verdikten sonra eve dönerim. Bazen yol üzerinde bir markette durup ev için meyve ve yiyecek alırım. Eşim veya ben, kim eve erken gelmişse akşam yemeği hazırlamıştır ve ailece yemek yer ve bir veya iki saat oturma odasındaki televizyonu ailece seyrederiz. Eşimle beraber akşam namazı kılarız. Yarım saat haber, Survivor, the Voice, Storage Wars, Gold Rush, bilimsel dokümanterler gibi… Medyayı seyrederken yorum yaparım, eleştiririm. Hani çocuklarım beyinleri uyuşuk halde etkilenmesinler diye… Amerikan futbolu hastası olan Metin bazen büyük televizyonu tekeline alır. Eşim ya bilimsel bir dergi okur veya yatak odasındaki televizyondan kadınların sevdiği bir program seyreder. Yahya tam karşımızda olan evine gider, Metin de odasına çekilip birkaç saat ders çalışır. Ben bilgisayarın başına geçerim. Genellikle saat 1’den sonra yatağa giderim. Övgü sadece Alemlerin Efendisi olan Allah’adır. (22 Şubat 2012).
Evet, ben dünyanın en mutlu ve özgür insanıyım. Siz de olabilirsiniz. Yeter ki ulaşmak için gerekli olan bedele razı olun, aşık olun!