Sultan Piramit

Share

Sultan Piramit Ekonomisi

Edip Yüksel
21 Haziran 2013
www.19.org

Sultan Piramit Ekonomisi

Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Tevfik Fikret, Han-ı Yağma (1867-1915)

Canım canım seramikler!

Otuz yıl boyunca “dış mihraklar” tarafından kullanıldığı söylenen PKK ile barış süreci yaşanırken ve hangi “dış mihrak” hayaleti ile gizlice anlaşma yapıldığı bildirilmezken sosyo-politik düdüklü tencere Gezi Parkında patladı! Bu acayip ortamda putlar ve hayaletler, semboller ve işaretler yarıştırılıp çarpıştırılıyor. Atatürk ile Said mezarlarından çıkarılıp düelloya sokuluyor. Atatürk hala kurtuluş savaşı veriyor, Fatih hala İstanbul’u fethediyor. Bir taraf “Ey Türk Gençliği” diyerek ölmüş birisinin askeri kesiliyor, diğer taraf da “levlake levlake” diyerek Fatih’in yeniçerisi oluyor. Ulubatlı milyon kez şehid oluyor! Babasının ve iki kardeşinin işini bitirdikten sonra Yavuz hala Alevilere ders veriyor.

Ağaçları seven adam şehrin ortasındaki ağaçları yıkıp AMV yapmak istiyor. İnsan onuru ve hayatına seramikler ve cami halısı kadar kıymet vermeyen adam maneviyat satıyor. Yeşilim yeşilim ağaçları buldozerle yıktıktan sonra “canım canım seremikler” diye ağlayan biri çevreci geçiniyor.

Demokrasi ve laiklik nutukları çeken muhalifler komşu ülkenin mezhepçi diktatörünü savunuyor. Demokrasi ve barış nutukları çeken kendi ülkesinde diktatörleri oynuyor. On yılda bankaları kat kat büyüten faize karşı cihat naraları atıyor. Ülkenin dış ve iç borcunu kat be kat arttıranlar borçtan kurtaran kahraman madalyası alıyor. ABD’nin Ortadoğu’ya atadığı yeni çavuş “dış mihrak” diye boşluğa savaş açıyor.

Dünün ağlayanları, bugün ağlatanlar

Aynı manşet 7 gazetede 7 ucube cüce gibi arzı endam ediyor. Bir meddah telekinezi palavrasıyla birini şehit adayı gösterip duyguları gıdıklıyor. Diğeri, haddini aşma yoksa sonun Menderes olur diye korkutuyor. Dün başörtülü kadınlara hayatı zindan edenler bugün alkol özgürlükleri için ayağa kalkıyor. On yıldır Türkiye tarihinin en güçlü iktidarına sahip olan hala başörtü mağduriyeti oynuyor.

Dün ağlayanlar bugün ağlatıyor. Ali ve Muaviye horlatılıyor… Her iki taraf da sarhoş. Hem paranoyak ve hem psikopat! Biri asker ile dövüyor diğeri polisle, biri tankçı diğeri tomici. Her iki parti de bağnaz, yobaz ve dayatıcı. Dar bir köprünün üzerinde boynuzlar kitlenmiş.

Biri Kırk Katır diğeri ise Kırk Satır. Katırın tekmesini yiyenler satıra, satırın darbesini yiyenler katıra sığınıyor.  Duran adamından yürüyen adamına, tüccarından imamına kadar hepsinde bir yamukluk var… Her gün penguen nüfusu kadar yalan haber üretiliyor… Paranoyaklar, psikopatlar birbirine meydan okuyor… Ataperesti, ecdatperesti, şarapçısı, zemzemcisi, deve sidikçisi… hepsi dünyayı diğeri için cehenneme çevirmeyi düşünüyor. Ortaklaşa kendi cehennemlerini yaratıyorlar.

Üfürükle şişirilen balon sönecek, yalan ve talan üzere bina edilen piramit çökecektir

Türkiye ekonomisi içi dış ve iç borçlarla, yerli endüstrinin satışıyla, alavere ve dalavere ile büyütülen bir balondur. Hala şişiriliyor ama birkaç yıl içinde bu koca balon onu hayranlıkla seyredip alkışlayanların gözleri önünde patlayacaktır. Ekonomik tabirle, mevcut ekonomi devlet yoluyla uygulanan bir Ponzi Hilesi, bir Piramit Hilesidir. Piramit sonunda ağırlığının altında çökecektir. İçi ve dış borçlanma, yerli şirketlerin ve kaynakların yabancılara satılması, tüketim ekonomisi, milli ve dini duyguların gıdıklanması ile üretilen yalanlar üzerine kurulu piramid, eğer bu politika sürerse birkaç yıl içinde büyük bir ihtişamla çökecektir.

