Facebook’ta Üç Yaşlı
13 Aralık 2012
“Yaşlılarımıza hürmet ve ikram, Allahü teâlâya saygıdandır.” (Buhari)
“Büyüklerimizi saymayan, küçüklerimize acımayan bizden değildir.” (Buhari)
“Halkı içindeki ihtiyar, ümmeti içindeki peygamber gibidir.” (İ. Neccar)
FALAN: Geçenlerde biriyle konuşuyordum, yaşı 40 idi bana hep sen diye hitap etti. hey gidi günler hey, biz kendimizden 1 yas büyüğüne bile abi derdik, sizin Salih abi demenizden esenlenerek yazdım, eskiler başka oluyor vesselam.
FİLAN: Eskilerin suyu helal ,ekmeği helal di , gönülleride delaldi…artık gelmezler…ne mutlu ki onlar gibi yaşayanlara…rabbimiz bizleride güzel ahlaklı eylesin…eve gelince çok huzur veren bir yer …belli alın teri çok akmış bu eve
EDIP: Her nesil insanlara eskiyi abartmışlar ve yüceltmişlerdir. Eskiler, eskiler, ah eskiler ne büyük insanlardı. Her nedense insanlar eskidikçe şaraplaşıyor, antikalaşıyor. Hani eskiyi bilmeseydik J
“Büyüklere saygı” konusunda Internet neslinde bir erozyon olduğuna katılıyorum. Elbette gençlerin otobüste yaşlılara ve sakatlara yer vermesini, uyuyan ve dinlenen bir yaşlıyı rahatsız etmemeyi ahlaki bir davranış olarak destekliyorum. Ancak, yaşlı bir insana vücut sağlığı ve yaşı ilgilendiren konularda gösterilmesi gereken saygının alanını genişletip her konuda onu kayırma biçiminde gelenekleştirilmesini yanlış buluyorum. Bir adam yaşlı diye illa hikmet ve bilgi sahibi olmaz. Tecrübelerini sevgi ve özgür sorgulama ortamı içinde gençlerle paylaşmayı beceremeyen bir yaşlının bir fosil ve hatta despot olma olasılığı vardır.
Bazen yaşlılar en saçma görüşleri, en uyduruk hurafeleri, en şeytani dogmaları, en felaketli ideolojileri ve en zararlı gelenekleri temsil ederler. Bir adam yaşlı diye gençler onu koyun-koyun dinliyorlarsa o yaşlı o gençlere büyük bir haksızlık yapmış olur. Yaşlıların tecrübesinin elbette yararları var; ama bu çok abartılıyor. Dahası, tecrübe sahibi bir yaşlı tecrübesini gençlerin kişiliğini ve beynini dondurmadan çeşitli yöntemlerle iletmesini öğrenmiş olmalı ve tartışmaya açabilmeli. Tartışılmadan, sorgulanmadan kopya edilen tecrübelerin pek bir yararı yoktur; hatta büyük zararları vardır. Zira her çağın kendine göre bazı farklı koşulları vardır.
Allah elçilerinin hemen hepsinin toplumlarının yaşlılarıyla sorunları olmuştur. Elçiler Allah’ın mesajını “ben yaşlıyım, öyleyse bana saygı gösterip beni izleyin” diye iletmemiştir. Aksine mesajlarını, mantıki ve ampirik delilleriyle fikirlerin pazarında tartışmaya sunmuşlardır; toplumlarına yönelttikleri teolojik, felsefi, politik, sosyolojik ve ekonomik eleştirilerini herkesle tartışmışlardır. Mesajlarını reddedenler de kabul edenler de elçilere reaya (koyun sürüsü), mukallit (kör izleyici) ve kul (mutlak hizmetçi) olmadılar; aksine SAHABE yani ARKADAŞ oldular.
İşin ilginci o elçiler öldükten sonra zamanla onları o elçilerin düşmanları gibi abartıp putlaştıranlar o elçilerin isimlerinin önüne ve ardına uyduruk saygı ifadeleri eklemişlerdir. İronik bir olay: o elçilerin mesajını tamamıyla tahrif ederek, hatta elçileri, hayattayken savaştıkları müşrik, despot ve cahil liderlere dönüştürerek onlara en büyük saygısızlığı yaptıkları halde… Elçilerin mesajına karşı işledikleri ihanetleriyle doğru orantılı olarak elçilerin isimlerini sözle övüp abartmışlardır. Şeytani bir oranlamadır, hileli bir terazidir bu…
Elçilerin tek görevi, insanları akletme yoluyla fıtrata, tevhid mesajıyla özgürlüğe, islam mesajıyla barış ve nimetleri paylaşma biçiminde özetlenebilecek ilahi mesaja çağırmak idi. Sağdan yanaşan şeytanlar bu mesajı ne kadar tahrif ettiyse o mesajı ileten elçileri de o kadar insanüstü yaparak bu ihaneti hipnozladığı insanların dikkatinden gizlemeyi becermişlerdir.
Erdemli bir hayat süren her yaşlı saygı görmeli. Erdemli bir hayata ek olarak bilgi ve yetenek sahibiyse elbette bu konuda da saygı görmeli ve dinlenilmeli, ama her konuda saygıyı sadece yaşa indekslemek büyük bir hatadır. Gençlik yıllarında yaptıkları hizmetlere bir vefa borcu olarak ve zayıflayan bedenlerinden dolayı gösterilmesi gereken saygının alanını alakasız noktalara taşırarak abartmış bir “büyüklere saygı” kültürü ister çocukluktan empoze edilsin, ister sosyal ve eğitim kurumlarıyla zorla dayatılsın sonunda daha çok mukallitler, müritler, ve hatta münafıklar yetiştirecektir.
Her iki oğlum bana “Edip” diye hitap ederek yetiştiler. Öğrencilerime de ta ilk dersten bana “Edip” diye hitap etmelerini tembihlerim. Zira böylesi bir ortamda bana biçimsel saygı göstermek yerine doğal saygı gösterirler… Yaşımı kullanarak onlara karşı üstünlük taslamayı, mevkiimi kullanarak onlara hava atmayı çocuksu ve saygısız bir tavır olarak değerlendiriyorum. Her iki oğlum da beni candan seviyor ve sayıyorlar. Her sömestre sonu profesörlerin dersteki performanslarını değerlendirmek için fakültenin benden habersiz öğrencilerime yönelttiği sorulara verilen cevapların bir kopyası bana gönderilir. Oradan da anlıyorum ki bana gerçekten saygı duyuyorlar. Saygı dayatılmaz, kazanılır.
Yaşlılara karşı saygınının azalması olumlu bir gelişmenin doğum sancısı olabilir… Kazanılmamış, sadece gelenek ve çevre baskısına dayanan “sözde saygı” genelde çocukların kişiliklerinin ve sorgulayıcı ve özgür düşünme yeteneklerinin gelişmesini yavaşlatır ve hatta bazen engeller. Genç öğrencilerin yaşlı Sokrat’a veya yaşlı Muhammed’e gösterdikleri saygı ile müritlerin yaşlı Şeyh Mahmut’a, çiftçilerin yaşlı köy ağasına gösterdikleri saygı arasında dünya ve ahiret kadar fark var!