Uçaktaki Yolcular neyi Bilmeli ve neyi Zannetmeli

Share

Uçaktaki Yolcular neyi Bilmeli ve
neyi Zannetmeli

Edip Yüksel
25 Kasım 2012
www.19.org

 

HALİL İBRAHİM ÜLGÜ: “EYY Musluman olduğunu ve kuranda çelişki olmadığını iddia eden AKILLI!!! lar. Bakınız inandığınız kitap Ne diyor: 4/82: kuranı gereği gibi düşünmüyorlar mı? eğer o allahtan başkası tarafından indirilmiş olsaydı onda pek çok ihtilaf yani çelişki olurdu. Şimdi sevgili AKILLI lar. 10/36 yı açın: ve orada ” hiç şüphesiz ki ZANN haktan yana bir fayda sağlamaz” ayetini görünüz. Şimdi de 69/20 yi açınız. ve orada cennete girmeye hak kazanmış bir adamın ”inniy ZANENTÜ enniy mulakin hisabiyeh” yani ”hiç şüphesiz ki ben hesabımla karşılaşacağımı ZANN etmiştim” dediğini görün. CENNETin de HAKK olduğuna inandığımıza göre ve ZANN nın da 10/36 haktan yana bir şey sağlayamayacağı söyleniyorsa bu durumda bu adam ZANNederek nasıl cenneti kazandı? Zavallılar. Alın bu çelişkinizi paketleyin ve birbirinize hediye olarak gönderin. Yılbaşı geliyor.”

 

Yukarıda, güzel bir eleştiri kötü bir tavır ile sunulmuş ve yanlış bir sonuç çıkarmak için alelacele kullanılmış. Elbette bu eleştiri yeni değil. Yüzyıllardır ZANN kelimesinin Kuran’daki kullanılışı birçok kişinin kafasını karıştırmış ve inkârcılar ve kalplerinde hastalık olanlar için eleştiri konularından biri olmuştur…  Yani yeni bir gözlem yok; sadece bu eski eleştiriyi istikbar ile ısıtıp cırtlak bir sesle bağıran bir arkadaşımız var.

Zan (tahmin, sanı) kelimesinin bağlam içindeki anlamını iyi takdir etmek için sizi aşağıdaki örnekler üzerinde düşünmeye davet ediyorum:

Eşiyle cinsel ilişkiye giren bir adam eşinin gebe kalacağını sanıyor. Bu kesin bir bilgi değil. Tutma şansı var… Bu adamın eşini “bilmesi” ve “tanıması” beklenir ama eşinin illa gebe kaldığını bilmesi beklenmez. Eşini tanıması kocalık için gereklidir ama her cinsel ilişkiden sonra eşinin gebe kalıp kalmadığını bilmesi gerekli değildir.

Adam sonunda eşinin gerçekten gebe olduğunu öğrense ve görse de onun cinsel ilişki kurduğu andaki “sanısı” (zannı) kategori atlayarak  “gerçek” (hak) olmaz. Yani eşinin gebe olacağını sandığı zaman, koca kesin bir bilgiye dayanmıyordu. Eşinin ve kendisinin yaşı, sağlık durumları ve daha önce çocuk sahibi olup olmamaları, aybaşı hali gibi durumları değerlendirerek “gebelik” ile ilgili beklentisinin olasılık hesabını yapabilir ve bilgiye daha yaklaştırabilir; ama gebeliğin belirtilerine tanık olmadan önceki zannı hiçbir vakit “kesin bir bilgi” düzeyinde olmaz. Böyle bir bilgi (iman için) yeterli değildir ve “hak” (gerçek bilgi) olmak için yeterli değildir.

Zan kesinlik ifade etmese de bazen gerçekleşebilir. Zan gerçek değildir, ama gerçekleşebilir. Eşinin gebe olduğunu öğrendikten sonra ise eşinin karnındaki çocuğun cinsiyeti ile ilgili bir tahminde bulundu diyelim ve doğacak çocuğun “kız” olacağını sandığını varsayalım. Bu da yüzde elli bir tahmin, yani zan. Çocuk kız olarak doğsa bile onun bu konudaki zannı kategori atlayıp kesin bilgiye dönüşmez. Zaman ve mekan içinde gerçekleşen olaylar zinciri, geçmişte yapılmış olan zannı yok edip bilgiye dönüştürdü ama o zannı üreten orijinal ortamı ve onun ahlaki ve bilimsel değeri değiştirmedi. Demek ki kocanın kafasında çocuğun cinsiyetiyle ilgili olan bir zan, aynı zamanda, kadını ultrason ile inceleyen doktorun kafasında kesin bir bilgi olabilir. Bir olay veya şey zamana ve kişiye göre hem zan ve hem kesin bilgi olarak tarif edilebilir, ama zanneden ile bilen bir olmaz. Bilen zannedenden üstündür!