Büyüklüğü ile orantılı bir enkaz bırakacaktır. Bu çöküş, AKP iktidarı kaybettikten sonra olursa ders alınmayacaktır, zira suç iktidara gelen muhalif partiye yüklenecektir. AKP iktidardayken çökme olursa, bunu gerçekleştirenlerin DIŞ MİHRAKLAR, FAİZ LOBİSİ ve SİYONİSTLER ve onların Türkiye’deki ajanları olan ÇAPULCULAR olacağından hiç kuşkunuz olmasın. Eğer bu gidişat devam ederse, Türkiye’yi büyük bir kaos ve çatışma bekliyor. İşin ilginci, bugün polisi alkışlayanların büyük bir kısmı o gün polisle ve hatta iktidarı destekleyen askerle çatışacaklardır. Dindar kesimin neredeyse genetiğine işlemiş reaya (sürü) ve kapıkulu veya kapıkılı zihniyeti o zaman büyük bir değişime uğrayacaktır.

Yüzyıllarca direnme anlamına gelen “sabr etmeyi” zulme ve haksızlığa katlanmak anlamına çarpıttıklarından yerli firavunların zulmü arttıkça, Osmanlı padişahlarının atlarının boku kadar değer vermedikleri reaya onların gücü ve devleti için sadece dua ettiler. Ancak, sosyal medya ile farklı görüş ve kültürlerle ister istemez haşir neşir olan yeni nesil, solcusuyla ve sağcısıyla, ateisti ve dincisiyle artık değişik bir tavır sergileyecektir. Haksızlık ve zulüm eşik noktasına varınca ona isyan edeceklerdir. Enkaz üzerinde… Sefil bir halde… Hem de gerçek bir çapulcu olarak. İnsanların kemikleri ve onurları kırılırken “Canım canım seramikler” veya “kutsal kutsal halılar” diye ağlayan despotlara aldırmadan baş yağmacılara ve yağcılara ait müzeleri ve şirketleri yağmalayacaklar! Not edin bu sözlerimi!

SON ON YILDA

Piramit Yükseldi

ŞİMDİ

Piramit Muhteşem

BİRKAÇ YIL SONRA

Piramit Çökecek

Kazlar ve çiftlikler satıldı

Yumurtlayan veya yumurtlama potansiyeli olan kazlar yerli çiftlik reform edilerek üretken hale getirilmek yerine yabancılara satıldı.

Hava güzel. Bolluk var!

Kazların ve hatta çiftliklerin satışından elde edilen paralarla yumurta şölenleri veriliyor. Sadece 2012 yılında, çoğunluğu hizmet ve devlet sektöründe 700 bin istihdam yaratıldı. Eskiden yumurtası olmayan birçok kişi şimdi yumurta yiyor!

Ne kaz kalacak, ne yumurta

Kazlar tek tek satıldı. Kaz kalmadığı gibi, yumurtaların fiyatı daha da arttı. Zira kazları satın alanlar kazları olmayanlara yumurtayı pahalı satacaktır. Halk hizmet sektöründe çalışacak.

Bankalar çok iyi iş yaptı

Faiz Ekonomisi: 2003’de ilk on karlı şirket arasında 4 banka

2012 yılında ilk 10 karlı şirket arasında 8 banka. Aynı yıllarda bankaların aldığı ücret ve komisyon 2003 yılında 880 milyon iken 2012 yılında 3.2 milyar TL olarak yüzde 332 artış gösterdi. “Bankacılık hizmetleri” adı altında alınan ücret ve komisyonlar 2003 yılında 3.1 milyar iken 2012 yılında 10.9 milyar TL olarak yüzde 329 artış gösterdi.

2002 yılında vatandaşların tüketici ve kredi kartı borcu 6.5 milyar TL iken bu 2012 yılında 253 milyar TL’ye çıkarak tüketici borcu 38 kat borçlu sayısı da 8 kat arttı.

