Sakine Cansız
Edip Yüksel
12 Ocak 2013
www.19.org
“MHP’den PKK İnfazlarına İlk Yorum: MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Paris’te 3 PKK’lı kadının öldürülmesiyle ilgili olarak, ‘Darısı Kandil’de terör örgütünü yönetenlerin başına” değerlendirmesini yaptı. “… Türk devleti kudretli bir devlettir. Devletimizin terörle mücadele konusunda etkili olması gerekiyor. Bunda üzülecek bir taraf olmadığını düşünüyorum.'” (Akit, 12 Ocak 2013)
“Müzakereler hiç bir şekilde çözüm vermeyecektir. Bizim PKK’nın sapkın ideolojik fikirleri olan marksizmi, darwinizmi, leninizmi, stalinizmi, karşı bir fikri mücadele ile yıkmamız kesin çözüm getirir.” (Bir Akit okurunun Akit gazetesinde muhtemelen yanlışlıkla yayımlanan “Öldürmek denendi; görüşmek denenmeli!” başlığıyla Lütfü Oflaz ile yapılan söyleşiye verdiği “afyon yedirelim” tepkisi, 12 Ocak 2013)
Kan, kan, intikam! MHP yine ölüm istiyor. “Kudretli Devletin” kurt gibi uluyan ulu önderlerinden biri üç kadının Paris’te kahpece öldürülmesini alkışlıyor.
PKK infazıymış!
Sanmıyorum. Zira bu yalanı daha önce iki kez daha işitmişiz bu tiplerden. Türk ırkçılarına göre PKK örgütü Sakine Cansız’ı 1991’de infaz etti, yani öldürdü. Daha sonra bir kez daha aynı Sakine’yi 1999’da infaz etti, yani öldürdü. Ve şimdi, damarlarındaki asil kanlarının tansiyonu yükselen bazı politikacılara ve medyaya göre aynı PKK aynı Sakine’yi şimdi 3’üncü kez infaz ediyor! (Bununla ilgili eski gazete kupürlerini birkaç gün önce burada paylaşmıştım: Meğerse PKK Hayalet Öldürme Konusunda Uzman Teröristlere Sahipmiş).
Hâlbuki Sakine adlı bir Kürt kızının niye PKK’da daha aktif rol almak için Suriye’ye kaçıp Apo’ya katıldığını sorgulayabilecek kadar akıllarını kullansalardı bu felaketli iç savaşı çözmenin formülünü de bulacaklardı. Onbinlerce Kürt gencinin ailelerini arkada bırakarak ölümü göze alarak dağa çıkmalarını uyduruk “dış mihrak” propagandasıyla açıklanamayacağını anlarlardı. Ama ırkçılar için beyinlerinin nöronlarını çalıştırmak çok kalori gerektiren zor bir iş olduğu için bu soruyu bile sormayacaklardır. Onlar enerjilerini beyinlerinden çok pazu ve parmak kaslarına harcarlar.
Sakine Diyarbakır Cezaevinde alçakça işkencelere maruz kalmıştı. 1981-1989 yılında binlerce Kürt, yaşlısı ve genciyle, erkeği ve kadınıyla Diyarbakır Cezaevindeki faşist gestapolar tarafından hakaretlere ve şeytani işkencelere maruz kaldılar. Yüzlercesi sakat kaldı, 34 tanesi işkenceler altında öldürüldü. Bu işkenceciler ve onları destekleyen TC devletinin yöneticileri o “hizmetleri” için hala maaş alıyorlar ve bir kısmı devletten aldıkları madalyalarla kendilerini kahraman sanarak avunuyorlar. Nitekim 1984 yılında PKK’nin iyice radikalleşmesi ve gerilla savaşını başlatmasının sebebini Türkiye’nin yakın dostları ve askeri ortakları olan Amerikalarda, İsraillerde ve Avrupa ülkelerinde aramak yerine TC’nin faşist genetik yapısında ve Diyarbakır Cezaevinde aramak lazım. Bunun için mikroskoba veya teleskoba bile gerek yok.
“Edip, her işkenceye uğrayan dağa çıkıp devlete karşı savaşsın mı?” diye soran Osmanlı’nın reayasının padişahtan daha çok padişahçı itirazını işitiyorum. Eğer bir devlet tutukladığı bir insana, hele etnik asimilasyonu ve kültürel soykırım politikası sonucu tutukladığı bir kadına cezaevinde işkence ve hakaret etmişse o kadın çıktıktan sonra o işkenceci gestapolara karşı silaha sarılırsa, o kadını mı suçlamalıyız yoksa vatandaşına o muameleleri sistematik olarak yıllarca reva gören devleti mi?
Propaganda makinası iyi çalışıyor. Türk ve Kürt halkını aptal yerine koyan ve birbirine düşman eden kahrolası propaganda… Şu haberi okudum ve ilkin bana doğru geldi. Ben ne PKK ne de devlet aşığı olmadığım için her iki konuya da eleştirel bakabiliyorum. Ancak “haberdeki” iddialar üzerine biraz düşününce çelişkiler sirk palyaçoları gibi sırıtmaya başladı…
Sakine Cansız ve iki arkadaşının profesyonel bir suikastla öldürülmeleri konusunda, “Apo’nun Ayetleri” ve “Sırlar Çözülüyor” adlı kitapların yazarı ve Almanya’da yaşayan Aysel ve Selim Çürükkaya çifti ile yapılan söyleşiden bir alıntı:
“Diyarbakır Cezaevi’nden çıktıktan sonra Bekaa’ya geldiğinde de aynı şekilde Apo’ya boyun eğmedi, karşı koydu. Ama gerçekten karşı koymanın da bir bedeli vardır. Sakine Bekaa’da da bu bedellere maruz kaldı” dedi.
Çürükkaya konuşmasına şöyle devam etti: “Çünkü Apo’yu gördüğünde kabul etmemişti. Diktatör olduğunu, insanları köle gibi gördüğünü… Hatta aramızda şöyle bir şey de geçmişti ilk karşılaşmamızda; bana sarıldı ve sen nasıl bu ortama boyun eğiyorsun, nasıl kabul ediyorsun dedi
Selim Çürükkaya, İHA’ya yaptığı açıklamada, Sakine Cansız’ı yakından tanıdığını ve ölüm haberini bu sabah aldığını belirtti. Diyarbakır Cezaevinde 1980 ile 1987 yılında birlikte yattıklarını ifade eden Selim Çürükkaya, “Diyarbakır Cezaevinin o üç yılı cehennem gibiydi, o dönemde birlikteydik. Sakine bütün baskılara rağmen boyun eğmeyen bir kadındı. Tabi haberi duyduğum zaman çok üzüldüm fakat Fransız polisi henüz herhangi bir sonuca varmamıştır” diye konuştu. (Haber7.com, 12 Ocak 2012)
PKK, Apo aleyhinde iki kitap yazmış bu “hain” yazarları öldürmüyor ama bu yazarların iddiasına göre hala örgüt ile birlikte çalışan Sakine’yi öldürüyor! Maalesef, Türkiye’deki halk, ilkokuldan itibaren yüz yıldır öylesine korkunç bir faşist devlet propagandasına muhatap olmuş ki bu tür uyduruk haberler propaganda olarak etkin olabiliyor.
NOT: Abdullah Öcalan Kimdir? başlıklı makaleme bakabilirsiniz.