Yani ZANNİ düşünceler ve hisler gerçekleşmez diye bir kural yok… Zanneden kişi için zan bir bilgi ifade etmez ise de, bilenlerin nazarında, Allah’ın bilgisinde kesin bir gerçek olabilir…

Gerçekleşse bile zanneden kişi o zan işini yaptığı zaman alim olmuş olmaz. Eğer bir konuda “zan” ile hareket etmesi, yani tahmin etmesi yasaklanmış ise o zannı gerçekleşse bile bundan dolayı ödüllendirilmeyebilir… Çoktan seçmeli bir testin doğru cevabını veren iki kişi arasında başka sorularla ayırım yapılabilir ve böylece “zan” üretme yerine “bilgi” edinme teşvik edilebilir… Zan ile, yani şans ile on sorudan yedisinin doğru cevabını tutturan bir cahil veya madrabaz, benzeri ve hatta daha kolay olan üç sorunun doğru cevabını bulamamış ise testi hazırlayan kişi tarafından düzenlenen bir “tutarlılık”, “bilgi tesbit” veya “kalite kontrol” formülüne göre “kafadan salladığı” veya “çevresinden kopyaladığı” için puanı düşürülebilir.

Kuran’ın kul sözü olduğunu zanneden bir milyarı aşkın insan var. Büyük çoğunluğu müşrik, cahil, zalim ve hurafeci… Onlar bu zan ile gerçeğe, kesin bilgiye sahip olmuş olmuyorlar. Kuran’ın Allah kelamı olduğuna kesin bilgi ile, örneğin matematiksel deliller ile tanık olanlar ile, kelle sayılarına kapılarak veya kesin olmayan delillere veya tamamıyla uyduruk sebeplere güvenerek Kuran’ın Allah kelamı olduğuna inananların zannı keşişse de her iki grubun bu konuda alacakları puan farklıdır. Bilenler ile bilmeyenler bir olmaz. Bilerek tutturanlar ile şansa tutturanlar bir olmaz. Örneğin, sekizinci mükemmel sayının 19 rakamlı 2305843008139952128 olduğunu “bilen” birisi ile “zanneden” birisi arasında önemli bir fark vardır. Bu konuda kendilerine verilen yetenekleri ve delilleri nankörlükle reddederek zannedenler (ve bu arada bir sürü gerçek olmayan zannı ve hurafeleri de katanlar), testte başarı için bilgiyi, gerçeğe tanıklığı (iman) gerekli gören Allah tarafından testi kaybetmiş kişiler olarak sınıfta bırakılabilirler.

Örneğin, 2:46 ayeti zanneden müminlerden söz eder. Bunlar Allah’ın varlığı ve birliği, Kuran’ın Allah kelamı oluşu veya ahiret konusunda zannetmiyorlar. Bu konularda “zan” kabul edilmez; kesin bir bilgi gerekir. Örneğin, 6:116; 6:148 ve 2:78 ayetlerinde Allah’a zan ile haramlar yakıştırmanın en büyük suçlardan biri olduğu bildirilir.  Ancak 2:46 ve 69:20 ayetlerindeki zan kişinin dünyadaki işlediği hayırlı işlerin kendisini cennete girmeye, yani Rab’leri ile karşılaşmaya ve ebedi olarak onun melekutunda yaşamaya yeterli olup olmadığı konusundaki kesin olmayan beklentisini yansıtır. Ebedi cenneti kazanmanın şartları arasında onu kazanmaya emin olmak gibi bir şart yoktur.

Kısacası, zan kesin bilgi olmadığı halde bazen kesin bilgi ile kesişebilir. Bilgi yoluyla belirlenmesi gereken bazı prensipler olabilir ve bu konuda yapılan zan tutsa bile kabul edilmeyebilir. Bilgi yoluyla belirlenmesi gerekli görülen bazı gerçeklerin ve olayların, benzeri bir kesin bilgi yoluyla belirlenmesi gerekmeyen bazı detayları olabilir. Nitekim 10:36 ayetini, 10:34-44 ayetlerinin bağlamında okursak 10:36 ayetinin kesin bilginin gerekli olduğu epistemolojik ve ontolojik evrensel gerçekler ile ilgili olduğunu ve bu yüzden zannın kabul edilmediğini rahatlıkla anlarız. Ancak 69:20 ayeti kişinin kendi özel durumuyla ilgili sübjektif ve taraflı bir değerlendirmesi konusunda olup bu konuda kesin bilgiye sahip olmamız beklenmiyor. Zira bu konudaki nihai karar, bu test ortamını yaratan ve bizi burada test eden Din Günü’nün Sahibidir, Kainatın Efendisi’dir. Aklın ışığında Kuran’ı anlayıp hayata geçirmekle ebedi hayatı kazanacağımızı “bilmek” ile gerçekten birey olarak onu becerip beceremediğimizi “bilmek” arasında büyük fark var…

İstanbul’dan ayrılıp New York’a doğru yola çıkan bir uçağa binmiş birisinin hava alanının ve uçağın varlığını bilmesi ve New York’a kalktığını bilmesi beklenir, ama o uçağın illa New York’a ulaşacağını “bilmesi” beklenmez; tüm yolcular, hatta kaptan bile New York’a varacaklarını sadece zanneder, sanır, bekler, umar. 10:35 ayeti uçağın varlığı ve New York’a gitmesi için ayrıldığı konusunda zannedenlerin zannetmesine benzer bir zan hakkında olup 69:20 ayeti de New York’a vardıktan sonra sevinen yolcunun zannetmesine benzer bir zan hakkındadır. Sadece kalabalığa kapılıp zannederek uçağa binip New York’a varan ama pasaportu ve vizesi olmayanlar gerisin geriye İstanbul’a gönderileceğini eklememe gerek var mı?

Share