Bankalar para dağıtıyor

Bankalar, servis ücreti ve komisyondan milyarlarca dolar kazanmaya ek olarak vatandaşları kredi kartı ve mortgage yoluyla büyük bir borç altına soktu.

Sürekli borçlanma ekonomisi iddia edildiği gibi kriz doğurmadı… Alınan borçların hala sefasını sürenlerin sayısı fazla…

Türkiye’de banka kredilerinin hızla artması, çeşitlenmesi ve kredi alma koşullarının kolaylaşması, nüfusun yarısından fazlasını bankalara borçlu hale getirdi. Yaklaşık 41 milyon vatandaşın bankalara olan kredi borcu 475 milyar liraya yükseldi. Tüketici kredileri iş kurma veya işletmek için alınan kredileri geçti.

Bankalar halkı soyacak!

Haziran 2013 itibariyle, toplam borcu 3.6 milyar olan yaklaşık 1 milyon 700 bin kredi kartı takipte. Kredi borcu yüzünden haciz kıskacında olanların sayısı 2.2 milyon olarak da veriliyor. Birkaç yıl içinde kredi borçlarını, çek ve senetlerini ödeyemeyen vatandaşların sayısı astronomik artış gösterecek ve domino etkisi gösterecek…

İlk başta kimler yanacak? Cevabını BDDK Başkanı Tevfik Bilgin veriyor: “Banka için kredi kartını düzenli ödeyen müşteri iyi müşteri değildir. Bankalar kredi kartını düzenli ödeyen vatandaştan hiçbir şey kazanmıyor”

Bu arada mortgage ödeyemeyen yüzbinlerce vatandaşın evine haciz gelecek. Borç yüzünden intihar edenlerin sayısındaki artış büyüyecek. Sürekli borçlanma ekonomisi hapının korkunç yan etkileri her alanda krizler ve felaketler doğuracak.

Köprüler, Tüneller yapıldı

Dış borç yaklaşık 3 kat arttı.

2002’de 129,6 milyar dolar olan Türkiye’nin toplam dış borcu, 2012 sonunda 336.9 milyar dolara fırladı. Gerçi Merkez Bankası reservleri on yıl içinde 28 Milyar dolardan 125 milyar dolara çıktı ama reservlerin kısa vadeli borç ve cari açıklara göre oranı yüzde 162’den yüzde 80’e düştü. İç ve dış borçların toplamı 2002 yılında 221 milyar dolar iken 2012 yılında 533 milyar dolara yükseldi.

 

İsmi Yavuz olsun

Yurtdışı tasarruflar ve borç ekonomiyi büyüttü… İş imkanları açıldı. Ekonominin hacmine oranla borcumuzun eskisi gibi büyük olmadığına inanıyoruz. Ekonominin üretim değil de tüketim ekonomisi olması umurumuzda değil. Ayrıca kısa vadeli borçların artması ve bu borçlarında neredeyse yüzde 90’ının özel sektöre ait olması da önemli değil.

Padişah isimleri yeni köprüler, hava alanları için yetmezse Vezir-i Azam isimlerine geçeriz… Yeni kanalı büyük olasılıkla yabancı sermayesi ve teknolojisiyle yapacağız ama önemli değil. Kanalın iki tarafına kondurulacak villaların bir kısmını çapulcu olmayanlarımız alacağı için çok şanlıyız. Villanın sahibi olamasam da bahçıvanı olurum.

Köprüler Deli Dumrul’un

Ekonominin büyümesi borca bağlı olduğu için yanıltıcı ve geçici bir büyüme. Yani borçla oluşturulan büyük hacme bakarak borcu daha da arttırmak safsatadır. Borçla büyütülen bir ekonomide tüketiciler borçlanarak tüketiyorsa ekonominin hacmi büyür, ama global ekonomide rekabet yapacak üretim ağırlıklı harcanmadığı için kısa süreli büyük hacimli ve şatafatlı bir düğün şölenidir. Böyle bir düğünden sonra çiftler ya kendilerini sokakta veya gecekondu da bulacaklardır.

Borç maksimuma çıktığı için yeni projeler için artık kolay kolay borç alınamayacak. Vergiler arttırılacak. Köprülerin, tünellerin, uçakların, telefonların biletlerine zam gelecek.

Çok şey ithal edildi

Boynuz kulağı geçti. 2002 yılında 52 milyar dolar ithalata karşılık 36 milyar dolarlık ihracat yapılmış… Yani ihracatın ithalata oranı % 70. Buna karşın, 2012 yılında ise 238 milyar dolar ithalata karşı 152 milyar ihracat yapılmış. İhracatın ithalata oranı %63.

Türkiye ürettiğinden çok tüketen bir ülke ve son on yılda bu daha da pekiştirilip belirginleşmiş durumda. Petrol, elektronik eşya, araba, uçak gibi önemli maddeleri ithal ediyoruz. Tekstil, hazır giyim, meyve sebze, ve çeşitli madenler de ihracatımız arasında..

Yeni AMV’ler açalım

Her gün bayram, her yer tüketim merkezi olsun. İthalatın yanında ihracat cüce imiş de. Kim takar. Henüz kazanmadığımız parayı harcamak çok zevkli bir şey. Nesiller boyu bu böyle olacak…

Dış mihraklar ve faiz lobisi çatlasın. Yaşasın dış borçlar, yaşasın NATO, yaşasın bankalar, yaşasın AMV’ler…

Tüketen halk tüketilecek

İthalat ile ihracat arasındaki farkın ithalat lehine büyümesi bu ekonominin global markette büyümediğini ve hatta küçüldüğünü gösterir. Halk hizmet sektöründe karın tokluğuna çalışacak ve tüketim ekonomisi ülkeyi her yönden yabancı devletlere bağımlı hale getirecek.

Çiftliğini içindeki ağaçlar ve hayvanlarla birlikte satanlar, çocukları ve torunları ile birlikte eskiden sahip oldukları ama akıllıca değerlendirmedikleri çiftlikte karın tokluğuna ırgat olarak çalışacaklar.

Yüzlerce Üniversite açıldı

Son 10 yılda her şehre 1 üniversitesi projesi yürütüldü. Hem devlet üniversitelerinin sayısında hem de devlet teşvikiyle kurulan özel üniversiteler sayısında patlama oldu. Yaklaşık 80 özel üniversite ve 180 devlet ve vakıf üniversitesi var.

Köylere de üniversite açalım

Üniversite açmanın ne kadar kolay olduğunu öğrendik… Madem her şehre 1 üniversite açabiliyoruz o halde niye bu hayırlı işi her köye de götürmeyelim. Bundan sonra her köye 1 üniversite açmalıyız. Aslında liselerin hepsini resmi bir kararla üniversite ilan edelim ve dünyanın en çok üniversitesine sahip ülkesi olalım! Nerede çokluk orada tokluk!

 

Yüz kedi bir aslan olmayacak

Üniversitelerin kalitesi ürettiği bilim adamlarının kalitesi, modern bilime katkısı ve teknoloji alanındaki buluşları ile değerlendirilir.

Türkiye’den hiçbir üniversite Dünyanın En İyi 100 Üniversitesi arasında yer almıyor. İlk 200 arasına bile girmiyor Türkiye’den sadece ODTÜ dünyanın en iyi 225 üniversitesi arasına giriyor. Bak: TimesHigherEducation Türkiye yılda ortalama 40 patentle listenin sonlarında yer alıyor. Yunanistan, Venezuela, Tayland, Suudi Arabistan, Bulgaristan, Liechtenstein ve Filipinler’den sonra geliyoruz.

Gini Katsayısı

Gini Katsayısı Gelir dağılımını ölçen ve yoksul ile zenginler arasındaki uçurumun büyüklüğünü ifade eden bir sayıdır. Bir ülkede gelir dağılımındaki adaletsizlik ne kadar fazlaysa Gini yüzdesi o kadar büyük olur.

108 ülke üzerinde yapılan araştırmaya göre, Güney Afrika 0.62 ile dünyanın en yüksek Gini Katsayısı sahip. Asya kıtasında Malezya 0.5 ile en yüksek, Latin Amerika kıtasında 0.57 ile Brezilya, ve OECD ülkeleri arasında 0.5 ile Türkiye en yüksek Gini Katsayısına sahip. Bak: Gini Index

Gini mini umurumuzda değil.

Bunlar dış mihrakların, faiz lobisinin, telekinezi ile başbakanımızı öldürmek isteyenlerin uydurduğu istatistikler. Çoğunluk halimizden memnunuz. Ülke ekonomisi kabak gibi büyüyor.

Eski iktidarların ülkemizi bir sente muhtaç kıldığı zamanları hatırlıyoruz. Kuyrukları ve korkunç enflasyonu unutmadık.

Gini Uçurumuna Düşeceğiz

Brezilya ve Türkiye gibi ekonomileri hızla gelişen iki ülkede neden sosyal ve politik depremler olduğunu ve bunun daha da büyüyeceğini Gini Katsayısı ışık tutuyor.

Bir ülkede büyük kitlesel ayaklanma-ların ve çatışmaların çıkması için gerçi GİNİ indexi tek başına yeterli bir faktör değil, ama en önemli faktörlerden biridir. Gini katsayısının büyüklüğüne ek olarak bireysel veya azınlık hakları ihlalleri de büyük olan ülkelerde büyük sosyal ve politik patlamaların olması daha olması beklenir.

Kadir Akar adlı bir arkadaşım, ekonominin balonunu veya piramidini iki paragrafla tarif ediyor:

“Hükümete yakın olmak ve desteklemek birçok gerçeğe göz kapamak değildir. Kardeşlerim, Türkiye ekonomisi zahiri bir gelişmenin sarhoşluğundadır. Aynı sarhoşluk Adnan Menderes döneminde, Turgut Özal döneminde yaşanmıştır. Bunlar suni rahatlamalardır. Sistemin sübap kapaklarını sağlamlaştırma çabalarıdır. Özelleştirmelerden ve toplanan vergilerden elde edilen gelir, yeni zenginlerin üretilmesi, AVM binalarının çoğaltılması ve sömürü düzeninim çevresel faktörlerinin iyileştirilmesi için kullanılmaktadır. Muhalefeti ve iktidarı ile aymaz bir oyunun içine çekiliyoruz. İktidar sertleşmiyor. Muhalefet aptallaşıyor. Bu da iktidarı daha nobran hale getiriyor. Bunu görelim…”

“Ekonomik büyümeyi inkar etmiyoruz. Bu büyümenin sağlıklı yönlendirilmediğini, kişisel servetlerin artırıldığını, sosyal devlet adına yapılması gerekenlerin sadece niceliksel olarak yapıldığını söylüyoruz. Türkiye ekonomisi büyüyor, kağıt üzerinde milli gelir de artıyor. Ama bankalara borçları yüzünden kaç kişinin icralık olduğunu, alınan uzun vadeli krediler ile toplumun ne kadarlık kesiminin geleceğe borçlandırıldığını düşünsene. Ücretle geçinen kesimin durumunda hiçbir iyileşme yok. Sadece zahiri düzenlemeler. Sağlık sistemi düzeltildi deniyor. Bir taraftan düzeltilirken, diğer taraftan devlet eliyle yeni vahşi kapitalistler üretiliyor. Bunlardan vergi alınıyor ve vergi gelirleri artıyor. NORMAL.”

Ve son olarak Cem Yüksel adlı iktisatçı bir arkadaşımın kısa analizini alıntılayayım:

“Hükümet başa geldiğinde yaratılan günah keçisine olan borç 23.5 milyar dolardı. Bu sırada Türkiye nin özel sektör dahil toplam dış borcu 130 miyar dolardı. Daha sonra AKP hükümeti son on yılda 38 milyar dolardan fazla özelleştirme yaparak ciddi bir para topladı. Diğer kalemlere bakacak olursak 2012 de Türkiye’nin dış borcu 336 milyar dolar oldu. Borcun ağırlıklı kısmi özel sektöre ait… Neden? Dışarıdan alınan kredilerin büyük kısmı IMF den alının kredinin çok daha yüksek faizli bir oranıyla bankalar aracılığıyla devlete satılıyor( bu arada bankalar dünyanın hiç bir yerinde olmayan karı elde ediyorlar. Bu yüzden tüm dünya ülkeleri bankacılıktan zarar ederken Türkiye de ki bankalar akıl almaz paralar kazanıyorlar. Amerika gibi ülkelerde bankacılık zor ayakta dururken adamlar gelip bizim ülkemizden banka alıyorlar. Neden acaba?)ve devlet bu paralarla kamu borçlarını ödüyor.”

Share